İpekteki kadın eli

İsa’dan önce 2600, bir kadın eliyle tanıştığım yıllar. Çin İmparatoru’nun Saray Bahçesi. Güneşin ısıttığı ılık rüzgârın dut ağacı yapraklarını titrettiği ve ağaçta asılı kozamı bir salıncak gibi salladığı akşam saatleri. Dut ağacının altında konuklarıyla çay içen ve yaprakların müzikal seslerini dinleyen Çin İmparatoriçesi. Kozamı dala asılı tutan birkaç ince ipek tel, rüzgârın da etkisiyle kopuyor. Salınarak, özgürce imparatoriçenin sıcak çayının içine düşüyorum. İmparatoriçe sıcak suda yumuşamış ve ipek ipliği yumağına benzer kozamı eliyle çayın içinden çıkarıyor. Beni, atmak için yardımcısına vermek yerine parmakları arasında döndürerek inceliyor. Bir süre sonra kozamı oluşturan ipek telimin serbest ucunu fark ediyor. İpek telinin ucunu çektikçe avucunun içinde ipekten bir küme oluşuyor. Bu rastlantı insanla, özellikle bir kadınla tanışmama neden oluyor. Uzun yıllar Çin sınırları dışına çıkmama izin verilmiyor. Yıllar sonra Çin dışına evlenen bir genç kızın saçları arasında yumurtalarım aracılığıyla Çin sınırları dışına çıkabiliyorum. Böylece tüm dünyaya yayılıyorum ve insan yaşamına karışıyorum.

1–2 ay gibi kısa ömürlü pek çok yeteneği olan minik bir canlıyım. Kum tanesi iriliğinde bir yumurtadan boyu 3 milimetreyi geçmeyen kara bebek bir tırtıl olarak doğarım. 26–27 günlük tırtıl yaşamımda sadece dut yaprağıyla beslenirim. Çok iştahlıyım. Bebeklik dönemimde kıyılmış küçük parçacıklar şeklinde yiyebilirim dut yapraklarını. Büyüyünce bütün bir yaprağı kalın damarları dışında kısa sürede bitiririm. Beslenme ve büyüme dönemlerimde her zaman yanımda annelik içgüdüsü taşıyan bir kadın vardır. Beni besler, altımı temizler ve beni incitmeden ellerinde taşır. Hasta olmadan erişkin tırtıl yaşıma erişince gözlerinin içi mutlulukla dolar. Aşırı iştahlı oluşum, açlığımı gidermekten çok, kısa sürede ipek bezlerimde sıvı ipeği biriktirmek amaçlıdır. Yaprağı çemberler çizerek hiçbir kalıntı bırakmadan bitiririm. Beslenirken özellikle erişkin tırtıl yaşımızda, yaprakları ısırma seslerimizle kendi müziğimizi de oluştururuz. Bu süreçte yeniden güç bulmak için 1–2 gün süreyle 4 kez uyurum. Uyandığım zaman 1 yaş büyümüş olurum. Kireç tozuyla beyaza boyandığım her uyku dönemimde bana dar gelmeye başlayan derimi yenisiyle değiştiririm. Atık maddelerimi temizleyen ve beni hastalıklardan koruyan yine kadınlardır. Tırtıl dönemi sonunda 5. yaşıma ulaşırım. Bu dönemdeki ağırlığım, doğum ağırlığımın 10.000 katına ulaşır. Rengim de ipek bezlerimde biriken ve onları şişiren ipek sıvısı nedeniyle kehribar rengine döner. Böylece tükettiğim tüm dut yaprakları, bezlerimdeki sıvı ipeğe dönüşmüş olur. Yaşamımın sanat evresi başlar bu dönemde. Her canlı gibi neslimi sürdürmek isterim. Bu amaç için hazırlıklar yaparım. Önce kendime ipek duvarlı bir ev örerim. Koza örmeye duvarın dış katmanından başlayarak içe doğru ilerlerim. Başımla sekiz rakamı çizerek yaklaşık 1000–1400 m. uzunluğunda ipek teliyle ördüğüm koza evim en önemli ürünümdür. İpek evimde kısa bir süre dinlenirim. Sanatçı özelliğimi kullanarak ördüğüm koza evimin içinde tırtıl halime çok az benzeyen krizalite dönüşerek başkalaşırım. Daha sonra ipek duvarlı evimde 2. bir başkalaşım geçirerek krizalitten kelebeğe dönüşürüm. Bu dönemde tek amacım neslimi sürdürmek için evimden çıkmak ve yumurtlamaktır. Özenle ördüğüm kozamın duvarına bir kapı açarım. Dünyaya kelebek olarak gelirim yeniden. Bir erkek kelebekle çiftleştikten sonra yumurtalarımı bırakmak için uygun bir yer aramaya başlarım. Her an yanımda olan kadın bakıcılarım bana özel kâğıtlardan uygun ortamlar hazırlarlar. Önceleri sarı, sonra kahverengi siyah renge dönüşen yumurtalarımı bir sanatçı titizliğiyle tek tek bu uygun ortamlara yerleştiririm. Tek sıralı ve birbirlerine değmeyen yakınlıkta yerleştirdiğim yumurtalarım neslimin başlangıcıdır.

Ancak yaşamım her zaman doğal tasarımında gitmez. Kozamın içinde tüm bunları düşlerken, kendimi birden kaynar suyun içinde bulabilirim. Neslimi sürdürme düşüm ve çabam bu noktada biter. Bu an yaşamımın sonlandırıldığı andır. Böylece insanın duvarımdaki ipeği kesintisiz olarak elde etme amacı, üreme içgüdümün önüne geçer. Bu noktadan sonra sadece bir ipek teliyim ben. İpek telim, çoğunlukla kadın elleri tarafından, kullanılacak amaca göre kat kat yapılır ve boyanır. Artık ipeğimle insan yaşamının bir parçasıyım. İnsan bedeninde giysi olurum veya çocukların üzerinde oynadığı halı olurum. Ameliyatlarda insan dokusuna karışan ipek iplik olurum. İnsanla yaşar, insanla hareket eder; insanla solunum yaparım. Pek çok sanat ürününde yapı öğesi olarak kullanılırım.

Ürettiğim ipeğin bedelini, yaşamımın sonlandırılmasıyla öderim. Ancak ipeğimle insan yaşamına karışarak onun enerjisiyle yeniden yaşamaya başlarım. “İpekböceği” ismimin “ipek” bölümü dilden dile söylenerek sürer. Artık ben ipeğimle insan yaşam sanatında ölümsüzleşmiş olurum. Bu da beni teselli eder ve ölümsüzleştirir.

Yazı ve fotoğraflar: İsmail Şeker

İsmail Şeker - İpekböceği
İsmail Şeker – İpekböceği
Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu