Işık, sanat, renk, hareket…
Işığın hareketlerini takip eden iki Almanın bir depoda keşfettikleri ve kısa zamanda tüm dünyayı saran “ışık sanatı”, fotoğrafın ne kadar büyülü bir dünya olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Mesleğinizin ya da hobinizin ne olacağı ne kadar sizin tercihinizse, o mesleğin ya da hobinin sınırlarını zorlamak da yine size bağlı. Boş zamanlarında, hobi olarak fotoğraf çeken Jan Leonardo Wöllert ve Jörg Miedza da fotoğraf sanatının sınırsızlığını zorlamış ve ortaya, kısaca “Lapp-pro” olarak da adlandırılan “Işık Sanatı Performans Fotoğrafçılığı” (Light Art Performance Photography) çıkmış. Aslında yaptıkları sadece ışığın hareketlerini yakalamaya çalışmak… Kendi geliştirdikleri bu eğlenceli sistemle ışığın izlediği yolu görüntüleyerek elde ettikleri fotoğraflarla, görenlere sanki bu dünyanın dışından manzaralar sunuyor, onları rüyalar âleminde büyüleyici bir yolculuğa çıkarıyor.
Lapp-pro tekniği, Wöllert’in 2007 yılının mayıs ayında bir depoda, elinde bulunan led ışıklarının hareketini fotoğraflamasıyla keşfedildi. Bu teknikle elde edilen ve havai fişekleri andıran görüntüler, karanlıkta el fenerlerinin yardımıyla havada çizilen şekillerin fotoğraflanmasıyla oluşuyor. Bir tür “ışık çizimi” olarak da kabul edilen Lapp-pro, önceden planlanan hareketlerin uzun süreli pozlamayla çekilmesinden ibaret. Çekilen fotoğrafların işlenmesinin de belli kuralları var. Örneğin; istenmeyen cisimler rötuşlanıyor, pozlama ve renk düzeyleri ayarlanıyor. Bu basit oynamalar dışında, özel programlarda saatlerce müdahaleler yapılması, çoklu pozlama yönteminin kullanılması ya da farklı fotoğrafların birleştirilmesi gibi durumlar söz konusu bile değil. Bu sanatı diğer sanatlardan ayıran en önemli özelliği ise ışığın aydınlatma amacıyla değil, kaynaklarının hareketinin izlenerek ortaya çıkan estetik ve büyüleyici görüntülerin yakalanmak için kullanılması. Hızı her zaman araştırma konusu olan, üzerinde insan aklını zorlayacak kadar çok düşünülen ve her zaman hızıyla yarışılan ışık, Lapp-pro tekniği ile yakalanıp hapsediliyor. Bu tekniği kullanan fotoğrafçılar, ışığın peşine düşerek onun kat ettiği yolu kaydederken bir yandan mucizevî görüntüler yakalamış oluyor. “Işık boyaması” olarak da bilinen bu tekniğin öncüleri Wöllert ve Miedza 2007 yılından beri birlikte çalışıyorlar. Bugüne kadar oluşan koleksiyonları yaratıcı, özgün ve profesyonel bir fotoğrafçılık yeteneği gerektirdiği kadar fotoğraflanacak olan ışığa uygun bir koreografi oluşturulmasına da dayanıyor. Işığın belki en enerjik, en büyüleyici en estetik halini ortaya koyan bu sanat dalını uygulamak için karanlık ya da az ışıklı mekânların tercih edilmesi gerekiyor. Böylece hareket halindeki ışıklar daha ön plana çıkabiliyor ve oluşan şekiller çok daha belirgin hale geliyor. Ülkemizde dahil olmak üzere dünyanın her yerinde, amatör ya da profesyonel olarak fotoğrafçılık sanatı ile ilgilenen birçok kişi tarafından uygulanan bu teknik, sanatçının yaratıcılığını daha da ön plana çıkarırken; sanatseverlerin de hayal gücünü zorluyor.
Yepyeni bir akımın mucidi iki Alman sayesinde tanıdığımız bu ışık sanatı, fotoğrafçılığı bambaşka bir boyuta taşıyor. Wöllert ve Miedza’nın yaptığı kimine göre ışığa, ışık hızına ve hatta zamana meydan okumak. Kimine göre ise sanatın insan hayatına katacağı ama henüz keşfedilmeyen sonsuz güzelliklerinden yalnızca biri.