İşin “aksi”

 Engin Çakır

Baktığınız bir “yansıma” kendi aksiniz ise işiniz çok zorken, sizin dışınızda kalanlardan konuşmak daha kolay… Aynada kendinizi beğenebilirsiniz ya da “suya yazılmış veya yansımış” bir bilgiye inanıp yanılabilir… Neden mi? Su bulanık olabilir, aynalar hep ne görüyorsa onu gösterse de gördüğünüz şey kendinizden başka şey değildir. Elinizi uzatsanız kaybolurlar. Yansıma bir ışık sayesinde olduğuna göre şanslıyız. Elimizde bilgi var demektir. “Ayna olacaklarımızı” iyi seçmeliyiz…

Bir işin “yankısı” o işin sadece bir kısmıdır. Belki de o işten çok öte (değişmiş) bir hali. Yön değiştirmiş bambaşka bir hale gelmiş de olabilir. Tasvir edilmesi en zor şey bence herhangi bir şeyin yansımasıdır. O, artık o şey değildir çünkü. Bir sureti tek başına yaşamak, sizce de biraz “narsist” bir davranış olmaz mı? Peki “yansıma” dediğimiz şeyi hayatımızda nasıl anlamlandırabiliriz? Bağdaştıracağımız şey bir nesne, olay veya durum mu olmalı; yoksa düzyazı, karikatür veya şiirlerde karşılaştığımız onca çaba boşuna mıydı? “Çocuktan al haberi” neden derler, tam da bu sebepten. Çünkü çocuklar bu işin en saf yansımalarıdır. Onlara ne ekerseniz, onu biçersiniz ama onların anladığı şekliyle…

Başlangıçta bir tartışma ya da çelişkili yollardan muhataplarını ikna etme sanatı anlamına gelen “diyalektik”, karşıtlıkları kullanarak gerçekleştirilen bir akıl yürütmeydi. Bir yansımanın üzerinden konuştuğunuz her şeyde ise durum çok farklı. Bu kadar felsefe yeter dediğinizi duyar gibiyim. Bunların gerçek hayattaki karşılıkları (yansımaları) ne ola ki? Yansıma üzerinden akıl yürüteceksek, bir nevi diyalektik bir tartışma yapıyoruz demektir. İşin iki yüzüne de bakmalıyız. Aynı nehirde iki kere yıkanamadığı gibi, aynı aynada oluşan yüzünüz siz olmayabilir. İşte yansıma da tam olarak budur denebilir.

“Bum” desem “pat” diye seslensem bir şeyler düşünürsünüz değil mi? Aslında bizim yaptığımız meslek tam olarak bu. Size “güm” diye seslenmek. Yankılarını ise sizden beklemek. Yayıncılıkta yankı bulmayan, diğer bir anlatımla boşlukta eko yapmayan sesler çıkartmak; bulanık bir suda kendinizi görmeye çalışmak gibidir. Siz “şırıl şırıl” akan bir derenin kıyısında, çınarların “hışırtısı” kulağınızda, sudaki “aksinize” bakarken; “pat” diye suya taş atan biziz işte. Bu sayıda temamız yansıma.

Simetrik bir sayı hazırladık. Halikarnas Balıkçısı’nın dediği gibi, “Durgun denizler, yıldızların yansımasıyla yıldızlandı.” Yıldızlara bakıp yanılmayın ama yıldızlar size ışık olsun. Aklınızdaki çağrışımlarda buluşuruz muhtemelen. Aynı şehirde yaşıyoruz. Aynamıza bakarsanız kendinizi de görürsünüz. Rüya görmüyorsunuz.

Keyifli okumalar.

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu