Kadehini Çingenelere kaldıran adam: Goran Bregovic  

Bazen hüzünlü bazen neşeli Balkan ezgileriyle kulakların pasını, yüreklerin yasını alan biri; Goran Bregovic… “İnsanlara, Çingene kültürünün onlara verdiklerini hatırlatmak” için yaptığı şarkılarla onların sesi, Balkan müziğinin prensi oldu. Kendi deyimiyle “Çingenelerin dünyada bıraktığı izleri takip ederek” Bursa’ya kadar geldi. Goran Bregovic

Ruhumuza dokunan, kanımızı kaynatan melodileriyle tanıdık onu. Türk müziğinin ünlü isimleri sayesinde bir kısmına Türkçe sözlerle eşlik etme fırsatı bile bulduk. Bir anda hayalini bile kurmadığı bir üne kavuşan Goran Bregovic, Çingene kültürünün izlerinin peşinde bir hayalperest. Hiç ummadığı şekilde başlayan kariyerini kaderin ona verdiği “git ve eğlen” mesajı olarak kabul etmeyip, müzik dünyasının ona sunduğu daveti geri çevirseydi bir felsefe öğretmeni olarak yaşamını sürdürecek; aynı kader yollarını Emir Kusturica ile kesiştirmeseydi, hiçbir zaman rock yıldızlığından Balkan müziğinin evrensel simgesi haline gelmeyecekti. Biz onu hiç tanımamış ve Bursa Kültürpark Açık Hava Tiyatrosu’ndaki büyüleyici konserini hiç izlememiş olacaktık. Sahnede nasıl devleştiğine, 45 kişilik orkestrasıyla, düğünüyle cenazesiyle gelip ortalığı nasıl kasıp kavurduğuna hiçbir zaman şahit olamayacaktık.

1950’de Saraybosna’da dünyaya gelen Goran Bregovic, Sırp bir anne ve Hırvat bir babanın tek oğlu. Annesi ve Yugoslav Halk Ordusu’nda subay olan babası ayrıldığında annesi ile birlikte doğduğu yer olan Saraybosna’da yaşamaya başladı. Hayatının her döneminde türlü zorluklarla boğuşan Bregovic en zor yıllarını, profesyonel olarak müzik yapmaya başladığı 17 yaşına kadar yaşadı. Büyük bir hevesle girdiği müzik okulundan, henüz ikinci sınıftayken “yeteneksiz” olduğu gerekçesiyle uzaklaştırılmasına rağmen, annesinin ona aldığı gitarını hiç bırakmadı ve hem kendi çabalarıyla hem de arkadaşlarının desteğiyle müzik hakkında birçok şey öğrendi. Aynı yıl “Formation Bestije” isimli bir müzik grubuna dâhil oldu. Bu grupta geçirdiği iki yılın ardından “Kodeksi” ismindeki grupta bas gitar çalmaya başladı. Bregovic bu süreçte keman dersleri almak için eğitimini konservatuvarda sürdürmeye karar verdi. Birkaç yıl süren eğitimi boyunca yaptığı devamsızlıklar okuldan atılmasına sebep oldu. Hevesi körelen ve kendine yeni bir yol çizmeye karar veren Bregovic, üniversiteye felsefe öğrencisi olarak döndü ve müzikten uzaklaştı. En azından o öyle sandı çünkü müzik bir kez damarlarında dolaşmaya başlamış, ruhunun derinliklerinde hatırı sayılır bir iz bırakmıştı. Bir süre sonra üniversiteyi tamamen bırakarak ilk grubu olan “Bijelo Dugme (Beyaz Düğme)”yi kurdu. Bu grup, geleneksel unsurları rock müzik ile harmanlayan, Goran’ın müzikteki yaratıcılığını kullandığı ve müziğin sınırlarını zorladığı özel bir gruptu. Yaptığı bu deneysel müzik kısa süre içinde dikkat çekti ve Yugoslavya’nın en beğenilen, en çok dinlenen, takip edilen müzik grubu haline geldi. Ödüller, başarılar, övgüler birbirini takip etti. Ancak Goran, çok sevdiği rock müzik konusunda yapabileceğini yaptığını ve bu müziğe doyduğunu fark edip 15 yıllık gruptan ayrıldığını açıkladı. Grup dağıldı, Goran ise çocukluğundan beri hayalini kurduğu gibi Adria Adası’nda küçük bir ev tutarak burada her şeyden ve herkesten uzak bir şekilde yaşamaya başladı. Hatta müzikten bile…

Goran Bregovic

Hayatının dönüm noktası, onu inzivaya çekildiği hayatından uzaklaştıran Emir Kusturica ile tanışması oldu. Aralarında başlayan dostluk, profesyonel iş yaşamına da yansıdı ve kısa süre içinde mükemmel bir ikiliye dönüştüler. 1976 yılında kendi adıyla ilk albümünü çıkaran Goran Bregovic’in ikinci albümü film müziklerinden oluşuyordu. İlk kez 1973 yılında Mica Milosevic’in “Nije Nego” isimli filminin müziklerini üstlenen ve bu isimle bir de albüm çıkartan Goran Bregoviç, 1989 yılında Emir Kusturica’nın çok konuşulan ve etkileri hala süren “Çingeneler Zamanı” filminin müziklerini yaptı. Hem film hem de onu tamamlayan müzikleri dünya çapında öyle başarılar kazandı ve kısa süre içinde öyle çok sevildi ki, Kusturica ve Bregovic imzalı filmlerin devamı geldi. Bregovic, Kusturica imzalı Arizona Rüyası, Altın Palmiye Ödülü kazanan “Underground” filmlerinin dışında 1994 Cannes Film Festivali’nde 2 ödül alan Kraliçe Margot filmlerinin de müziklerini yaptı. Hatta daha sonra, Norveçli yönetmen Unni Straume’nin “Düğünler ve Cenazeler” isimli 2002 yapımı filme müzikleriyle destek vermekle kalmayıp, başrol olarak kamera karşısına geçti.

Emir Kusturica

Savaş yıllarında her şeyini kaybetti Goran Bregovic. Paris’te olduğu dönemde başlayan savaş, ülkesine geri döndüğünde her şeye sıfırdan başlamasını gerektirdi. Yaşadığı bu dönem onun hayata olan bakış açısını da değiştirdi ve maddi olan hiçbir şeye eskisi kadar değer vermemeye, maddi değerleri önemsememeye başladı. Bu karmaşa içinde aşk da çaldı kapısını. 1993’te, uzun süredir birlikte olduğu Dzenana Sudzuka ile evlendi. Dünyaca ünlü bir müzisyen, üç çocuklu mutlu bir aile babasıydı artık. 1997 yılında “Değil albüm, onunla çocuk bile yaparım” dediği Sezen Aksu ile ortak bir çalışmaya imza attı. Adını; Bregovic’in geleneksel Balkan melodilerini, modern zaman müziği ile birleştirerek sunan orkestrası “Düğün ve Cenaze”den alan albüm, çoğunluklu olarak Bregovic’in Emir Kusturica filmleri için yaptığı şarkılardan oluşuyordu. Albümde şarkılar Meral Okay, Sezen Aksu ve Pakize Barışta’nın yazdığı Türkçe sözler eşliğinde Sezen Aksu tarafından yorumlandı. 1999 yılında yurtdışında da satışa sunulan albüm büyük ilgi görmüştü. Bregovic’in Düğün ve Cenaze Orkestrası, geleneksel çok sesli Bulgar müziği ile Çingene müziğini birleştirip, elektro gitar ve perküsyonun arasında tahmin edilemez bir uyum yakalamakla kalmıyor; aynı zamanda Bregovic’in hayat felsefesini ifade ediyordu. Ritmine göre dinleyenleri ya hüznün derin sularında yüzdüren ya da içlerine, dans etmeden duramayacakları bir coşku veren Düğün ve Cenaze, Bregovic’e göre hayatın siyah ve beyazdan oluşan uç noktalarını simgeliyor. Uzun süre verdiği aradan sonra 45 kişilik bir orkestra ile sahnelere geri dönen Bregovic’in, verdiği tüm konserlerde orkestra elemanlarının siyah kendisinin ise beyaz giyinmesi de bu felsefenin bir parçası. Sezen Aksu dışında Candan Erçetin, Oya-Bora ikilisi gibi başka ünlü isimlerin yazdığı Türkçe sözlerle de dilimize dolanan Bregovic ezgileri, dünyanın dört bir yanında farklı sanatçılarla yaptığı albümlerle çıktı karşımıza. 1999 yılında George Dalaras, 2000 yılında Kalah ile çıkan albümlerin ardından eski grubu “Bijelo Dugme” adıyla 2005 yılında verdikleri 3 konser ile yeniden duyuldu. Türkiye’ye, Türk müziğine ve Türk sanatçılarına duyduğu hayranlığı her fırsatta dile getiren Bregovic, 2008 yılında Can Dündar’ın yazdığı, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatının anlatıldığı “Mustafa” belgeselinin müziklerini yaptı. Goran Bregovic şu sıralar bir de yeni albüm hazırlığı içinde.

Goran Bregovic

Üç yıl önce çıkan son albümü “Champagne for the Gypsies’in (Çingeneler için Şampanya)” ile müzik dünyasına yepyeni bir tat daha kazandıran Bregovic, bu yıl 7 Mayıs’ta başlayan Türkiye konserlerinde Bursa’ya da uğradı. 12 Ağustos’ta Bursa Açık Hava Tiyatrosu’nda dev kadrosuyla birlikte sahne aldı. Yalnızca son albümünden değil, geçmişte iz bırakmış eski şarkıları ve bugüne kadar yaptığı film müzikleriyle de renklendirdiği konserlerinin her biri unutulmaz bir gösteri niteliğinde. Bregovic ayrıca Balkan kültüründe Türkiye etkisinin gücüne yürekten inanıyor ve Türkiye’de verdiği konserlerde kendini müziğinin ülkesinde hissettiğini belirtiyor. Onun gözünde, Osmanlı’dan bu yana biriken kültür çeşitliliğine ve yüzyıllardır farklı kültürlere ev sahipliği yapan bu toprakların ayrı bir yeri var.

Herkesi memnun etmek, her kesime hitap edebilecek bir şeyler yapmak bu kadar zorken Goran Bregovic yıllardır zor olanı başarıyor ve tüm dünyayı kendi ezgilerinin etrafında birleştiriyor. Müziğin evrenselliğini, Çingene müziklerini ve geleneksel Balkan müziklerinin büyüleyici etkisini yeteneği ile birleştirip sunarak, dünya çapında herkesin anladığı bir dil yaratıyor.

Yazı: Ferhan Petek
Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu