Kadınlar ne ister?
Mısır piramitlerinin sırrı kadar gizemli bir hadise… Bir elmanın iki yarısı derler kadın ve erkek için, sorarım sizlere hangi elmanın bir yarısı diğerinden bu kadar bihaber ve diğer yarısı hükmen galip konumunda gibi kendince mağrur, bir o kadar huzursuz bu halden? Kadın dediğin çok bilinmeyenli denklem, erkekse bu denkleme aradığı çözüm içerisinde kendini kaybetmiş bir deha.
Denklem dediğim mutlak sonucu olan bir hadise olmadığından belki; insanlığın gelişim sürecini katman katman ayıran Sigmund Freud dahi çözüm bulamamış bu soruya. Kişisel gelişimin 5 farklı dönemden oluştuğunu kanıtladığı sırada bu dönemlerin hiç birinde karşısına çıkmayan ancak karşılaştığı her kadında yine yeni yeniden şeklinde bilinmezliğe gark olan Freud belki de insanlığın en büyük derdine aradığı dermanın etkisi ile sorduğu “Kadınlar ne ister?” sorusunda bizi bize sormaktadır.
Çok basit diyenleriniz mevcut hatta çoğunlukta şu an; sevgi, ilgi, şefkat, duyarlılık diyorsunuz. Biraz daha materyalist olanlar için zenginlik ya da mal mülk; idealistleriniz için başarı; feministleriniz için ise tam bağımsızlık ya da eşitlik… Ve daha pek çok şey. Oysa durup düşündüğünüzde bu saydıklarımı ve aklınıza düşürdüğüm binlerce arzunuzu fark edeceksiniz ki aslında siz de bilmiyorsunuz içinizde var olan gerçek sizin neler istediğini.
Bir yanımız özgür olmak ister, bir yanımız küçük bir kız çocuğu gibi korunmak. Elimizi uzattığımız her şeye erişmek isteriz çoğu zaman ve sahip olduklarımız acilen değer kaybeder. Kaybedilenlere üzülmeyi severiz aslında yerine yenisi gelen kadar, gelenin gideni arattığını söyler, eskiye rağbeti bitpazarında biliriz. Ağlarız sıklıkla ve hiçbir açıklaması yokken dökülen gözyaşlarımızla açarız pek çok kapıyı, attığımız kahkahalar ise kadın olmanın güzelliğidir. Güzelliğimizin farkındayızdır aslında, yetmediği yerde destek almaktan gocunmayız, gerekirse gider daha güzel bir modelle değişebilmek için cerrahlara teslim oluruz. İçimiz dışımız bir gibi davranır kendi içimizden habersiz olduğumuz için bu halimizi doğal sayarız. Oysa içimizdeki fırtınaların biz bile farkında değiliz.
“Kendini Tanı” sözüyle insanlığa yön veren filozofların hepsinin erkek olmasını dikkate almaz, uçan kuşun halini merak eden bizler karşı cinsimizin neden hayatı bu kadar sorguladığını pek merak etmeyiz. Neyimizi anlamadıklarını sorgular, anlamadığımız erkekleri suçlar, onların düz mantıklarına sığmadığımızı söyleriz. Haksız sayılmayız aslında; bizim için her işin milyon tane detayı, her sorunun aciliyetli yüzlerce çözümü vardır. Tek derdimiz hangi yoldan gidip hangi sonuca ulaşmak istediğimizdir ki buna biz bile zor karar verirken, bize bu konuda yardımcı olacak birilerini bulmak neredeyse imkânsızdır.
Hemcinslerimiz ile anlaşamadığımız anlarda, temelinde yatan bu seçenekler arasında hiçbirimizin aynı yolu seçmeyişi ve sonucunda hepimizin bambaşka beklentilerinin olmasıdır. İçimizdeki labirentlerin süslediği benliğimizin kalesinde gizemli birer varlık olmamız doğurur bu karmaşık denklemlere dönüşen kadınlığımızı. Kendimizi çözümleyebilmiş değilken biz, aslında severken bu halimizi, kendimizi özetlememizi isteyen kolaycıların dikkatine;
“Gittiğimiz yerlere güzellik, ardımızda kalanlara öksüzlük bırakırız biz. Nedensiz, sebepsiz görünse de isteklerimiz, çoğu zaman biz olabilmektir derdimiz. Gözlerimizdedir aslında gizemimiz, içerisinde gördüğünüz her şey biraz biz, biraz siz. Aslolan bizim için ışığımızı yansıttığımız aydınlıklarda bizi görebilmeniz.”
Yazı: Dilek Şen