Karanlığı aşan dokular
Çocukken geçirdiği talihsiz bir kaza ve sonrasında gördüğü yanlış tedavi yüzünden görme yeteneğini kaybedişi, Louis Braille’yi kendi gibi görme engelli kişilerin umudu haline getirdi. Napolyon’un, askerler arasında haberleşme sağlamak için kullanmak istediği “Gece Yazısı”ndan 6 noktalık dokular geliştirdi ve bugün tüm dünyada kabul edilen “Braille Alfabesi”ne adını verdi.
Görme engellilerin parmak uçlarıyla dokunarak, hissederek okuma yazma öğrenmelerini sağlayan; harfleri, noktalamaları ifade eden kabartmalardan oluşan Braille Alfabesi, adını kaderine boyun eğmeyen bir dâhiden alıyor. Babasının deri atölyesindeki aletlerden biri kazayla gözüne saplandığında henüz 3 yaşındaydı Louis Braille… Belki babası onu semtlerinde çok şey bildiklerine inandığı yaşlı kadın yerine bir doktora götürseydi, görmesine engel olan iltihaplanma en azından diğer gözüne de sıçramayacak ve tamamen kör olmayacaktı. Ama belki de karanlık dünyalara ışık olması ve kendi gibilere umut saçabilmesi için böyle olması gerekiyordu. Louise’nin kaderine boyun eğip, durumunu kabul ederek evde oturabilecek bir yapısı yoktu. Okula gitmeli, çalışmalı, günlük yaşamına kaldığı yerden, olduğu gibi devam edebilmeliydi. Öyle de yaptı.
10 yaşında başladığı Fransız Körler Enstitüsü’nde, okulun kurucusu ve işletmecisi Valentin Hauy tarafından oluşturulan, öğrenilmesi ve uygulanması zor, kabartma çizgillerden oluşan bir alfabe kullanılıyordu. Bu alfabe ile yazılmış olan kitaplar da bir çocuk için fazlasıyla büyük ve ağırdı. Louise bunu farkındaydı ve daha iyisini yapabilmek, kendi gibi görme engellilerin hayatını kolaylaştırabilmek, günlük yaşamlarına herkes gibi devam edebilmelerini sağlamak için bir yöntem düşünüyordu. Aynı dönemlerde ise Napolyon, askerlerinin gece düşman fark etmeden kendi aralarında haberleşebilmesi için bir alfabe geliştirilmesini istemişti. Bu sistem üzerinde çalışan subaylar kabartma çizgi ve noktalardan oluşan “Gece Yazısı”nı oluşturdular. Ancak askerler bunu öğrenmekte güçlük çekince yöntem kabul görmedi.
Gece Yazısı üzerinde çalışan subaylardan Charles Barbier, bu alfabenin körler okulunda kullanılabileceğini düşünerek, alfabeyi Louis Braille’nin de öğrencileri arasında bulunduğu Paris Körler Okulu’na sundu. Okul müdürü kullandıkları sistemin yeterli olduğunu ve “Gece Yazısı”nın kullanışlı olmadığını ileri sürerek Barbier’in önerisini kabul etmedi. Tesadüf eseri alfabeyi gören Braille, bu sistemin çizgilerden kurtulup yalnızca noktalardan oluştuğu takdirde, son derece faydalı olacağına inandı. Uzun süre kafa yorduktan sonra bugünkü 6 noktadan oluşan sistemi oluşturan Braille, bu alfabeyi gizlice okuldaki tüm arkadaşlarına öğretti.
En uygun, görme engelli alfabesi buydu ve tüm görme engelliler bu alfabeyi kullanarak hayatlarını kolaylaştırabilirdi. Her dile uyarlanabilen ve her alanda kullanılabilen bu alfabe, görme engelliler dışında hiç kimse tarafından kullanışlı bulunmadı ve Braille’nin ölümüne kadar kabul edilmedi. Bazı kaynaklara göre “Braille Alfabesi” ilk kez Osmanlı Devleti’nde 1891 yılında açılan “Âmâlar Mektebi”nde kullanıldı. Dünya çapında kabul edilmesi ise 1918 yılından itibaren toplanan komiteler ve yapılan uzun soluklu görüşmeler sonucunda oldu. İlk kez 1968 yılında Braille Alfabesi ile yazılmış kitapları basan bir matbaa kuruldu.
Tüm dünyada kullanılan Braille Alfabesi, günümüzde gelişen teknoloji sayesinde sesli kitap ve dergilerle destekleniyor. Böylece doğuştan ya da sonradan görme engelli olan kişiler hayatlarını kendi başlarına, özgürce sürdürme imkânına sahip olabiliyor.