Kilitli aşkların öyküsü
Kilit, aşk ve köprü simgelerinin ortak noktası, iki nesneyi bağlamak ve onların ayrılmadan birlikte kalmasını sağlıyor. Ayrıca kilidin anahtarının atılabileceği ve bulunamayacağı akarsuyun üstünde olması, köprüyü üstün kılıyor.
Venedik’teyim. Dün geceden beri bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Ana caddeden ara sokaklara yayılan su nedeniyle San Marco Meydanı diz boyu suyla dolu. Kasalar üstüne konulan tahta yollarda yürüyebiliyorum.
Yağmurla birlikte ortaya çıkan bir sokak satıcısından aldığım şemsiyemle yağmurdan korunarak üç günde Venedik’i gezmeye çalışacağım.
Ana caddeye bağlanan ara sokakların (su kanalı) birisinde suyun kapatamadığı küçük kemerli bir köprüde fotoğraf çekmek için duruyorum. Gözüm daha önce görmediğim, köprü korkuluğuna takılmış, üstünde isimler veya kalp işaretleri olan türlü renklerde kilitlere takılıyor.
Çok anlamlandıramıyor, “daha sonra araştırırım” düşüncesiyle bu kilitlerin de fotoğraflarını çekiyorum. Aşk kilitleriyle ilk tanışma anımı böylece belgeliyorum. Otele dönünce kilitlerin derin anlamını internetten öğreniyorum.
1992 yılında İtalyan yazar Frederico Moccia “Tre Metri Sopra Il Cielo” (Gökyüzünün 3 Metre Üstünde) isimli romanını yazmış.
Roman kahramanı iki sevgili Roma’daki Ponto Milvio (The Milvian Bridge) köprüsünde aşklarını birbirlerine açıkladıktan sonra yanlarında getirdikleri bir kilide isimlerini yazmışlar. Aşklarının yaşam boyu aydınlık kalması için kilidi köprüye yakın bir sokak lambasına asarak kilitlemişler. Aşklarının sonsuza değin sürmesi dileğiyle anahtarı köprünün altından geçen Tiber Nehri’ne atmışlar.
Romanın güncel olduğu birkaç yıl içinde sevgililerce köprülere isim veya bazı semboller yazılı kilitler asma ve anahtarlarını altından geçen nehre atma alışkanlığı Roma’da yaygınlaşmış. Daha sonra unutulmuş. Dört beş yıl sonra bu roman bir film konusu olmuş. Filmden sonra günümüze değin, bu alışkanlık hızla yayılmış ve çoğalmış. Son yıllarda gittiğim pek çok ülkede, bu kilitleri görmeye ve kilitlere daha anlamlı bakmaya başladım.
İlk yıllarda masum ve sevimli bir oyun olarak yorumlanan bu alışkanlık, giderek yetkilileri endişelendirmeye başladı. Zamanla, köprüye binen ağırlıkları, köprü bakımını engellemeleri, kenti çirkinleştirmeleri, pas (metal – metal- su birlikteliği) oluşturmaları, güvenliği tehdit etmeleri gibi nedenler ileri sürülerek özellikle yetkililer yönünden kilit asma olayına karşı tepkiler oluştu.
Belediyelere çeşitli şikâyetler yapıldı. Bu nedenle yetkililer çeşitli ülkelerin, ırkların, yaşların, dillerin, kültürlerin, duyguların bir toplamı olan bu olguyu yok etmemek, fakat köprüleri de korumak amaçlı alternatif öneriler geliştirdiler.
Kilitlerin asılabileceği, köprüye yakın yerlere yapay metal ağaçlar veya demir bloklar yerleştirme, köprünün iki başına sanal e-kilit veya web sitesi (www.lovemasterlock.eu) içeren bilgisayarlar koymak, plastik kilitler asma gibi öneriler ileri sürdüler.
Fakat bu öneriler, aşklarını ölümsüzleştirmek isteyen âşıklar tarafından benimsenmedi. Böylece aşk kilidi olgusu gündemde olan ülkelerde “Aşk Kilidine Hayır” kampanyasına karşı “Diren Köprü, Diren Kilit” tepkisi doğdu.
“Neden köprü?” sorusuna verilebilecek yanıt: Kilit, aşk ve köprü simgelerinin ortak noktası, iki nesneyi bağlamak ve onların ayrılmadan birlikte kalmasını sağlıyor.
Ayrıca kilidin anahtarının atılabileceği ve bulunamayacağı akarsuyun üstünde olması, köprüyü üstün kılıyor. Bu nedenle, aynı anlamı içermeyen alternatif önerilere karşı oluşan tepki büyümesini sürdürdü.
Buna paralel yetkililerin aldığı önlemler de artmaya başladı. Tüm bu karşılıklı tartışmalar yapılırken Paris’in en güzel köprülerinden birisi olan Pont des Arts Köprüsü’nün 2,4 metrelik bölümü 10 Haziran 2014 tarihinde taşıdığı kilitlerin ağırlığından dolayı çöktü.
Bu olay, yetkililerin ileri sürdüğü savları daha da güçlendirdi. Kilitlerin yaygın olduğu ülkelerde, anlayış ve hoşgörü içeriği az, daha yasaklayıcı yasalar çıkmaya başladı.
Venedik’ten sonra Roma, Floransa, Davis (Kaliforniya), San Francisco, Brooklyn Köprüsü (New York) ve Botanik Park (Bursa) gibi yerlerde bu kilit kültürünü gördüm ve fotoğraflarını çektim.
Bir yıl önce Brooklyn Köprüsü’nde hayranlıkla izlediğim, her birinin arkasında çeşitli yaşam öyküleri bulunan ve çeşitli kültürleri barındıran kilitlerin toplatıldığını gördüm. İçimde bir burukluk hissettim.
Kilitlerin yerini duvar yazıları ve çeşitli dileklerin simgeleştiği bez parçaları veya benzer şeylerin aldığına tanık oldum. Köprüde yürüyen ve fotoğraf çeken dünyanın her köşesinden gelen onlarca insan için artık kilitsiz bir köprü vardı New York’ta.
O günlerde kilit yandaşlarının bir önerisini bir dergide okudum. Kilitlerin yoğun olduğu ülkelerde toplanan kilitlerden müze yapılması önerisi bana çok sevimli gözüktü.
Gerçekten bir yaşam öyküsünü, aşk duygusunu ve sonsuza değin hiç ayrılmama dileklerini içeren kilitler topluluğu, müze içeriği için iyi bir öneri olabilir kanısını taşıyorum içimde.