Kudüs’ten gelen hüzünlü ses Yasmin Levy

Sürgün edilmiş bir topluluğun kederli kızı. Yaşadığı toplumun acılarını şarkılarla dile getiren bir sanatçı. Öyle bir ses ki, içinize nakış gibi işleniyor. Dinlediğiniz zaman, iliklerinize kadar hissediyorsunuz sesindeki hüznü.Yasmin Levy

1492’de İspanya’da yaşanan sürgünle, kültürlerini yaşatmak adına kendilerine Ortadoğu, Balkanlar ve Kuzey Afrika’da yeni bir hayat kurma derdine düşen topluluk. Sefaradlar. Antik İspanyolca ile birlikte Balkan dilleri, Arapça ve İbranice’den gelen sözcüklerin de eklenmesiyle günümüzde yaşatmaya çabaladıkları dillerinin ismi ise Ladino.

Bugün bu dili şarkılarıyla yaşatan, Kudüs’te başlayan bir hikâyenin kahramanı, dinlediğinizde gözyaşlarınızı zapt etmenizin pek mümkün olmadığı bir ses Yasmin Levy. Yaşanan sürgün sırasında sanatçının ailesi Manisa’ya göç etmiş. Yasmin Levy’nin babası Yitzhak Levy, Manisa’nın İzmir’e çok yakın bir kasabasında dünyaya gelmiş. Üç yıl sonra sonra ailesi Kudüs’e taşınan Yitzhak Levy, burada Sefarad şarkılarını kaydetmeye başlamış. Bununla yetinmeyen Yitzhak Levy, kaydettiği şarkıların sözlerini ve müziklerini deşifre ederek aşk şarkılarından ve ilahilerden oluşan çok sayıda kitap derlemiş. Tüm bunlar Sefarad kültürünü ve Ladino dilini yaşatmak için gösterilen bireysel çabalar olabilir. Fakat Yasmin Levy, farklı müzik türü ve kullandığı doğu – batı enstrümanlarıyla ve en önemlisi de yanık sesiyle bu kültürü uzun yıllar canlı tutacakmış gibi duruyor.

Sanatçı, bunlarla yetinmeyip, yaşadığı toplumun hüznünü, kederini yüreğinin derinliklerinde hissediyor. Böyle olunca da dertler kederler şaha kalkıp “Bu kadar da olmaz” dedirtecek bir sesle can buluyor.

Yasmin Levy

Her albüm farklı bir şeyler söylüyor

Yasmin Levy’nin çıkarmış olduğu albümlerin hepsi farklı birer lezzet gibi. Bir albüm Flâmenko esintileri taşırken, diğeri buram buram Kudüs kokuyor. Sanatçının 2004 yılında çıkardığı Romance albümü, Levy’nin babasından öğrendiklerini kayda geçirerek oluşturduğu bir albüm. Kişiselliğin ağır bastığı bu albüm, gönül teline fazlasıyla dokunan cinsten. Sanatçının, 2005 tarihli “La Juderia” albümü geleneksel Sefarad şarkılarını flamenko ezgileriyle tanıştırıp, ezan başta olmak üzere Ortadoğu’yu simgeleyen seslerle harmanlayarak çok kültürlü ve ses getiren bir çalışma olmayı başarmış bir albüm. Bu albümün bir özelliği de Yasmin Levy’e dünyanın dört bir yanından hayran kazandırırken aynı zamanda kayda değer bir ticari başarı elde etmesi. 

2007 yılında çıkan Mano Suave albümünde Yasemin Levy, Sefarad şarkılarını kendine has tarzıyla söylerken duygusunu eksiksiz yansıtmak için midir bilinmez flamenkoya sığınmamış. Durum böyleyken gitar, vurmalı çalgı, darbuka, arp, kontrbas, klarnet, ney, zurna gibi farklı kültürlerden ve disiplinlerden enstrümanları bir arada görmemiz sürpriz sayılmaz. Farklı coğrafyaların ve kültürlerin müzikle buluşturulduğu albümde bir Türk’ün de payı var. Ud ve kanun sanatçısı Mümin Sesler.Yasmin Levy

Levy’nin 2009 yılında çıkardığı “hissetmek” anlamına gelen Sentir albümü ise sanatçının önceki çalışmalarından farklı olarak ne bir tek Sefarad kültürünün izini sürüyor, ne de sadece Flâmenko ya da Ortadoğu’ya has ritim ve melodilerin. Bunların hepsinden azar azar ve kararınca olduğu repertuvarının yanı sıra gerek çok sesliğe daha çok prim veren düzenlemeleri, gerekse teknolojiye daha çok yatırım yapılmış kaydıyla hedefi on ikiden vuruyor.  

Yüzyıllardan beri şarkılar aynı dili konuşur. Kültür, yöre, töre ne kadar farklı olsa da; dünya bir mozaik pasta ise; her din, her ırk, her millet bu mozaiğin bir parçası ve en nihayetinde bütünüdür. Yasmin Levy de tıpkı bir puzzle gibi, bu mozağin içindeki belki de en hüzünlü yeri dolduran sanatçı…

Yazı: Melike Yılmaz Fotoğraflar: Ali Taşkıran
Başa dön tuşu