Efsane kadınlardan efsane kareler
“Madonna gibi” olmak
Şarkıları, klipleri, kostümleri, filmleriyle her zaman ön plânda olmayı başarmış; alanında onun gibi olmak isteyen birçok sanatçının idol kabul ettiği bir isim Madonna. “Pop Müziğin Kraliçesi” ve bir “moda ikonu” kabul edilmesinin yanı sıra popüler kültürün simgesi, müziğin, ve beyazperdenin vazgeçilmezi. Dünya genelinde en çok albüm satışına sahip olarak Guinnes Rekorlar Kitabı’na adını yazdırdı. Amerika’da “Müziğin En Güçlü 100 Kadını” listesinin başına yerleşti. Time Dergisi’nin “Son Yüzyılın En Güçlü 25 Kadını” listesine girdi. Birçok eleştiriye hedef olan tüm sıra dışılıklarına rağmen üstünlüğünü dünyaya kabul ettirdi.
Beyazperdenin zarif ışığı
“Çılgınlar Kraliçesi” Holly ile zarafetin simgesi Audrey’in buluşarak yıllar boyu unutulmayacak bir ikona dönüştüğü bu efsane kare 1961 yapımı Tiffany’de Kahvaltı filminden. Aynı adlı romandan uyarlanan 1961 yapımı film Türkiye’de “Çılgınlar Kraliçesi” adıyla yayınlanmıştı. Audrey Hepburn, filmde yalnızlığını ve mutsuzluğunu sahte bir neşenin altına gizleyen, aşk yerine mücevherlere inanmayı tercih eden Holly karakterine hayat vermişti. Bu pozu ile sinema tarihinin ve popüler kültürün vazgeçilmez bir parçası haline gelerek günümüze kadar ulaştı.
Esrarengiz satırların kadını
En gizemli cinayetlerin, romanların unutulmaz hayali dedektiflerinin yaratıcısı o. Yaklaşık 80 dedektif hikâyesini, takma isimle yazdığı aşk romanlarını, okuyucuyu ilk birkaç cümlesinden itibaren içine çekmeye başlayan esrarengiz olayları ona borçluyuz. Birçok kitabı beyazperdeye de uyarlanan Agahta Christie’nin özel hayatı da gizem doluydu. 1926 yılında kocası tarafından aldatıldığını öğrendiğinde bir anda ortadan kaybolmuş, 11 günlük bu kayboluşun sırrı bir türlü çözülememişti. Onun hala çözülemeyen gizemlerinden biri de Türkiye’deydi. Doğu Ekspresi’nde Cinayeti’ni yazmak için geldiği bilinen tarihi Pera Palas otelinin 411 numaralı odası hala merak konusu.
İçten gelen asalet
Galler Prensesi, 1997 yılında sevgilisi Dodi El Fayed ile paparazzilerden kaçarken geçirdiği trafik kazasıyla tüm dünyayı yasa boğmuştu. Prens Charles’in ilk eşi Lady Diana, yaşadığı sürece asaletin en zarif simgesi kabul edilmiş, daima takdir ve takip edilen bir isim olmuştu. Onun doğuştan gelen asaleti, yüzüne yansıyan zarafeti, halkından hiçbir zaman esirgemediği güler yüzü, hoşgörüsü ve sevgi dolu yapısı ona “Halkın Prensesi” unvanını kazandırmıştı. Kimine göre bir suikast olan kimine göre ise paparazzilerin sebep olduğu ölümünden yıllar geçmiş olmasına rağmen, sevenleri tarafından hala anma etkinlikleri düzenleniyor.
Ölümsüz bir halk kadını
Çocuklu hayali ünlü bir oyuncu olmaktı Eva’nın. Yıllarca bu hayaline giden yolu takip etti. Dönemin Sosyal Güvenlik Bakanı olan Juan Peron ile tanıştığında 24 yaşındaydı. Aynı yıl gerçekleştirdikleri evliliğin ardından Juan Peron eşinin desteğiyle Başbakan olmuş, Eva ise kısa süre içinde Arjantin halkının sevgisini ve güvenini kazanmıştı. O artık halkının koruyucusu ve Arjantin’in “Küçük Eva”sı sevgili “Evita”sıydı. 30’lu yaşlarının başında gelen erken ölümü, onu “ulusun ruhani lideri” kabul eden tüm Arjantin’i derinden sarsmıştı. Hayatı kitaplara, müzikallere, filmlere konu oldu. Onu beyazperdede canlandıran isimlerden biri olan Madonna “Don’t cry for me Argentina” isimli şarkıyı onun anısına besteledi.
Tüm zamanların kadını
Ölümünün resmi açıklaması intihar olmasına rağmen bu hayat dolu kadının ölümü tercih etmiş olması birçok kişiye imkânsız gelmişti. Henüz 36 yaşında hayat veda edişine rağmen unutulmamış aksine zaman içinde, ardında bıraktığı izlerle ölümsüz bir sembole dönüşmüştü. 1955 yapımı “Yaz Bekârı” (The Seven Year Itch) filminden kalma bu görüntü ise onunla özdeşleşen bir efsaneye… Geçtiğimiz yıllarda Marilyn’in filmde metr havalandırmasının etkisiyle uçuşan bu elbisesi bir açık arttırmada satışa sunulmuş ve Yaklaşık 5 milyon dolara alıcı bulmuştu. Etkin olduğu yıllarda unutulmaz bir kadın figürü haline gelen Marilyn Monroe, kimine göre verdiği pozlarla, tavırlarıyla ve yaptığı açıklamalarla kadının metalaştırılmasına öncülük etmişti.
Çok uzun zaman önce, çok çok uzak bir galakside…
70’li yıllarda başlayıp kısa süre içinde tüm dünyayı etkisi altına alan Yıldız Savaşları (Star Wars) serisinin unutulmaz kadın karakteri Leia Organa… Gerçek hayatta var olmamasına rağmen içimizden biri gibi kabul edilmiş, savaşçı ruhu ve masum yüzü ile hafızalarımıza kazınmıştı. Alderaan Prensesi Leia Organa’ya hayat veren oyuncu Carrie Fisher ise oynadığı onca filme, ünlü oyuncu Debbie Reynolds’un kızı oluşuna rağmen bugün hala bu rolüyle anılıyor.