Mehmet Turgut röportajı

Mehmet Turgut röportajları

 

 

“Aslına bakarsak, ünlü olmak gibi bir derdim hiç olmadı. Sadece işimi iyi ve layıkıyla yapmak gibi bir derdim var. Başarıyı getiren şeyin bu olduğunu düşünüyorum.”

Ankara’dan İstanbul’a yerleşen Mehmet Turgut,  1977 Ankara doğumlu. Dedesinden miras aldığı fotoğraf geçmişini devam ettiriyor. Fotoğrafla iç içe büyüdüğü ve fotoğrafçı bir aileden geldiği için kendisini şanslı gördüğünü de her fırsatta dile getiriyor. Çektiği fotoğraflar bir kesim tarafından beğenilmesine karşın bir kesim tarafından da yoğun eleştiriler alıyor. Ancak bir gerçek var ki çalıştı insanlarda yakaladığı ruhları, fotoğraflarına verme başarısı onu şimdilerin en çok konuşulan isimlerinden biri yaptı bile. Mehmet Turgut ile kendisini, fotoğraflarını, 46 dergisini ve projelerini konuştuk.

Fotoğrafçı bir aileden geliyorsunuz. Babanız ve dedenizin fotoğrafçı olması, hayatınızın bu yönde gelişmesini sağlamış. Fotoğraf genlerden mi geliyor?

Genetik bir miras sanıyorum. Fotoğraf olmasaydı hayatımda Mehmet Turgut da olmazdı. Genetiğinizde bulunması daha doğru ve diğerlerinden farklı işlerin ortaya çıkmasını sağlıyor sanırım. Bundan dolayı da şanslıyım bu konuda çünkü fotoğrafçılık en yatkın olduğum sanat, o yüzden keyifliyim.

Mehmet Turgut

Ankara’dan İstanbul’a taşındıktan sonra hayatınızda neler değişti? Sancılı bir süreç miydi?

Aslında pek bir şey değişmedi. Ankara’da da fotoğraf çekiyordum, İstanbul’da da fotoğraf çekiyorum. Açıkçası lokasyon değişti ama Mehmet Turgut ve tarzı pek değişmedi.

Neden İstanbul’a taşınma kararı aldınız?

Ankara’da yapacak bir şey kalmamıştı bana göre. İstanbul’a taşındıktan sonra yaklaşık iki yıl kadar bir çekyat üzerinde yaşadım. Hiçbir şey kolay olmuyor, elde edilmiyor. Zaten sayısını hatırlamadığım uluslararası ödül almıştım. İşimi de iyi yaptığıma inanıyorum. Bu nokta da kendinize ve yaptığınız işe duyduğunuz güven çok önemli bir rol oynuyor.

Levent Üzümcü - Mehmet Turgut

Fotoğrafçılıkta farklı açılımlar yapmak, kendinize ve sanatınıza ivme katmak için değişimler yaşamanız gerekiyor bazen. Sanıyorum benim durumumu en iyi bu kelimeler anlatır. İstanbul’a geldikten sonra; Patricia Kaas, Emma Shaplin ve Ozzy Osbourne gibi sanatçılarla çalışma fırsatı buldum. Bu önemli bir adımdı kariyerim için. İstanbul’da çalışmanın artılarından biri de daha ulaşabilir, ulaşılabilir olmak.

Çalışmalarınızın genelinde karanlık, sert ya da depresif diyebileceğimiz, kanlı bir hava var. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Bunun nedeni şu olabilir belki, benim hayatımda hiçbir şey orta halli olmadı, olamadı. Ya düşük bir ivme vardı ya da çok yüksek… Ama kalıcı bir duruş her zaman vardı. Tarz dediğimiz şey de aslına bakılırsa budur. Konular değiştikçe de üzerine eklemeler yaparsınız. Sanıyorum ki, kanlı ve depresif bulunan ya da o şekilde tanımlanan dönem sadece bir dönemime ait. Bana dair bir şey. Ama kalıcılığı olan bir tarzın oluştuğunu düşünüyorum.

Birçok ünlü isim sizinle çalışmak istiyor. Bunu nasıl başardınız?

Aslına bakarsak, ünlü olmak gibi bir derdim hiç olmadı. Sadece işimi iyi ve layıkıyla yapmak gibi bir derdim var. Başarıyı getiren şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Yoksa siz işinizi iyi ve hakkıyla yapamadıktan sonra istediğiniz kadar uğraşın hiçbir şey elde edemezsiniz. Ünlüler benden çekinir biraz. Mehmet, “Bizi ne hale sokacaksın” diye. Mesela birine desem ki senin sadece pür portreni çekeceğim, “Aaa! Benim neyim eksik” der.

Fotoğraflarınızın hangi özelliği insanları çekiyor olabilir, neden size poz vermek istiyor insanlar?

Yanıltıcı değilim, belki de o yüzden. Fotoğraflarım ve konularım olabildiğince dürüst. Objektifin karşısındaki kişiyle aramda bir iletişim olduğu çok ortada. Sadece fotoğraf çekmiyorum. Fotoğrafını çektiğim insanlarla samimi bir ilişki kuruyorum ve bu fotoğrafa yansıyor. Sonuç olarak, sanıyorum beni seviyorlar.

Bir ilüzyon yaratıyorsunuz diyebiliriz o halde. Bu tavır, fotoğrafın gerçekçiliğini ne derece yansıtıyor? 

Buna inanmıyorum. Geleneksel dediğimiz fotoğrafçılar da insanları manipüle edip, olmadıkları gibi göstermişler. Bence manipülasyon becerisi, bir fotoğrafçı için önemlidir.  Yapılan bilinçli bir deformasyonsa, fotoğrafa değer katar. Bu belgesel ya da haber kaynaklı fotoğraf harici için geçerlidir elbette.

Fikir ya da onay alıyor musunuz?

Fotoğrafı çekmeden önce fikrimi söyleyip onay alıyorum. Nasıl bir çalışma yapmayı düşündüğümü anlatıyorum ve bana güveniyorlar. Güven olmazsa arada fotoğraf kalitesi düşer karşılıklı olarak. Yalnız şöyle bir sorun var, kendi fotoğraflarımı beğenmiyorum. Ofisimi değiştireli yaklaşık bir sene oldu ve ben hala duvara asacak tek kare fotoğraf bulamadım. Bu durum “daha iyisi olabilir”i getiriyor ve bu da sizi motive eden en önemli şey.

 

Çok istediğiniz ancak henüz fotoğraflayamadığınız kim var?

Jack Nicholson mesela…

Fotoğraf çekimleriniz oldukça yoğun bir şekilde devam ediyor. Sizi yorduğunu düşüyor musunuz?

Mesleğimi severek yapıyorum, mesleğim aynı zamanda hobim. O yüzden problemim yok çünkü yaşam biçimim bu. İnsanın hobisinin işi olması da çok keyifli bir şey…

Stüdyo ve kurgusal fotoğraflar çekiyorsunuz. Dış çekimleri neden tercih etmiyorsunuz?

Stüdyo dışında çekilmiş yüzlerce fotoğrafım var aslında. İyi fotoğraflar olduklarını da düşünüyorum. Bazen dış çekimler de yapıyorum ama çok sık değil.

Kendinizi tekrarlama ya da tekrara düşme konusunda tereddütleriniz oluyor mu?

Tekrara düşmek değil tam olarak. Bir tarzın vardır ve tarz çevresinde dolaşırsın. Ama bu kendini tekrar değildir. Kendi tarzın etrafında dolaşmaktır. Tarz değil konular değişir. Konularda değiştikçe tekrara düşmek de çok zor… İnsanlarla iç içe olmayı seviyorum, zaten fotoğrafçı sosyal bir insandır. Kendini fotoğrafla ifade eden ve bu yaşıma kadar her gün fotoğrafçılık yapmış bir insanım. Entelektüel bir uğraş olsun diye fotoğraf makinesi alıp dağ bayır gezip fotoğraf çekmedim mesela.

İlerleyen teknoloji sayesinde artık hemen herkes fotoğraf çekmeye başladı. Fotoğraf sanatçısı nasıl olunur?

Herkesin elinde çok profesyonel fotoğraf makineleri var ve herkesin adının devamında “Photograpy” yazıyor artık. Fotoğrafçılık başlı başına saygın bir meslek… Ama sanatçı olarak bağdaştırmak bana göre yanlış. Mesela yurtdışında doktor gibi fotoğrafçının da bir saygınlığı vardır. Maalesef ülkemizde sanatçı dediğimiz zaman saygınlık kazanılıyor gibi bir intiba var ve bana göre çok gereksiz bir tabir.

Eğitim şart mı peki fotoğrafçı olmak için?

Bu işi teknik olarak yapacaksanız eğer, yani para kazanma amacı güdüyorsanız, eğitim gerekli diyebilirim ama sanat olarak yapacaksanız eğitim şart bir şey değil. Mesela ben babamdan öğrenerek başladım. Ama tabi öğrenme süreci hiçbir zaman bitmiyor.

Sıkça sosyal sorumluluk projelerinde yer alıyorsunuz…

Hiçbir şeyi yapmış olmak için yapmıyorum. Benim için en önemli nokta bu. Senede birkaç projede yer almaya çalışıyorum ama gerçekten çok ince eleyip sık dokuyorum. Gideceği yer ve mesajı çok önemli.

 “46 Magazine”in yaratıcı yönetmenliğini üstlenip tabuları alt üst eden fotoğraflarınız ile konuşulan ve takip edilen bir dergi yarattınız. Tepkiler nasıl? Derginin ismi neden 46?

Bildiğiniz deli raporu. Kaçıklık sertifikası… Yayın hayatına Cem Yılmaz kapağı ile başladı. Cem Yılmaz üzerinde deli gömleği ve “Ben deli değilim’’ diyor. Her sayıda farklı bir bakış, bir konu üzerine yoğunlaşıyoruz. Fotoğraf çekimleri de bu yönde gelişiyor. Her insanın içinde kolay kolay dışarı çıkarılamayan bir taraf olduğunu düşünüyorum. Sanırım benim yaptığım kostüm giydirip kılık değiştirmek değil, ruhu dışarıya çıkarmak. 

Dergicilik nasıl gidiyor peki?

Dergicilik pek gitmiyor aslına bakılırsa. Dergicilik para kazandıran bir şey değil. Her sayıda 20 bin TL zarardayız. Bundan şikâyet etmiyorum çünkü 46’nın amacı para kazanmak değil. Pek fazla göz önünde olmayan ya da göz önünde bulunmayı tercih etmeyen kişiler aslında benim için çok değerli. Ayşen Gruda mesela. Açıkçası benim için çok önemli ve özel bir durum. Dergimizde yabancı birçok isme de yer veriyoruz. Konular çok farklı ve insanlara bir şeyler kattığını düşünüyorum, en önemlisi de bu. Bir sayımızı “Hayvanlar Özel Sayısı’’ olarak planladık. Serra Yılmaz’ın kapak olduğu sayımız ünlü bir dergi tarafından yılın kapağı seçildi. Hayvan haklarını daha görünür kılmak adına yaptığımız çalışmanın ödül alması da son derece önemli bizim için.

Mehmet Turgut, fotoğraf ile ilgilenenlere neler söyler?

Teknik anlamda fotoğrafçılık bir şekilde çözülebilecek bir şey. Bir fotoğraf makinesinin nasıl kullanılacağını çözmek, objektifi, ışığı çözmek zaman içersinde öğrenilebilir. Zor olan ise, zihindekini fotoğrafa yansıtmak… Sadece istediklerini, hayallerini gerçekleştirmek yönünde çalışsınlar gerisi zaten gelir.

Peki, takipçisi olduğunuz fotoğraf sanatçıları var mı, kimleri beğeniyorsunuz?

Jan Saudek. Çünkü Saudek fotoğrafçılık hayatına başladığında benim başıma gelenlerle benzer olaylar yaşamış. Tanıdığım en korkusuz fotoğrafçı. Fotoğrafımı çekmesini isterim mesela. Tamer Yılmaz, Koray Birand gibi sayabileceğim bir sürü isim var… 

Keyifli sohbet için çok teşekkürler.

Bursalılarla beni buluşturduğunuz için ben teşekkür ederim.

Röportaj: Aise Amet

Başa dön tuşu