Neredeyse Tuz Çölü
Yıllarca “Türkiye’nin ikinci büyük gölü” diye bildik Tuz Gölü’nü. Fakat son dönemde onun bir göl olduğuna dahi inanmak gerçekten zor. Şu anki halini görünce yıllardır “Türkiye çöl olmasın” diyen TEMA geliyor insanın aklına hemen. Tuz Gölü’nün giderek aldığı hal, iklimimizin değiştiğinin hatta çok yoğun tehlike sinyalleri verdiğinin en açık kanıtı.
Anadolu’nun ortasında Ankara, Konya ve Aksaray sınırında Tuz Gölü. Bu yüzden Şereflikoçhisar yakınındaki günübirlik tesisler o yoldan geçen herkesin uğrak noktalarından. 15 dakika da olsa uğruyorsunuz. Ayaklarımızı, ellerimizi suya sokalım diyorsunuz. Bir çeşit terapi gibi. İnsanı rahatlatıyor. Çok uzaklardan bile hissedilen sarımtırak yoğun beyazlık ve tuz kristallerinin ışık hüzmeleri, insan beyninde kaçınılmaz olarak kar ve buz dolayısıyla soğuk çağrışımı yapıyor. Ayaklarınızı suya sokana kadar bu duygudan kurtulamıyorsunuz. Beden kendini eksi derecelere hazırlıyor. Soğuk olmadığını fark edince; önce şaşırıyor sonra alışıyor, ardından da tuza değdiğinizi iyice algılıyorsunuz.
Tuz Gölü’nün Kapadokya güzergahı üzerinde olması nedeniyle turistler göle uğramadan geçmiyor. Çeşitli hediyelik eşyalar da alabilecekleri bir yer burası. Burada mola veren turistler, gölün içinde de yürüyüş yapıyor. Gölde su olunca daha fazla ilgi oluyor. Ancak yaz ilerledikçe suyu görmek neredeyse imkansız. Türkiye’nin en sığ gölü demek bile yetersiz artık. Tuz Çölü demek çok daha yerinde. Tuz üzerinde 3-4 kilometre yürünebiliyor. Sonrasında diliniz damağınız kuruyor zaten. Genellikle insanlar 500-600 metre yürüdükten sonra geri dönüyor. Ekim ayı sonuna kadar göl yüzeyi bembeyaz tuz örtüsü ile kaplı.
Turizm sezonu ise hava sıcaklıklarının artmasına bağlı. Yerli ve yabancı turistler; göl içinde çıplak ayakla yürümek, sağlık ürünleri almak, gün batımını izlemek ve hatıra fotoğrafı çektirmek için diğer adı Koçhisar Gölü olan Tuz Gölü’ne geliyorlar. En fazla turist ise bahardan yaz sonuna kadar geliyor. Çünkü tuz kitleleri daha da büyüyor. Her yıl yaklaşık olarak 1 milyon turist ağırlıyor Tuz Gölü. Endonezya, Malezya, Japonya, Kore, Tayvan, Hong Kong ve Fransa’dan gelen turistler ise Tuz Gölü’ne yerli turistten sonra en çok ilgi gösteren gruplar… Özellikle Uzak Doğu’nun konuya ilgili olmasının bir sebebi vardır elbet.
Yansıttığı ışıklar çok uzaklardan bile seçilen Tuz Gölü’nün içinde bulunan minerallerle yapılan ürünlere ilgi de oldukça fazla. Sağlığa faydalı ürünler bulunuyor. Kırışıklık, çatlaklar, mantar, ayak kokusu, egzama, baş ağrısı, sedef ve ölü derileri atmaya iyi gelen ürünler bunların başlıcaları… Gölün çamurunun ise romatizmaya iyi geldiği söyleniyor. Tuz Gölü’nün bir benzeri de ABD’de bulunuyor. İsrail’deki Lut Gölü’nü de unutmamak gerek elbette. Çoğu yerde tuz kristallerinin şiddetli beyazlığı ve parıltısı aldatıcı bir biçimde kar ve buz gibi görünüyor. Çamurlu bölgelere batmayı umursamazsanız kauçuk çizmeler giyerek göl boyunca uzun bir yürüyüşe çıkabilirsiniz.
Tuzun insan vücudundaki oranı yüzde 3,5. Bu oran dünya denizlerindeki tuz oranı ile aynı. Tesadüf olması pek de mümkün görünmüyor. Gölün yağış alanı geniş olmasına rağmen beslenme kaynakları zayıf. Su getiren akarsular, yazın suları iyice azalan ya da tamamen kuruyan derelerden oluşuyor. Tuzlu yeraltı suları da eski gücünde değil, su seviyelerinin 15 metre kadar düştüğü biliniyor. Şereflikoçhisar’dan gelen Peçenek Çayı, Aksaray’dan gelen Melendiz Çayı, güneyden ve batıdan gelen İnsuyu, Karasu, Kırkdelik çayları Tuz Gölü’nün atardamarları. Ancak artık birer kılcal damardan öteye gidemiyorlar.
Beyaz bir vaha olan göl deniz seviyesinden 905 metre yüksekte ve maksimum büyüklüğü kuzeyden güneye 80, doğudan batıya ise 60 kilometre. Diğer bir deyişle küçük bir Avrupa ülkesi kadar. Yağmur ve kar yağışlarının arttığı sezonlarda kapalı bir havzada bulunan Tuz Gölü’nün su seviyesi de artıyor, böylelikle sular çekildiğinde daha çok tuz oluşuyor. Bu demek ki göl içinde suyun daha çok ve daha uzun süre beklediği yıllarda verim artıyor.
Tuz Gölü civarında yapılan fauna ve bitki toplulukları ile ilgili çalışmaların ulaştığı sonuçlar da dikkat çekici: “İki yaşamlı, sürüngen, kuş ve memeli hayvan türleri gölü seviyor. Fauna zenginliği genelde gölün batı kesimlerinde yoğun. Çalışmalarda göl civarında 3 iki yaşamlı, 12 sürüngen, 85 kuş ve 20 memeli hayvan türü tespit edilmiş. Göçmen su kuşlarının özellikle de Flamingo popülasyonun tuz yoğunluğunun düşük olduğu ve Artemia Salina türünün bol bulunduğu batı kesimlerinde daha fazla olduğu saptanmış. Tuz Gölü’nün güney ve özellikle güney batı kesiminde yayılış gösteren endemik, nadir ve hassas olmak üzere 41 bitki türü tespit edilmiş.
Bakanlıktan yapılan açıklamalara göre, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Bölgelerindeki tür ve habitat koruma ve izleme projelerine devam ediyor. Ancak muvaffak oldukları da pek söylenemez. Gölün ortalama su seviyesi 40 cm. civarında, yağışın arttığı mayıs ayında ise yaklaşık 110 cm. Ağustos ayında göl büyük ölçüde kuruyor ve çöle dönüyor. Tuz oranının fazla oluşu, buharlaşma sonucunda göl sahasının büyük kısmında her yıl yenilenen 10-30 cm.’lik tuz tortulaşmasına neden oluyor. Yaz sonlarına doğru Kaldırım Tuzlası ile karşı kıyı arasında yürümek mümkün oluyor. Bu mevsimde tuzluluk oranı binde 329 gibi dikkat çekici bir orana erişiyor. Kimyasal bileşim itibariyle burada mutfak tuzu (sodyum klorür) karakterinde bir tuzluluk hakim. Magnezyum klorür ve sodyum sülfat oranları daha düşük.” Ülkemizin tuz ihtiyacını %40 gibi bir oranda karşılayan bu göle ve oradaki yaşama daha çok ilgi göstermemiz gerektiği açık bir şekilde ortada.
Yazın buharlaşma sonucu tortulanan tuz tabakası makinalarla kazılıp tuzlalarda toplanıyor. Tuz Gölü’nden elde edilen tuzu yıkayıp öğüten tuz fabrikaları Şereflikoçhisar ekonomisinin belkemiği. 2001’den bu yana özel koruma alanı olan Tuz Gölü ve çevresi flamingo kolonilerinin de ana üreme bölgelerinden bir tanesi. Kışın kapladığı geniş su alanı su kuşları için önemli bir kışlama alanı oluşturuyor. Tuzlu ortamlara uyum sağlamış olan flamingo, kılıçgaga, angıt ve benzeri kuşların yanı sıra yağmurcunlar, turnalar, yaban kazları ve yaban ördekleri gölde büyük topluluklar halinde yaşıyor.
Tuz Gölü özellikle flamingoların ülkemizdeki en önemli kuluçka alanı ve gölün orta kesimlerinde her biri 5-6 bin yuvadan oluşan dev kuluçka kolonileri bulunuyor. Göl çevresinin nispeten ıssız oluşu nedeniyle kuşlar, etraftaki su birikintilerinde, meralarda ve ekili alanlarda rahatça besleniyor. Kışın en soğuk günlerinde dahi donmayan göl sularında yüzebiliyor. İlkbaharda göl içinde oluşan adalar ve bataklıklar bataklık kırlangıcı, suna, angıt, çamurcun, kılıçgaga, kocagöz ve martı türlerinin kuluçka yapmalarına imkân sağlıyor.
Su seviyesinin düşük olduğu yıllarda flamingo sayısı da düşüyor. Bu yıl 35 binin üzerinde flamingonun göle geldiğini tahmin ediliyor. Gölde binlerce flamingo yavrusu var. Son yıllarda büyük kısmının beslenme yetersizliğinden dolayı öldükleri tahmin ediliyor. Son dönemde güneybatı kıyılarının kızıl renge boyanmasının nedenini araştıran bilim insanları, renk değişikliğine toplu iğne ucunun binde biri büyüklüğündeki “dunaliella salina” adı verilen bir tür su yosununun (alg) neden olduğunu belirlemiş. Buz mavisi rengiyle bilinen gölün böylesini aykırı değişimlere sahne olması da bir işaret fişeği gibi.
Tekirdağ açıklarında yapılan doğalgaz depolama tesisinden sonra Tuz Gölü Yeraltı Doğalgaz Depolama Projesi de gündemde. Güney kesiminde Sultanhanı Kasabası sınırları içerisinde yer alan alanda 1 milyar metreküp doğalgazın depolanarak ihtiyaç duyulduğunda kullanılacağı bir tesis yapılıyor.
Flora ve faunasıyla dünyanın en önemli doğal alanlarından birisi olan Tuz Gölü’nün çevresindeki aşırı tuzlanmanın yüzde 32’ye ulaştığı, havzada bulunan 28 bin su kuyusundan 16 bininin kaçak olduğu, yeraltı sularında ise son 33 yılda 14 metre azalma meydana geldiği de son dönem haberlerine yansıyan bilgiler…
Su Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şen, “Konya Ovası’ndaki bilinçsiz tarımsal sulama nedeniyle Tuz Gölü her geçen gün çekiliyor. Burada yer altı sularına yüklenildikçe Tuz Gölü daha da küçülecek. Dünyada nüfus artışı, sanayileşme, suların kirlenmesi ve su yönetiminin olmamasına bağlı olarak sadece yer altı sularının değil tüm su kaynakları gün geçtikçe azalıyor. Türkiye’nin su varlığını israf etmeden, bilinçli bir şekilde kullanması gerekiyor.” diyor.
Tabi tablo çok da karamsar diye düşünmeyin. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Tuz Gölü ve çevresini Özel Çevre Koruma Bölgesi Geçici Aday Listesi’ne dahil etti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan Birleşmiş Milletler’e yapılan resmi başvuruda Tuz Gölü, Akyaka (Gökova) ve Köyceğiz-Dalyan özel çevre koruma bölgelerinin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınması talep edildi. Bakanlığın başvurusunu değerlendiren UNESCO Türkiye Sekretaryası, UNESCO Dünya Doğal Miras Alanları Geçici Listesi’ne teklif edilen üç bölgeden Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Bölgesi’ni kabul etti. Tuz Gölü’nün UNESCO Dünya Mirası Asıl Listesi’ne girmesi durumunda Türkiye’den ilk kez kültür varlıkları dışında doğal bir alan dünya mirası olacak. Bunu sonuna kadar da hak ediyor. Ankara Savaşı esnasında Timur’un fillerini ormanda sakladığı düşünülürse, mirasa iyi bakamamışız. Umarım bundan sonraki süreç hem Tuz Gölü’ne hem de her geçen gün çöle dönüşen ülkemize umut olur.