Özgürlüğün zamansız notaları

 

jazz2

Sokaklarda doğup dünyanın en kuytu köşelerine kadar ulaşan bir müzik türü caz… Öyle ki başladığı anda zamanı durdurur ve keşfedilmemiş duygularınızı ortaya dökebilir. Caz için bir tanım yapmak ne kadar zorsa, caz dinlerken olduğunuz anda ve olduğunuz yerde kalabilmek de bir o kadar zor… jazz

Mavi notalarla siyahi duyguların harmanı; farklı zamanların, farklı insanlarından miras bir müzik… Çok uzak yollar aşmanın yorgunluğuyla, yıllar boyu çektiği esaretin acısıyla ve bir gün geleceğini bildiği özgürlüğün umuduyla dolu… Caz; kulaklardan girip ruha ulaşan, kalbinde, duygularında gezindiği insanları notalar arasında yolculuğa çıkaran bir büyü…

Louis-Armstrong-2

Swing, Bebop, Cool Caz, Hard Bop, Free Caz, Caz Rock Fusion… İlk kez 1800’lü yılların sonlarında New Orleans’ta ortaya çıktığından günümüze ulaşana kadar değişti, gelişti büyüdü ve birçok farklı tür kazandı caz müziği. Afrikalıların kölelik zamanlarında filizlenip bugünlere kadar geldi. Amerika’ya getirildiklerinde yanlarına bir müzik aleti bile almalarına izin verilmeyen Afrikalıların özgür ruhları, yetenekleri ve müziğe olan aşkları sayesinde doğdu caz. Çalıştırıldıkları tarlalarda, sokaklarda, yollarda kendi kendilerine mırıldandıkları melodilerden doğdu. Bedenleri köle ama ruhları özgür Afrikalılar; Avrupa’nın kilise müziklerini, yöresel ezgilerini kendi geleneklerine uyarlayıp çağlar boyu devam edecek ve asla unutulmayacak bir müzik türü yarattılar. Her dönem biraz daha gelişti, her gelen üzerine bir şey daha kattı. Blues ile beslendi, Amerikan müziğinden etkilendi; doğaçlama, çoklu ritim, atışma gibi tekniklerle büyüdü ve bir akım haline geldi. Dünya ilk kez 1917 yılında, 5 müzisyenin New Orleans’ta kurduğu bir caz grubu olan “Dixieland Jazz Band”ın ilk caz plağını yayınlamasıyla tanıdı bu müziği. Cazın başlangıcında kendi aralarında doğaçlama müzik yapan caz toplulukları varken gelmiş geçmiş en büyük trompet ustası Louis Armstrong, caz tarihine ilk solo geleneğini getiren kişi olmuştu. Onun başlattığı akım Jack Teargarden, Sidney Bechet, Earl Hines gibi solo üstatlarının ortaya çıkmasını sağladı.

Bin renk tek müzik…

Amerika’ya getirilen yüz binlerce kölenin sokaklarda başlattıkları bu müziği tüm dünya duymuştu artık. Cazın mavi-siyah notalarına zamanla diğer renkler katıldı. Farklı müzik aletleriyle, insan sesleriyle çeşitlendi caz. Eğlence mekânlarında, resmi törenlerde, balolarda… Caz artık her yerdeydi ve gün geçtikçe en çok tercih edilen müzik türü haline geldi. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, bugün cazın duayenleri olarak anılan isimler ortaya çıkmaya başladı. Farklı sanatçılar, farklı zamanlarda cazın farklı türlerinde kendi üsluplarını oluşturuyordu. İsimlerinin sonsuzluğa ulaşacağından habersiz, cazın tarihine geçecek olan eserlere imza atıyorlardı. Louis Armstrong,  Duke Ellington, Ella Fitzgerald, Coleman Hawkins, Count Basie, Fletcher Henderson, Charlie Parker, Ray Charles, Miles Davis, Stan Getz, Glen Miller, Tommy Dorsey, Benny Goodman, Roy Eldridge, Harry James, Lionel Hampton, Bill Evans, Gerry Mulligan, John Coltrane ve daha niceleri… Artık siyah-beyaz ayırımı da kalmamış, tüm renkler, farklı türleriyle tek bir çatı altında toplanan bu evrensel müzik akımının altında birleşmişti.

 Stan-Getz

Zincirinden kopmuş notalar…

Kölelik zamanlarında, kölelerden doğmuş bir müzik tüm dünyaya haykırılan özgürlük mesajları taşıyordu. Köleliğin özgürlük düşlerini anlatıyor, var olma çabalarını notalara döküyordu. Acıyı, neşeyi, umudu, sevgiyi, aşkı… Bir insanın sahip olabileceği tüm duyguları barındırıyordu caz müziği. Dinleyenleri birkaç saniye içinde içine çekmeyi başarması ve uzun süre insanı terk etmeyen etkisinin nedeni de bu. 1950’li ve 1960’lı yıllarda tarihindeki en büyük dönüşümü yaşadı caz. Genç cazcılar için bir arayış dönemiydi bu dönem. O güne dek devam eden ritmik yapısı baştan aşağı değişti ve yepyeni bir kimliğe büründü. Etkilediği müzik türlerinden etkilenmeye, çıkış noktasındaki özgürlüğe yaraşır bir özgürlük kazanmaya başladı. Caz müziğinde elektronik müzik aletlerinin görülmesi 70’li yıllarda mümkün olabildi. Bu döneme damgasını vuran isim, senfonik müzik ve caz müzik arasında gidip gelen, yaptığı doğaçlamalarla birçok genç caz müzisyenine örnek olan piyanist Keith Jarret oldu.

Türkiye’de “caz”

Cumhuriyet ile birlikte ülkemize de geldi caz. Bir yandan yepyeni bir millet oluşuyor diğer yandan bu evrensel müzik akımının ışığı altında usta müzisyenler yetişmeye başlıyordu. Ayten Alpman, Süheyl Denizci, İsmet Sıral, Erol Pekcan, Selçuk Sun… Bu dönemde, İstanbul’da Türkiye’nin ilk caz kulübü de açıldı. Duygu Sağıroğlu tarafından ilk caz dergisi çıkarıldı. Caz; 70’lere gelinip popüler kültüre yenik düşülene dek Türkiye’deki varlığını etkin bir şekilde sürdürdü. Bu dönemde de caza gönül veren müzisyenler ve bugün duayen olarak anılan isimler var olmaya devam etti. Son yıllarda caz müziği adına hareketli bir dönem yaşayan Bursa’nın ilk caz festivalinde sahne alan Emin Fındıkoğlu, bu dönemde Onno Tunç, Arto Tunç, Neşet Ruacan’ı da alıp bir ekip kurdu. 70’lü yıllardan bu yana devam eden müzik festivalleriyle dünyaca ünlü isimler Türkiye’ye geldi. Türkiye’de caz adına yaşanan en önemli gelişme ise 1985’te Emin Fındıkoğlu’nun sanat yönetmenliğini üstlendiği ilk caz festivaliydi. İstanbul’da hareketlenme sağlayan bu festival sayesinde farklı yerlerde birçok caz kulübü açıldı. 2013’te Batu Akyol’un yönetmenliğinde ve 50 caz sanatçısının desteğiyle “Türkiye’de Caz” belgeseli çekildi.    Özgürlüğün zamansız notaları Özgürlüğün zamansız notaları

Bugün caz konusunda durum oldukça umut verici görünüyor. Yerli ve yabancı caz duayenlerinin, caz tarihine derin izler bırakmış olan isimlerin önderliğinde festivaller düzenleniyor; caz kulüpleri açılıyor. Caza gönül veren genç müzisyenlerin ve caz severlerin sayısı her geçen gün artıyor. Amerika’nın pamuk tarlalarında başlayan müzik, onlarca yılı, kilometrelerce yolu aşıp Bursa’ya kadar geldiği gibi dünya döndükçe varlığını sürdürmeye devam edecek gibi görünüyor.

Gerry-Mulligan Duke-Ellington

 

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu