Özgürlük notları
“Korkun seni mahkum eder, umudun seni özgür bırakır…”
The Shawshank Redemption / Esaretin Bedeli
Özgürlük şudur ya da budur demek için yazmıyorum bu yazıyı. Kelimelerle de olsa sınırlarla çevrilmiş bir kavram tanımlaması özgürlüğün ruhuna aykırı olacaktır. Sizinle paylaşmak istediğim sadece özgürlüğün özünden gelen birkaç satır arası not olabilir.
İnsanlık var olduğundan bu yana yaşamın en kıymetli hazinesi “özgürlük” oldu. Her bir birey bu değerli ödülü kazanabilmek için kendi mücadelesini sergiledi. Büyük bir çoğunluk özgürlüğün peşine düştü. “Ne istersem yapabilmek için özgür olmak istiyorum” diyen milyonlarca insan yaşadı. Fakat kuralsız bir düzene (anarşi) benzeyen bir istekle şekillenen bu durum, gerçek bir amaçtan yoksun kaldı. Varyemez bir bakış açısı ile zengin bir cimriden öteye geçemedi. İçten içe yaşanan tek şey “sahip olma” tutkusuydu. Bu isteğin bencil olmayan tek yanı ise herkes için özgürlük dileniyor olmasıydı. Fakat sanki biraz sahteydi. Kimse özgürlüğünü kullanmaya cesaret edemedi, diğerlerinin kullanmasına da izin vermedi. Sahibi olduğu şeyleri riske atamadı da denebilir.
Saygıdeğer yaşam şekillerimizden, yüksek tutkulu duygularımızdan, asil ideallerimizden, dini-kaderci inançlarımızdan arınıp onları kaybetme riskini alamadığımızdan oldu ne olduysa… Peki ya bu değerler olmadan yaşanabilir miydi? Bir kişi herhangi bir duygu ya da fikre bağlı kalmadan özgürlüğü tadabilir miydi? Cevabı vermek zor. Kendimizi bir şeylere adamadan, tedbirleri elden bırakmadan yaşayabilmek pek mümkün gözükmüyor ama gerekliliklere karşı kayıtsız bir uyum da sınırlanmanın ta kendisi oluyor.
Özgürlük en çok değişim kelimesi ile birlikte anılıyor. Değişimin özgür kıldığına inanılıyor. Peki ya kaybetmek istemediklerimiz? Sevdiğiniz kimse yok mu? Eviniz? Aklınıza hemen şu cümle gelebilir; “Her seçiş bir vazgeçiştir…” Seçimlerimiz bizi özgür kılar mı? Hiç seçmeden öylece dursak özgür müyüz? Benim naçizane düşüncem bu da eksik bir bakış açısı… Özgürlüğün ne olduğunu, nerede başlayıp nerede bittiğini konuşabiliriz. Peki ya o çok bağlı olduğumuz düşüncelerimiz bizim sınırlarımızı belirlemez mi? Bu sorularla kurduğumuz denklemler özgürlüğü hapsetmedi mi?
Zıtlıklarla birçok kavramı açıklayabiliriz. O halde “kölelik” kavramı bize neyi anlatıyorsa özgürlük onun tam tersini ifade etmeli. Aklımızdan geçenleri bu bakış açısı da tatmin etmedi değil mi? Bana kalırsa mistik bir kral gibi yaşıyoruz hepimiz. Depolar dolusu hazinelerimiz var. Hazinenin içini siz doldurun. Özgürce yaşamak istediğini söyleyip umutsuzca özgürlük orucunda bir çağ yaşıyoruz hep birlikte. Maddeye dayalı her türlü ölçüt bizi, “sınırlı” kılıyor. Özgürlük nedir sorusunu yanıtlamak ya da aramak istemiyorum ama ne olmadığı hakkında düşünüyorum. Özgürlük bence elimizden alınabilecek bir şey değil. Madden bu mümkün olsa da zihni hapsetmek mümkün olamaz. Özgürlük insanlar istedikçe, “insani bir yaşam parçası” olmaya devam edecek. Özgürlük, yaşadıkça “değişen” bir kavramımız olacak. Paylaşabildiğimiz, kesişen kümeler kurabildiğimiz, sosyalleşip başkalarının sınırları içerisinde cirit atıp onları da yücelten bir erdemimiz olacak. Kendimizi tanıdıkça, hakim olduğumuz her şeyimiz bizi özgür kılabilir.
Yazı: Engin Çakır