Persephone
Bahar; doğanın rönesansı, uykusundan uyanışı, canlanışı. Aynı zamanda, insan hayatında doğum, ilkgençlik ve gençlik çağını simgeliyor. Her yıl tekrarlanan bu döngü, mitolojide Demeter ve Persophone’nin hikâyesinde sembolize edilmiş. Kronos’un (zaman) kızı olan Demeter, işlenmiş toprağın, ekilmiş tarlaların tanrısıdır. İnsanları besleyen toprağı, onun verdiği meyveleri, ürünleri ve özellikle başak ve buğdayı temsil eder. Astrolojideki “Başak” karakteri gibi, kimseleri beğenmeyen Demeter, bir boğa şekline giren Zeus’tan kaçamadı ve Kore adında bir kız dünyaya geldi.
Genç ve güzel bir kız olan Kore, bir gün kırlarda çiçek toplarken Cehennemler Tanrısı tarafından yeraltına, ölüler ülkesine kaçırıldı. Kaçırılırken büyük bir çığlık atan Kore, yeraltı dünyasının tanrısı Hades’in karısı olacaktı. Zeus’un kardeşi olan Hades Kore’ye yeni bir isim verdi. Kore artık Persephone olmuştu. Çığlığı duyan Demeter, kızını bütün yeryüzünde beyhude aradı. Artık umutları tükenmişti. Son çare olarak Demeter, her şeyi gören, gözünden hiçbir şey kaçmayan Güneş’in sorularına cevap vereceğini düşünüp ona yalvardı. Güneş ise ona “Ne yazık ki senin felaketine Hades sebep olmuştur. Çünkü O, senin kızını beğendi ve kaçırdı. Baş-tanrı Zeus da, onun kardeşi olan cehennemler tanrısının karısı olmasına müsaade etti. Artık senin güzel kızının yüzünü hiçbirimiz göremeyeceğiz. Kızın cehennemler kraliçesi olacaktır. İşte baş tanrının takdiri budur’’ dedi. Bu haberle kendini sonsuz kedere kaptıran Demeter, artık görevlerini yerine getiremiyordu. Buğday tarlalarını yetiştiren, meyveleri olgunlaştıran Demeter’di. Kendi gönlüne kapanan, kızından başka bir şey düşünemeyen, Zeus’a öfkelenen Demeter, vazifelerini yapmadığı için tarlalar mahsul vermiyor, karıncalar gölgesinde barınacak ot parçası bulamıyordu. Ağaçlar kışa girmiş gibi somurtuyor, yapraklarını döküyordu.
Ateş saçan güneş, toprağın rutubetini uçuruyor, dünyayı çöle çeviriyordu. Çeşmeler kurumuş, kuyular çekilmiş, kaynaklar soğulmuştu. Müthiş bir kıtlık hüküm sürmeye başlamıştı. Başta Zeus olmak üzere, dünyanın bu halinden müteessir olan tanrılar, Demeter’i sevindirmeye karar verdiler. Tanrıların habercisi Hermes’i Hades’in yanına gönderdiler, insanlara acımasını ve Persephone’yi yeryüzüne çıkararak Demeter’i sevindirmesini, kızına kavuşmasını istediler. Ölüler diyarının kudretli hükümdarı kara kaşlı, kara saçlı Hades, karısının dünya üzerinde çok kalmadan kendisine iade edilmesi şartı ile bu isteği kabul etti. Şartı unutur da geri dönmez endişesi ile Persephone’ye yeraltında yetişen nardan 4 tane yedirdi. Yeraltında yetişen meyvelerden yiyenler oradan tamamıyla ayrılamadıkları için karısı ölüler diyarına dönmek zorundaydı. Yılın dokuz ayını yeryüzünde geçirirken, kalan üç ayını kocasının yanında yeraltında geçirecekti. Kızına kavuşan Demeter’in solgunluğu, bitkinliği gitti, kanlandı. Her yer çiçeklerle süslendi, meyveler dallardan sarktı, tarlalar mahsulden dolup taştı. Persephone’nin yeryüzüne, toprağın altından çıkan çiçekler, bitkiler gibi çıkıp gelmesiyle ilkbahar oldu. Vaktini doldurup tekrar kocasının yanına, toprağın derinliklerine, yeraltı dünyasına dönmesiyle de kış olacaktı. Bu sonsuza kadar tekrarlanacaktı.