Popüler kültürün sahte ışığı

Yazı: Hakan Akdoğan

Kültürü bir metin biçiminde değerlendirmek bu çok katmanlı olguyu boyutlarından soyutlayarak sığ bir alana hapsetmekle eşdeğerdir. Kaldı ki bir kültür parçacığını irdelerken bile tüm dinamikleri göz önünde tutmak, etkilerini hesaplayarak kültürün değişimine hangi noktalarda ve hangi biçimlerde yol açtığını net olarak ortaya koymak gereklidir. Bunlar için çok açılı araştırmalar, anketler, veriler kullanılmalı, akademik saptamalarda bulunulmalıdır. Bunun aksi, bir yargılamadan ibaret olacaktır.

Popüler kültüre yönelik önyargılar seçkinci bir kültür bakış açısından kaynaklanmaktadır. Bu da kaçınılmaz olarak bu tutumun odağında bulunan medyaya cephe almamıza neden olacaktır. Popüler kültür değerlendirmesi bir anda medya eleştirisine dönüşecektir. Elbette doğru saptamalar ortaya çıkacaktır ama küçücük bir yanlış değerlendirme domino taşı gibi doğruları devirmeye başlayacak, tüm metni geçersiz kılacaktır.

Diğer taraftan bakıldığında yapılacak eleştirilerin birçok açıdan üst düzeyde ve akademik değerde olması durumunda hedefine ulaşması mümkün değildir zira popüler kültür üreticisi ve tüketicisi bu frekansta iletişime kapalıdır. Ayrıca bu düzeyde metinlerin popüler hale gelme ihtimalinin sıfır olması nedeniyle durum popüler kültürün üzerinde, berisinde, yanında, yöresinde kalmaktadır. Şunu da not olarak düşmek gerekir: Popüler kültür alanında kendilerine yer bulan ve buralarda konforla ikamet eden akademisyenler durumun, durumlarının farkındadırlar. Bir filmin en çok para kazanan aktörleridir onlar.

Şöhret, popüler kültür kavramının içinde devinen en önemli katmandır. Şöhret alanı diye nitelendirilebilecek alana popüler kültürün altından ve üstünden yolculuklar bulunmakta, yolcular alt kültür tarafından alkışlanırken üst kültür tarafından eleştiri kaynağına dönüşmektedir. Halkın şöhrete bağımlılığı giderek artmaktadır. Kişiler yaşamlarında arzu nesnesine dönüştürdükleri tüm eksiklikleri şöhretlerin üzerinden gerçekleştirmek için boş bir çabaya girmektedirler.  

Şöhretler elbette kültürel ürünlerdir. Onların toplum üzerindeki etkileri, derin ve kendiliğindenmiş gibi görünebilir. Ancak, genellikle, hiç de doğal olmayan bu süreç ajanslar, halkla ilişkiler uzmanları, pazarlama personeli, reklamcılar, fotoğrafçılar, kozmetik uzmanları, kişisel asistanlar, menajerler ve daha onlarca kişi ve grubun eklenebileceği aracılar tarafından yönetilmektedir. Görevleri; önce birilerine şöhret kazandırmak, sonra şöhretli kişilerin, hayran topluluklarının gözünde sürekli bir çekicilik yaratacak biçimde topluma sunumlarını organize etmektir.

Şöhretlerin öz benliği ile topluma sunulan benliği aynı mıdır? Değildir. Gerçek benliğiyle başkalarının gördüğü benliği arasındaki farklar nelerdir? Bu fark şöhretin kişiliğidir. Bu iki benlik arasında bir yarılma var mıdır? Mutlaka. Bir oyun, bir aldanma, bir aldanırken aldatma ya da aldatırken aldanma durumu mu söz konusudur? Aldatan aynı zamanda aldanır.

Toplum aldatılmaktadır. Toplumun aldatılması sonuçları önceden ve belki de yıllarca sonrasında bile tam olarak kestirilemeyecek sonuçlar doğurmaktadır. Bu konu çok sık gündeme gelmekte ve unutulmaktadır. Hatırlanması gereken diğer nokta şöhretlerin, şöhret olurken ve sonrasında aldatılmasıdır. Şöhret gönüllü aldanmakta olabilir. Kendisinde olmayan bazı özelliklerin yüklendiğine kayıtsız kalıp zamanla bunlara sahipmiş hissine kapılabilir. Bu durumda hem aldatmakta hem de aldanmaktadır. Toplum sadece aldanmaktadır. Aracılar sadece aldatmaktadır. Şöhret ise hem aldanmakta hem de aldatmaktadır. Bu da kişiliğinde bir çatlağa ve giderek bir yarığa neden olabilir. İlginçtir ki, bu tip insanları tedavi etmek için eğitim görmüş bir akademisyen, ekranlarda halktan kimselerin bu durumlarına uzaktan teşhis koyarken kendi içlerindeki uçurumun farkında değildirler.

Aslında bir kültür endüstrisi işlemekte, bu endüstri doğası gereği çıkar sağlamak için yeni gerçeklikler yaratmaktadır. Bu gerçeklikler her türlü duruma göre uyarlanabilmekte, bireysel özgürlükleri kitlesel duvarlarla çevirmekte, insan doğasının temel özelliği olan yaratıcılığı törpülemektedir. Sıradan olmak yüceltilirken aykırılık dışlanmakta, bireylerin yaptıkları değil görüntüleri önem kazanmaktadır. Etkinlik değil edilginlik aşılanır. Düşünmenin yerini düşündürülme alır. Tüm bunlar olurken de medya başroldedir.

Marilyn Monroe

“İktidar Seçkinleri” adlı çalışmasında C. Wright Mills şu tespiti yapar:   

Medya kitle insanına kim olduğunu anlatır –ona kimlik kazandırır. Medya kitle insanına ne olmak istediğini anlatır –ona hırs, beklenti ve tutkular kazandırır. Medya kitle insanına buna nasıl ulaşacağını anlatır –ona tekniği kazandırır. Medya kitle insanına öyle olmadığı halde öyle nasıl düşüneceğini anlatır –ona kaçış imkânı verir. (24)

Popüler kültürün özgürlük vaatleriyle dolu olduğu görülebilir. Bunun en önemli nedeni popüler kültür üreticilerinin tüketicilere kendilerini özgür hissettirme ve böylece de sistemlerini sürdürebilme zorunluluğudur. Dayatılan seçenekler arasından özgürce seçim yapma fırsatı allanır pullanır. “Top 10” programlarında zirveye çıkacak şarkıyı “SMS” ile belirleyebilme özgürlüğü, temelde benzerlikler taşıyan ve Amerikan kültürünün dayatmacıları olan McDonald’s veya Burger King’i, diğer yandan Pepsi Cola veya Coca Cola’yı seçebilme özgürlüğü, pop star yarışmasını ya da yemek programı yarışmasını seyretme özgürlüğü gibi birkaç örnek bile aslında seçeneklerimizin de dayatmadan öte olmadığının birer kanıtı değil midir?

Çabuk kullanım ve hızlı tüketimin esas olduğu bu kültürde aslında garanti edilen kitle üretiminin kalıcılığı ve sürekliliğidir. Popülere katılmayanlar özellikle medya yoluyla tedirgin edilir, kişi eksik hissettirilir ve popüler tüketime katılması sağlanır. Bu biçimde bir ‘serbest kölelik’ durumu yaratılmış olur. Kişi popüler kültürün alıcısı, satıcısı, reklamcısı konumunda kimliğini bulduğunu ve özgür olduğunu sanır. Yanılmıştır ama mutludur.

Unutulmaması gereken en önemli nokta egemen olanın popüler olduğudur. Kişiler arasında da egemen olanın gerekli, çağdaş, iyi ve doğru olduğu dayatılır. Kişiler hem siyasal hem de ekonomik anlamda iktidarda olanlara hizmet ettiklerinin bilincinde değildirler. Tekleştirme, düşüncesizleştirme, düşsüzleştirme, farklı olanı dışlama kendi içinde çalışan bir mekanizma olarak çalışmaktadır artık. Birilerine benzemek, benzetilmek değerlidir, kendin olmak değil. Birilerinin giydiklerini giymek değerlidir, sana yakışanı değil. Birilerinin dinlediği müziği dinlemek, izlediği filimi izlemek, bindiği arabaya binmek, yediği yemeği yemek, okuduğu kitabı okumak değerlidir, hoşlandıklarını değil.

Bu zihin yönlendirme kültürünü eleştirirken kapitalizmin başlangıcını, Londra’daki çiftçilerin topraklarını çevirerek özel mülke devşirmesini anlatmak yetmez. Daha da geriye, Sümerlere, belki de antik çağlara kadar uzanmak, yazının başında da aktardığım gibi tüm dinamikleri göz önünde bulundurmak, veriler kullanmak, uzman görüşlerine başvurmak ve akademik değerde bir yazı kotarmak gerekirdi. Aksini yaparken yanlış bir yargıda bulunmak yazının tümünü değersiz kılabilirdi. Bunun içinse yazıda yanlış olan noktayı tespit etmek gerekir. Mümkün olduğunca önyargısız yazılan bu metinde yanlış bir nokta varsa tümünün geçersiz ve yanlış olduğunu kabul ediyorum şimdiden.

Yazıyı popüler kültür hakkında yazılmış bazı metinlerden rastlantısal olarak seçtiğim kelime ya da kelime gruplarıyla tamamlıyorum. Bunların toplamı popüler kültürü anlatmıyor mu?

Değerlerin erozyonu. Ölçüsüzlük. Taklit. Şöhret tutkusu. Promo kültür. Geç kapitalizmin yaygın halk kültürü. Karnavalesk. Stereotipler. Pazarlama. Gözetleme. Gözetlenme. Cilalı imaj. Teknolojik determinizm. Klişeler. Kültür sarhoşluğu. Hafiflik. Avangard. Ebleh. Kültür polisi. Ahkâm kesmek. Tüketim. McDonald’s. İkonik yıldız. İkoncan. Bilinirlik. Görünürlük. Televole. Seçkin. Bilimadamı. Kültür endüstrisi. Medya kitle. Oyalama. Oyalanma. Kaçış. Eğlence. Ticari temelli. Düzeysiz. Teşhir. Alt-kültür. Dedikodu. Globalleşme. Seçkin. Bütünleşme. Hamburger. Truman. Çarkıfelek. Dürümland. Greencard. Hamçökelek. Kitle kültürü. Sahte ışık.     

Başa dön tuşu