Şehirde dolanan sevgi taneleri
Gökyüzünden bize bir lütuf… Beyaz ve hafif billurlar halinde üzerimize dökülen inci taneleri. Doğanın en hafif, en nazlı, en hassas ve en göz alıcı yorganları… Kristalize olup yaşamımıza dökülegelen milyonlarca hayal. Her şehir gibi Bursa’nın en berrak yüzü de “kar”lı halinde saklı.
Kar taneleri ve onların bize yaşattığı her şey, bir filmin ilk sahneleri kadar büyüleyici olur çoğu zaman. Onun serpildiği her yeri gökyüzünde uçarak izlemek isteriz. Sevgiyi aşılar gibi savururlar sihirlerini gökyüzünden yeryüzüne. Donarak yaşamımıza geri gelen su buharı parçacıklarından oluşan kar taneleri, kimi zaman da buz kristalleri olarak gelirler yanı başımıza. Esasen onların her biri zaten buz kristali kümeleridir. Her küme bir insanı temsil eder ebediyette…
Sıcaklık donma noktasına geldiğinde, su buharı yoğunlaşarak bir toz parçasının çevresinde buzlaşır ya da çok küçük bir buz kristali biçimini alır. Saydam, renksiz, kokusuz ve tatsızdırlar. Onların tadı mecazi gerçeklerde yatar. Bize yaşattıklarında… Kartopu olup oyunlaşabilirler. Kardan adam kılığına girip, gizlenebilirler bahçemizde. Çam ağaçlarının üzerine süs olup, hayatımıza manzara olarak katılabilirler. Tüm şehri beyazlar içerisinde bırakıp bizi şaşırtabilirler. Şehir motor seslerinin yerine, çocukların kahkahalarını dinler.
Dilimizdeki “kar”
“Kar ne kadar çok yağsa yaza kalmaz” tabi. Vakti gelmişken, biraz “ondan” bahsedelim. “Kar gibi” devam edelim söze ki temiz ve beyaz sayfalar olsun. Tek ihtiyacımız onu yakından tanımak değil elbette. Tabir yerindeyse “kar susuzluk kandırmaz…” Mühim olan onun hakkında birkaç satır yazı yazarken “karda yürüyüp, izimizi belli etmemek…” Satırları “kar beyaz” kılarken etrafta ne bir “kar çiçeği” olsun, ne de bir “kar baykuşu…” Sahi ya “kar” denince akla ilk gelenlerden bir tanesidir “kardelenler…” Doğanın direncini ve yaşamı simgeler “kardelenler” tıpkı “kar dikenleri” gibi… Etrafta “kar fırtınaları” kopsa dahi direnirler yaşamak için. Sanki pekmez ile karların karışımından yapılan “kar helvası” ile beslenmiştir “kardelenler…” O kadar güçlü ayakta durur ki o “kar dikenleri” üzerine “kar ispinozları” ya da “kar kuşları” konsa yine de eğilmezler. Kar o kadar önemlidir ki; yazın su olup doğaya can verirken, bir yandan “kar kuyu”larında saklanıp yazın içme suyu olurlar insanlara. “Kartopu” ya da “kardan adam” olup eğlence olurlar bazen. Çatılara birikip “karyükü” olurlar binalara… İnsan o kadar kendinden geçer ki karla dolu bir manzara izlerken kar sapanı (kayakta fren hareketi) ile durduramazlar kendilerini.
Kar nasıl “gerçek” olur?
Kar, bir yağış çeşidi olması sebebiyle kış aylarında bekler bizi. Güneş ışınları çok güçlü olmadığı için, bulutların bulundukları yüksekliklerde hava sıcaklığı çok düşük olunca, yükselen su buharı, sublime denilen şekilde sıvı hale geçmeden, bu aşamayı atlayarak doğrudan buz kristali haline dönüşür. 0. l milimetre çapındaki buz kristalleri birbirlerine yapışarak kar tanelerini oluştururlar. Eğer bulut ile yer arasındaki hava sıcaksa bu kar taneleri yere düşene kadar yağmur tanesi haline dönüşebilirler ama soğuksa yere kadar kar tanesi olarak inmeyi başarabilirler. Hafiflikleri nedeniyle yere o kadar yavaş inerler ki 3000 metreden inmeleri 2 saati bulabilir.
Mucizenin detayları
Çok sayıda kar kristal çeşidi olmasına rağmen hepsi altı köşelidir.
Kar tanelerinin kristal yapıları birbirinin tıpa tıp aynısı değildir. Mikroskopla büyütülen kar taneleri üzerinde yapılan araştırmalarda, kristal yapıları birbirinin aynı olan, aynı sayıda su molekülü içeren iki kar tanesine rastlanmamıştır.
Kar tanelerinin çapları 2-4 mm, ağırlıkları ise yaklaşık 0,005 gramdır.
Havanın gösterdiği direnç sebebiyle süzülerek (limit hızla) yere inen kar taneleri, birbirlerini ittiklerinden yapışmazlar. Özelliklerini koruyarak yere inerler.
Kar taneleri güneş ışığını tamamen yansıttıkları için beyaz olarak görülürler.
Kar yağışı genellikle hava sıcaklığı -4°C ilâ -20°C arasındayken olur. Bu yağış, sıcaklık sıfırın altında birkaç derece olduğunda ağır, nemli, ebatları bir santimetreye ulaşan parçalar halinde gerçekleşir. “Lapa lapa kar yağması” tabiri bu durum için kullanılır.
Karın, tarım toprağını koruması ve nemli tutmasında önemi büyüktür. Kar, yeryüzü ve yeraltı su rezervlerinin ana kaynağıdır.
Kış boyunca toprak ve bitkileri donmaktan koruyan kar, ilkbaharda sıcaklığın artmasıyla eriyerek nehirlere ulaşır. Ayrıca kışın yağan ve dörtte üçü üst kısımlarda kalan kar, yaz kuraklığına karşı da toprağı ve bitkileri korumuş olur.
Karda bulunan Amonyak, kar erimesiyle birlikte toprakta kalır. Bu amonyak, Azot bakterileri tarafından kalsiyum nitrat gibi azot tuzlarına çevrilerek bitkilerin azot ihtiyacını karşılar.
Genel kanının aksine kar yağması havayı ısıtmaz, aksine ısınan hava karın yağmasına sebep olur. Çok soğuk havanın içine su alma kapasitesi daha azdır. İçine alamadığı su ya “don” şeklinde yeryüzünde kalır ya da “kırağı” oluşur.
Tıpkı elmas ve tuz gibi kar da bir mineraldir.