Seni, azaldığın yerden öpen oldu mu
“BÖLÜNMELER / Kusura vardım / benimdir dedim bu eski söz / kime açıldıysa kapılar / kapananı benim dedim / beni bir avuntudan oldurmuşlar / de ki bir sıkıntının içini oymuşlar / ben böyle sezdim dilin de sabrı var / akşamdan hızla geçen sesin de
Sonra bir yalnızlığı denemek oluyor her şey / üç beş sandalye yetiyor hüznü ağırlamaya / akşamları getirdiğim yorgunluk beni anlatmıyor / durmadan okşuyorum tüylerini gecenin / çiçekler büyük bir yokluğa bakıyor / gitsem gitsem bir solgunluğa gidiyorum / yüzümde kelebekler ölüyor”
Bir şair, insana neler yapabilir ve hatta onca şeyi onca uzaklıkta, onca tanışmamazlıkta, onca birbirini duymamazlıkta nasıl yapabilir; kim bilebilir! Bir şair seni azaldığın yerden öpebilir. Sen bir gece öyle elsiz ayaksız, dilsiz dudaksız, en devrik cümlelerin orta yerinde evsiz uyaksız oturuyorken, bir şair seni o azaldığın yerlerinden öpebilir. Sana senin sesinle konuşabilir bir şair ve seni gecenin panayır sesli ormana götürüp bir peygamber böceğini bile taşıyamayacak olan bir dalın üstünde gündoğumuna dek ağırlayabilir. İşte tam o sırada sana, hayatın onca zamandır sandığın şeyden başka bir düş olduğunu; gerçek denilen şeyin, varla yok arasında belli belirsiz bir iş olduğunu; kabuk ne kadar büyük olursa olsun her zaman, herkes için, her şekilde bir başka dış olduğunu sana öğretebilir. Her şair yapamaz bunu elbette. Her şair insanın kendi sırrını çözdüğü o dutluğun yolunu bilmez bile hatta. Her şair zaten böyle bir şeyin niyetine bile girmez. Gonca Özmen, seni azaldığın yerden öpebilir. Ellerini açarsın, avuçların yukarıya doğrudur, Gonca Özmen seni senin avuçlarının içinde o çizgiler boyunca aklını ve dengeni keşfe çıkarabilir. Şaşırırsın onun şiirinde. Gonca Özmen, sözcükleri tam mevsiminde dallarından tek tek toplayıp cümlelere doldurabilir ve onları tonlarca ağırlıktaki o cümlelerle vicdanın henüz ayak basılmamış yerlerine taşıyıp bütün o sözcükleri o körpe bamyalar gibi incecik bir tele dizebilir.
TAŞLIK / Biraz önceydi / serinlik verdim taşlığa / ev içleri kadardım / tozdum bir masada / nedense bu dünyaya iyi gelirdim / güzdü / gölgesiz bir suydum / pencereleri açsam üşür müydünüz / biraz daha aralasam sözcükleri
Bir yerlere terin bulaştı / lekesi kalır bilirim / bilirim lekesi kalır ağlamanın / bir sözdün / parmağımdan düştün / ben, o kağıttaki makas iziyim hala
Sevgilisi kirli bir dua gibi üzerine yağdığında bile toprağa onunla karışıp yeniden ve başka bir hayata filizlenmeyi göze alabilecek kadar şaşırtıcı bir şair Gonca Özmen.
Şapkası düşmüş bir sözcükten incinecek kadar dikkatli ve özenli bir şair. Gecenin iyiliğine usulca yaklaşıp içi çekirdekli bir rüya isteyecek kadar pervasız bir şair. Gonca Özmen; sadece kuşların bildiği bir ağaç olmayı düşleyecek kadar çok, o kadar hafif, o kadar okyanus, o kadar fırtına, o kadar yangın bir şair. Onun şiiri ile tanıştığında sen de kendini biraz tuhaf hissedeceksin; normal. Onun şiirini okudukça, aslında işaret ettiği o başka evrenin senin için biçilmiş kaftan olduğunu ve o kaftanın sende pek şahane durduğunu göreceksin. Şiirlerinde, sökülmeyi ve yeniden başka bir şey olarak örülmeyi bekleyen meselelerin ucu sarkar; okumaya başladığında da gerisi zaten çorap söküğü gibi gelir. Bir bakarsın Gonca Özmen seni sözcüklerden yapılma bir arabanın ön koltuğuna oturtmuş, görmediğin heceleri gezdiriyor, başının üstünde büyü gibi türlü çeşit metaforlar estiriyor.
Bir bakarsın ‘Belki Sessiz’ bitmiş, elinde bu sefer ‘Kuytumda’nın izi duruyor.
Sen olana giderim yine / toplayıp sesimi akşamdan