Sevgili Zekiye Hanım
Şimdi bana sizden yadigar kaldı gümüş şamdanlar, ördekler ve terlikler..
Küçücük ellerinizle okşadığınız yüzümde hala kokunuz saklı.
Sizsiz olmak çok zor Zekiye hanım.
Bir keresinde size Abdülfettah efendiyi özleyip özlemediğinizi sormuştum. Siz koltukta oturuyordunuz. Önce utandınız. Sonra minicik ellerinize bakıp, utanarak “özlemez olur muyum hiç” demiştiniz. Sahi Zekiye hanım, utanmalı mıyız sevdiğimizi özlerken?
Halbuki şimdi sizi özlerken hiç utanmıyorum. Yüzüm kızarmıyor ve ellerime bakmıyorum. Göğsümde bir nişan gibi taşıyorum özleminizi.
Bazı geceler yatarken, sizi son görüşümü düşünüyorum. Evinize gelmiştim sizi görmek için. Bulamayınca çarşıya inip sağa sola bakınırken sizin varlğınız beni kendinize çekmişti. Beni gördüğünüzde şaşırmakla sevinmek arasında sendeleyip, bir anda kollarınızı boynuma dolamıştınız. Belli ki beni çok özlemiştiniz.
Sahi Zekiye hanım, hala özlüyor musunuz beni?
Mis kokulu tülbentinizle gözyaşlarınızı silerken, hala gülümsüyor musunuz?
Çaydanlığınız hala iki kişilik mi ve hala açık çay mı içiyorsunuz dokunmasın diye?
Bana yine çay yapıp, önüme peynir zeytin koyar mısınız?
Kahküllerim yok artık. Ama belki hala seversiniz saçlarımı.
Zekiye hanım, bazı rüyaların sabahında sizin kokunuzla uyanıyorum. Kendime açık çay yapıp, birkaç parça peynir zeytin yiyorum. Sanki karşımda siz varmışşınız gibi.
Halbuki şimdi siz gideli çok oldu Zekiye hanım.
Bu yola sizsiz devam etmek elbette çok zor. Arada bir sendeleyip kendimi hayalinizle avutuyorum. Başımı okşadığınızı ve dualar ettiğinizi düşünüyorum. Bu bana iyi geliyor.
Ama muhakkak Tanrı`nın istediği bir gün ve yerde buluşacağız.
Zekiye hanım.. Minik kahramanım.. Anneannem.
Seni çok özledim.
C.S.