Siyah beyaz renkli büyü

Siyah beyaz renkli büyü Siyah beyaz renkli büyü Siyah beyaz renkli büyü Siyah beyaz renkli büyü

Zeki Müren ve Halit Kıvanç

Tek kanallı çok renkli bir dönemin, Susam Sokağı’nda büyüyen çocukları vardı. Zeki Müren’li yeni yıl kutlamaları, Adile Teyze’nin masalları, Vahşi Batı’nın en iyi kovboyları, küçük büyük her yaştan insanı ekrana kilitleyen yarışma programları… Televizyonun biraz cızırtılı, hafif karıncalı ama en samimi yılları… TRT no signal

Birçok neslin en iyi arkadaşıydı televizyonlar. Kim bilir kaç kuşak onun karşısında büyüdü. Eğiten, öğreten, haber veren en önemli mecra, evlerin en büyük eğlencesiydi. Belli saatlerde verilen yayınlar baştan sona izlenir, ekranda televizyonu kapatma zamanının geldiğini hatırlatan mesaj çıkana kadar bir anı bile kaçırılmazdı. Kısa süre içinde benimsenmiş, gelişmeleri radyodan takip etmeye alışkın, radyo tiyatrolarının verdiği keyfi başka hiçbir şeyden alamayacaklarını düşünen dedelerin, ninelerin bile vazgeçilmezi haline gelmişti.

Barış Manço ile Adam Olacak ÇocukTüplüsü, gazlısı, siyah-beyazı, renklisi, kumandasızı, kumandalısı ve hatta akıllısı… Varlıklarının ilk sinyallerini verdikleri 1800’lü yıllardan beri, zaman içinde teknolojinin tüm nimetlerinden yararlanıp türlü şekillere girdiler. Siyah-beyaz yıllarından günümüze rengârenk anılar getirdiler. İlk kez 1950’li yıllarda Amerika’da satışa sunulan televizyonlar, kısa süre içinde tüm dünyada büyük ilgi gördü ve satışlar 10 yıl içinde rekor rakamlara ulaştı. Önceleri yüksek fiyatlarla satıldığı için yalnızca zengin kesime hitap ediyor; halk, televizyonu ancak umumi yerlerde izleyebiliyordu. 1947 yılında fiyatının 200 doların altına düşmesi dünya çapında “her evde bir televizyon” dönemini başlatmış oldu. Türkiye de bu akımdan nasibini almış, biraz gecikmeli de olsa “televizyon” denen bu sihirli kutunun etkisine kapılmıştı.Eski kamera

“Burası 3. bant 5. kanaldan deneme yayınları yapan Ankara Televizyonu. Bugün 31 Ocak 1968. Bu akşamki deneme yayınlarına başlıyoruz.”

Bu tarihi cümleler, TRT’nin 1968 yılında siyah-beyaz olarak başladığı deneme yayınında, Türkiye’nin ilk kadın televizyon sunucusu Nuran Devres’in ağzından dökülmüştü. Ancak televizyonun Türkiye’ye gelişi çok daha önce olmuş, ilk adımları 1953 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Yüksek Frekans Tekniği Kürsüsü Profesörü Mustafa Santur tarafından atılmıştı. Santur 1938 yılında, gerçekleştirdiği Avrupa gezileri sırasında tanıştığı televizyonu ülkesine getirebilmek için ilk adımı 1951 yılında attı. İTÜ Elektrik Fakültesi Dekanlığı’na yurtdışında gördüğü bu cihazların alınması için bulunduğu öneri onaylanınca Türkiye’de ilk televizyon yayını 1953 yılında İTÜ TV’den yapılmaya başladı ve İTU TV 1972 yılına kadar yayın yapmaya devam etti. 31 Ocak 1968 tarihinde TRT, Ankara Mithatpaşa Stüdyosu’nda ilk deneme yayını gerçekleştirdi. İlk renkli yayın 1981 yılını 1982’ye bağlayan yılbaşı gecesi yapıldı. O gece televizyonu başındaki insanlar yeni yılı Türk televizyonlarında doldurulmaz bir yeri olan Halit Kıvanç’tan, Zeki Müren’e kadar birçok ünlü ile birlikte karşılamıştı. Bu sihirli kutunun içindeki her şey 2 yıl içinde kendi rengiyle izlenebilir hale geldi.Kovboy filmleri

Türkiye’de ilk zamanlar her evde televizyon olmaması, komşulukların da boyutunu değiştirmişti. Kimin evinde televizyon varsa o evde, izlenecek programın yayın saatinde toplanılır; çoluk-çocuk, yaşlı-genç herkes pür dikkat ekrana kilitlenirdi. Evin en küçüğünün “televizyon kumandası” görevi gördüğü yıllardı o yıllar… Yılbaşında çıkacak olan dansözün heyecanla beklendiği yıllardı. Dönemin ünlü simalarının katkılarıyla yalnızca görüntüler değil, yapılan yayınlar da renklenmeye başladı. Çocuklar Adile Teyze’lerinin masallar anlattığı “Uykudan Önce” programını izlemeden yatağa girmiyorlardı. Adile Naşit’in kuzucukları uyuduktan sonra sıra büyüklerin sırasıydı. Türkiye ve dünya gündeminin takip edildiği “ajans”lar, hava durumları, sohbet programları, yarışmalar, naklen yayınlanan konserler, diziler, çocuk programları… Kurbağa Kermit’in sunduğu Muppet Show, cumartesi akşamlarının eğlencesiydi. Çocuk yetişkin herkesin ilgi odağıydı. Tek kanallı dönemlerin bir eğlencesi de Erkan Yolaç’ın yarışmacıları Mehter Marşı ile karşılayıp İzmir Marşı ile yolcu ettiği “evet – hayır” yarışmasıydı. Her pazar sabahı yayınlanan kovboy filmleri, tüm aile fertlerinin bir arada olduğu pazar kahvaltılarına eşlik ederdi. Barış Manço’nun 80’li yılların sonunda başlayıp 10 yıl boyunca devam eden “7’den 77’ye” programı, adı gibi küçük- büyük herkese hitap ediyor; “adam olacak çocuk”lar bu programda belli oluyordu. Cenk Koray’ın sunduğu “Stüdyo Pazar” isimli yarışma programı da vazgeçilmez pazar eğlenceleri arasındaydı. Günümüzde bir markanın reklamlarında kullandığı “Bay Meraklı” da bu programla hayatımıza girmişti. Ardından ise İstiklal Marşı ve kapanış… Gece yarısına gelindiğinde biten yayın ekranda “Televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız!” cümlesi belirene dek son dakikasına kadar izlenirdi. Hatta zaman zaman teknik arızalar nedeniyle yayının koptuğu anlamına gelen ve ekranda TRT logosu ile birlikte verilen “necefli maşrapa”yı izlemenin bile başka bir keyfi vardı.

Susam Sokağı

Çocuklar erkenden televizyonun karşısına geçebilmek için okuldan gelir gelmez ödevlerini çabucak bitiriyor, akşam yemekleri yenirken bir yandan “ajanslar”a bakılıyor; yemekten sonra çaylar demlenip ailecek televizyon izleniyordu. O günlerden bugünlere birçok ünlü isim, hafızalara kazınan bir sürü olay yadigâr kaldı. Her akşam aynı saate evlere konuk olan, yüzlerindeki ciddi ifadeyle halka günlük haberleri ulaştıran haber spikerleri gibi… Türkiye’nin ilk haber spikeri Zafer Cilasun, geçtiğimiz aylarda hayatını kaybeden Can Akbel, “darbe” haberini vermesiyle anılan Mesut Mertcan, Türkiye’nin ilk kadın haber spikeri unvanının sahibi Jülide Gülizar, canlı yayına geçildiği dönemde yaşadığı kaza ile hafızalara kazınan Kaan Yakuphanoğullarından, Tuna Huş ve daha niceleri… 1985 yılında “32. Gün” isimli programıyla televizyonculukta önemli bir adım atmış olan Mehmet Ali Birand da o yılların unutulmazları arasındaydı. Ailecek izlenen programlardan biri de “Bir Başka Gece”ydi. Çetin Çeki’nin sunduğu program ünlü isimlerle sohbetler, mini skeçler ve o yıllarda temelleri atılan klipler barındırıyordu. Televizyon öyle etkili bir araçtı ki halk arasında oynanan “sessiz sinema” oyunu bile Halit Kıvanç’ın sunumuyla ölümsüzleştirdiği, jenerik şarkısının dillere dolandığı “Hadi Anlat Bakalım” isimli yarışmayla ekranda bambaşka bir boyut kazanmıştı.

Kara Şimşek

90’lı yıllara gelindiğinde televizyonculuk TRT’nin tekelinden çıkmış, Avrupa’dan kiralanan uydular aracılığıyla özel televizyonlar kurulmaya başlamıştı. 1993 yılında resmiyet kazanan bu özel teşebbüsler televizyonculuk alanında zaman içinde artarak devam eden bir rekabet ortamı yarattı. Diziler, çizgi filmler, programlar birbirleriyle yarışıyor; her kesime hitap eden programlar üretiliyordu. 1994 yılında, önlenemez bir süreklilikle sayısı artan televizyon kanallarını kontrol altında tutmak gerektiğine karar verildi. Kanalları ve yayınlarını denetleme amacıyla RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurumu) kuruldu. Bu yıllara gelindiğinde Türkiye’de artık her evin eğlencesi televizyon olmuştu. Herkes maddi gücü yetebildiği marka ve modelden bir tane alıp evinin başköşesine koymuştu bile. Kanallar arasındaki rekabete benzer bir rekabet de televizyon izleyicileri arasında başlamıştı. Çünkü televizyon gelişimine yalnızca yayın içeriği, kanallar ve programlar açısından değil; renk, model ve özellik açısından da devam etmekten hiç vazgeçmedi. En yeni modelini almak, en pahalısına sahip olmak elbette bir zenginlik göstergesiydi. Her geçen an üzerine bir özellik daha katılan televizyonlar, eskiden arkalarındaki “duvara değmesin ısınır patlar” diye bildiğimiz kocaman “tüp”lerle geniş yerler kaplarken; bugün yandan bakıldığında neredeyse görünmeyecek inceliklerde üretilmeye, üç boyutlu görüntülerle izleyiciyi ekranın içinde hissettirmeye hatta sesle komut alır hale gelmeye başladı. Günümüzde üretimlerinde kristallerin, gazların, sıvıların kullanıldığı LED, plazma ve LCD televizyonlar, tüplü televizyonları tamamen tarihe gömdü. Onlardan geriye yalnızca tatlı bir tebessümle izlenen görüntüler, ünlü isimler ve sıcacık hatıralar kaldı. TRT, 50. yaşını kutladığı 2014 yılında, tüm bu hatıraları “TRT Yayıcılık ve Tarih Müzesi” ismini verdiği vagonda topladı. Vagon aynı yıl bu hatıraları tüm Türkiye ile paylaşmak üzere yola çıktı.

Adile Naşit ile Uykudan Önce

İsmi Yunanca “uzak” anlamına gelen “tele” kelimesi ile Latince anlamı “görmek” olan “visio” kelimelerinin birleşiminden oluşan bu icat hakkında ilk teknik gelişme 1873 yılında telgrafçı Andrew May tarafından yapıldı. Onu takip eden Paul Nipkow, 1884 yılında “Nipkow Diski” adındaki, bir resmin dönerken taranmasını sağlayan aleti icat etti. Televizyonun günümüze kadar ulaşmasında radyo dalgası ile sesleri ve görüntüleri iletilebileceğini kanıtlayan Guglielmo Marconi’den, CRT (Katot Işın Tüpü) alıcısını bulan Boris Rosing’e; 1923 yılında “görüntünün elektronik olarak aktarılması”nı sağlayan Rus bir bilim insanı olan Vladimir Zworykin’den 1925 yılında çay ve kurabiye kutularından yaptığı ilk prototiple tarihe geçen John Logie Baird’e kadar birçok kişi rol aldı. 1940’lı yıllarda ise Meksikalı mucit Guillermo Gonzalez Camarena sayesinde renklerine kavuştu. Siyah beyaz renkli büyü Siyah beyaz renkli büyü Siyah beyaz renkli büyü

Bay Meraklı

Televizyon ilk icadından bu yana öyle gelişti ve değişti ki, gelecekte neredeyse izlediğimiz şeylerle aramızdaki ekranı kaldıracağını düşündürtecek boyutta değişimlere uğradı. Yıllardır hangi şekle girip nasıl bir teknolojiyle karşımıza çıkarsa çıksın onu her haliyle kabul ettik. Bundan sonra da hayatımızın tam ortasında yer almaya devam edecek ve teknolojinin türlü seçeneklerine rağmen yerini başka hiçbir şey dolduramayacak gibi görünüyor. Siyah-beyaz, tek kanallı yıllarından kalan hatıraların yerini hiçbir şeyin dolduramayacağı gibi…

Yazı: Ferhan Petek Siyah beyaz renkli büyü Siyah beyaz renkli büyü Siyah beyaz renkli büyü

Başa dön tuşu