Sizin için “o” her neyse…
Eskiden “sevi” derlerdi. Şimdilerde çok duymuyorum. “Seviyorum” kelimesi de buradan geliyor olsa gerek. Aşk demeyi tercih ediyorlar ya da “sevda…” Geçmişinden gelen adıyla “amor” diyenler de var. “Aşk için söylenen her söze kanmayın” ama bu sayıda size onunla ilgili söyleyeceklerimiz var.
Onlarca türü var “onun.” Tanımlamak zor olsa da, “başka herhangi bir varlığa karşı duyulan derin bir sevgi” diye biliniyor o. İnsanı “etkin ve çabalayan” kılan bir gücü var onun. Bir nevi bir enerji. Yaratıcılıkla harmanlanmış sanatsal bir his. Psikolojimiz, biyolojimiz, hormonlarımız ve yaşadığımız her anı bizi etkilerken; ortaya çıkan yine o.
Ne vakit aşka gelsek; yakın hissederiz, bağlılık bizim için kutsaldır. Tutku ise onun kamçısı. Sadece karşı cinse duyulan bir aşktan söz etmiyorum. Bazen nesnelere, siyasi partilere, kendi cinsiyetlerine veya bir topluluğa bile aşk duyulabilir. Aşk aslında bu yönleriyle iki kişinin arasından çıkıp sosyolojik boyut kazanan bir hal alır. Öyle ya futbol aşkı diye bir şey var. İnsanlar nelerden vazgeçip, futbol diyorlar başka da bir şey demiyorlar. Ya da aklınıza Hitler’i getirin, onunki aşk (aşırı vatan aşkı) değildi de neydi? Yoksa aşkından delirmiş miydi! Bazen sonu cinayetle veya tecavüzle bile bitebilir. Aldatılmayı ya da terk edilmeyi kaldıramayan birisi çok tehlikeli yollara sapabilir. Ama bence en az iki kişi arasında yaşanan aşk kadar kutsal bir aşk türü daha var: ilahi aşk. Türkler için İslam ile birlikte Sofizm’in etkisi ile gelen bu duygu bize kimleri bıraktı bir hatırlayın: Yunus, Mevlana, Pir Sultan… Bu isimlerle arşa çıkan ilahi aşk ile özellikle şiir bizleri derinden etkiledi. Vahdet-i Vücûd ile daha da derinleşti. Fuzuli, Baki, Nedim, Şeyh Galip ve aklıma gelmeyen daha niceleri ile edebiyat oldu. Tabi benim nazarımda aşk listesinin en tepesinde platonik aşklar var. Söyleyin hanginiz platonik olmadınız? Karşılıksız aşkın heyecanı ile kendi çemberinizin dışına çıkmadınız? Eros halinize acıyıp peşinizi bıraktıysa ala… Kendinizce yaratmış olduğunuz için bu tek yanlı aşkı, bitirmek de size düşer.
Birdenbire oluşan bir yıldırım aşkı da içinizi kıpır kıpır etmiş olabilir, yasak bir aşk da… Hukuk, töre ya da din uygun görmese de, aşk yuvanızda reddedilen bir aşk yaşıyor olsanız da vazgeçemeyebilirsiniz. Aşk ateşi yüreğine düşen birisi için aşkından kül olmak artık bir olasılıktan çıkmıştır. İçin için aşka geldiği için perişan olacaktır. Zaten bu yüzden demezler mi: “aşk ağlatır, dert söyletir diye… Ama altı çizilmesi gereken bir cümle daha var aşka dair: “aşk olmayınca meşk olmaz…” Diğer bir deyişle istek yoksa aşka yer yoktur. “Aşka gelen” veya şöyle diyelim “coşan” birisi mutlaka aşkından ötürü anlamsızlaşıp tuhaf davranacaktır. Ya en masum ifadesiyle aşk yapmak istiyordur ya da aşka düştüğü için nasıl olur da ilanıaşk ederim diye fırsat kolluyordur.
Bursa’nın birçok yerinde aşk aradık. Yetmedi sınırlarımızı aştık Amasya’ya hatta Belgrad’a uzandık. Audrey Hepburn’e, Don Juan’a, Cassanova’ya aşkı sorduk. Bir Çengiç ailesinin aşk hikayesini, Gölyazı’daki Ağlayan Çınar’ı aşkla andık. Şebnem Ferah ve Burcu Kara gibi ünlü isimlere yakın plan dosyalar hazırladık ve gözlerindeki ışıklarda aşkı yakaladık. Yazarlarımızın hepsi farklı aşklar sundu bize. Aşkından deliren Deli Ayten de çıktı karşımıza, Titanik filmi de. Kısaca size bu sayı da “aşk olsun…”