Söğüt’ten Bursa’ya: Osmanlı’nın izinden
Söğüt’ten Bursa’ya gelirken geçen yedi günün notlarından oluşan bu öykü, macera dolu bir doğa rotasından izlenimleri anlatıyor. Gökay Mutlu’nun aldığı bu notlar hem doğadan, hem Osmanlı’nın geçmişinden hem de Bursa’nın kırsalından detaylar saklıyor.
Osmanlı Beyliği’nin izini sürmek ve Kayı Boyu’nun göç yolunu takip etmek için, sabah ekibimizle birlikte Söğüt’e ulaşıyoruz. Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat Ertuğrul Gazi’ye Söğüt’ü kışlak, Domaniç’i yaylak olarak vermiş. Ertuğrul Gazi (1281 – 1282) yaşamını yitirince yerine oğlu Osman Bey aşiretin başına geçmiş ve yeğeninin Ermeni Beli’ndeki savaşta ölümü üzerine, İnegöl’e yakın Kolaca Kalesi’ni ele geçirmiş. Osman Gazi Bizans kuvvetleri ile çarpışarak batıda topraklarını Bursa’ya kadar genişletmiş ve ölmeden önce yerine Orhan Gazi geçmiş…
Söğüt’te Ertuğrul Gazi ve alplerin mezarlarını ziyaret ettikten sonra, Kayı Aşireti’nin göç yolu olan yürüyüşümüzün başlangıcı; Bozüyük, Dodurga üzerinden Camiliyayla Köyü’ne ulaşıyoruz. İlk yazılı kaynaklar Kayı Aşireti’nin göç yolarını Bilecik, Yarhisar ve İnegöl gösterir. Kayı Aşireti’nin en güçlü kolu olan Karakeçili Aşireti ise yayla güzergâhlarının da ilk konaklama yeri olarak Söğüt ile Bozüyük arasındaki düzlük, sonra İnönü (İnönü Şehitliği’nin bulunduğu yer) ardından Kocakonak, daha sonra Devlez, Harami Dere ve en sonunda Mızık Çamı. Yedi yurtta konaklanan yerlere Yörükler “yurt” der, Domaniç’e ulaşırlarmış. Yaz boyunca da Domaniç’in yaylaları Kazmut, Eğridere, Bileylik, Karagöl, Karabatak, Kızılsaray, Kocayayla, Üçtepeler yaylakları olurmuş. Camiliyayla Köyü 93 harbi sırasında topraklarını terk eden Bulgaristan göçmenleri tarafından kurulmuş ve bugünlerde köy terk edilmiş durumda. Köyün güneyindeki toprak yollar çam ağaçları arasından Kütahya Domaniç’e bağlı köylere gidiyor. Köye 500 metre kala yürüyüş için son hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bugünkü kamp yerimiz 3 saat uzaklıktaki Kömürsu Yaylası. Bu yıl yağmurlar uzun bir süre yağdığından çayırlar hala yeşilliğini koruyor. Buradaki tepeler Uludağ sıralarının bozkırla buluştuğu son tepeler… Sarıçam ve köknar ağaçlarıyla kaplı. Ertuğrul Gazi’ye yaylak olarak verilen bu bölge Kayı Aşireti’nin uçlarıydı ve muhtemelen Bizans ile ilk karşılaşmaları da buradaki vadi ve tepelerde oldu. Camiliyayla’nın doğusundaki Kale Tepe, önümüzdeki Kızılsaray, kamp yapacağımız Kömürsu Yaylası; Ertuğrul Gazi’nin ve Osman Gazi’nin efsane ve gerçekler arasında dolanan hikâyeler ile dolu. Buralara yolu düşenlere anlatılıp durulur.
Yarım saat sonra Sofular Yaylası’na ulaşıyoruz. GPS kayıtlarından sonra orman yolundan batımızda kalan Kömürsu Yaylası’na doğru yükseliyoruz. Sırtın sağından ayrılıp yükselen yol terk edilmiş yangın kulesine gidiyor. Kuleden Camiliyayla Köyü, güneydoğudaki Türkmen Dağları, Mezitler’in çıkışındaki İnegöl-Bozüyük yolu ve doğuda bozkırın uçsuz bucaksız toprakları gözünüzün önüne seriliyor. Sırtı aştıktan sonra güneyden kuzeye doğru uzanan Kömürsu Yaylası’na ulaşıyoruz. Kamp yerimiz yaylanın ortasında, batıya doğru sokulan vadinin içinde.
İkinci Gün: Güneşin ısıttığı yaylada gece düşen çiğ sabah sis olarak yükselirken bizlerde yavaş yavaş çadırlarımızdan çıkmaya başladık ve kahvaltımızı yaptık. Herkes hazır olunca kamp yerinin kuzeyindeki orman yolundan yürüyüşümüz başladı. Bir saat sonra Yirce Dağı’nın en yüksek yeri önümüzdeydi ve çeşmeyi geçtikten sonra yükselmeye başladık. Doruk noktası ilk çıktığımız yerin kuzeyindeydi ve beş dakika sonra Üç Tepeler’in en yüksek noktasına ulaştık. Dağın zirvesi çevresine göre bir ada gibi yükseliyordu ve her yön farklı bir orman kuşağını barındırıyordu. Geldiğimiz yön ve doğusu köknar ağaçları arasındaki ardıçlıklarıyla Uludağ’a benzerken, güneybatısı sararmaya yüz tutmuş çayırı ve çam ağaçlarıyla Ege Bölgesi’nin karakterini sergiliyordu. Gideceğimiz kuzeybatı ve kuzey yönü ise kayın ormanlarının egemenliği altındaydı. Ertuğrul Gazi’nin, aşiretiyle yaylalara göç ederken “Bu yayla duman içinde, Duman İçi Yaylaları bizim yurdumuzdur’’ dediği Duman İçi adının zamanla Domaniç halini aldığı söylenir. Zirveden sonra, önce Domuzkertiği Yaylası, oradan Karabatak Yaylası’na ve akşamüzeri 2. gün kamp yerimiz olan Domaniç Safa Köyü’nün yaylasına ulaşıyoruz. Osman Bey Karacahisar Tekfuru ile işbirliği yapan İnegöl Tekfuru ile ikinci kez tekrar savaşır ve savaşın yapıldığı Domaniç Beli’nde kardeşi Saru Yatu yaşamını yitirir.
Üçüncü Gün: Kamp yerimizden Safa Köyü’nün taş döşeli yoluna çıkıyoruz. Köy buraya 2 km uzaklıkta, Domaniç Dağı’nın güneye bakan yüzünde. Yüzümüz batıya dönerek 10 dakika sonra Domaniç Kocayayla’ ya ulaşıyoruz. Domaniç Orman İşletmesi’ne bağlı odun depoları ve karayollarının bakım binaları var. Kütahya’nın Domaniç ilçesi buraya 10 km uzaklıkta ve Kuzey Ege’ye bağlantı yolu buradan geçiyor. Kocayayla eski zamanlardan bugüne dek tek geçiş yolu olarak önemini korumuştur. Domaniç Beli de denilen bu geçidin bir başı Domaniç’in doğusundaki Çukurca Köyü, diğer başı ise İnegöl’ bağlı Mizal (Gündüzlü köy) Köyü’dür. Orman depolarının içindeki yoldan batıya doğru ilerleyişimizi sürdürüyoruz. Kayın ağaçları, bir asrı geçen ömürleriyle güneşin yakıcı ısısından korumak için üzerimize kol kanat oluyorlar. Bir süre sonra buz gibi çeşmenin başında duruyoruz. Aslında buralarda çeşme olabilecek bir kaynak yok ama bir süre sonra gerçeği öğreniyoruz. Çeşmenin biraz ilerisinden gelen orta yaşın üzerinde bir bey çeşmenin suyunu buraya 1 km uzaklıktaki kaynaktan getirdiği ve çocukluğunun buralarda geçtiğini belirtti. İsminin Kerim olduğunu öğreniyoruz. Eskiden buraların Yörüklerin yaylak olarak kullandıkları, her ağacın altından kuzuların meleşmeleri, köpeklerin havlamaları duyulduğunu, dağ taş insan dolu olduğunu, hayvanların otları bitince başka yaylalara geçildiğini özlemle anlattı: “Kışlamız Balıkesir’di. Ama şimdi buralar ölü. Kazmut Yayla’da da artık Yörükler çıkmıyor. Ben de orada bir hafta kalıp çadırımı kuruyordum, şimdi sadece pikniğe geliyoruz.” Yolumuz uzun olduğundan vedalaşarak ayrıldık. Yol boyu ilerlerken 15 dakika sonra bir çeşme başında tekrar mola veriyoruz. Moladan sonra toprak yol yavaş yavaş yükselmeye başladı ve 30 dakika sonra Kazmut Yayla’ya ulaştık. Önceki gelişimizde her zaman burada sürüleriyle Yörükler bulunurdu ama bu defa yaylaya sessizlik çökmüştü. Kayı Aşireti’nin son Yörükleri de burayı terk etmişti. Kazmut Yayla’dan 2 saat sonra Domaniç Dağları’nın en yüksek noktası Darı Tepe’ye ve oradan Bileylik Yayla’ya geçiyoruz. Yörüklerin söylenceleri Osman Gazi’nin çocukluğunun buralarda geçtiği ve Osman Gazi’nin ninesi Hayme Ana vefat edince buraya yedi saat uzaklıktaki Çarşamba Köyü’ne defnedilmiş. Yaylanın kuzeyindeki vadi Oylat Deresi ve buraya beş saat uzaklıkta. Güneşin batmasına yarım saat kala Eğridere Yaylası’na ulaşıyoruz. Yaylaya girerken solda Yörüklerin kilim desenleriyle süslü çeşmeden su kaplarımızı dolduruyoruz. Yayla, kayın ormanlarının ortasında irili küçüklü derelerin birleşip, yeşil çimenlerle çiçeklerle bezeli, çan seslerinin kuş seslerine karıştığı, köpeklerin usul usul sizi seyreylediği, sürüleriyle dost olan, sırdaş olan Yörüklerin, yaylalar arasında gezintilerine tanıklık ettik. Çarşamba’nın yaylası Kıransorkun kamp yerimize yarım saat uzaklıkta. Yayla günümüzde Ortaca Köyü’nün yaylası. Burası muhtemelen kışın Söğüt’te kışladıkları, baharla birlikte Domaniç’in yaylaklarına yayılan Osmanlı Beyliği’ni kuran Kayı Boyu’nun en uçtaki yaylaklarıydı. Yaylanın batısındaki vadide Hayme Ana’nın ebedi istirahatgâhının bulunduğu köy ile aynı isimi taşıyan “Dere Çarşamba” olarak anılıyor.
Dördüncü Gün: Sabah kalktığımızda kayın ormanlarının nemi çadırlarımızı üzerine düşmüştü. Eğridere Yaylası’ndaki köprüsünün üzerinden kuzeye ilerlediğimizde sol tarafta derenin güçlü kolunu boyunca giden yoldan ilerliyoruz. Hafifçe yükselen yolumuz bir süre sonra düzleşti. Çimenlerin arasından akan dere sesiz bir şekilde akıyor. Kuzeye giden yolu soldan gelen dere yatağında terk ediyoruz. Amacımız ormanı keserek Alp Kıran yoluna çıkmak. Yarım saat sonra yola çıktık ve oradan Bozkulak Yaylası’na ulaştık. Batıya doğru yükselen Allıkaya yoluna giriyoruz. Yol sırtın üstünde ve sağımız ve solumuz kayın ormanları. Ormandan sonra alpin çayırlar başladı, ilk mola yerimiz Sarıçayır. Burası Kütahya ve Bursa’nın sınırı. 2052 metrelik Allıkaya’nın zirvesine Sarıçayır’dan 40 dakikada çıkmıştık. Zirveden Büyükoluk’a ve orman sınırının kenarından kamp yerimiz Akçat Yaylası’na ulaşıyoruz.
Beşinci Gün:Kamp yerimizden Sorgun Köyü’nün yaylası Kaynarca’ya geçiyoruz. Yarım saat sonra Keles’e bağlı Karabel Odun Deposu’na ulaşıyoruz Burası Domaniç Kocayayla’dan sonra batıya doğru dağları aşan önemli bir geçit yeri ve yol asfaltlandığında Keles-İnegöl arasında ulaşımın daha da artacağı kesin. Uzun bir moladan sonra bir süre Keles’e giden yolda ilerleyip, sağımızdaki orman yoluna giriyoruz ve yükselmeye başlıyoruz. Hafif tempoda iki saat içinde Tepel Tepe’ye ulaşıyoruz. Burası Uludağ’ın en doğudaki uzantısı. Grup fotoğrafı aldıktan sonra sırt hatlarından ilerleyişimizi sürdürüyoruz. Sağımızdaki yayla Paşaçayırı, kadife gibi çimenler orman sınırına kadar uzanıyor. Kırkpınar Yaylası Paşaçayırı’nın doğusunda ve orman içinde fakat buradan görülmüyor. Bugün iki yayla da hemen hemen terk edilmiş durumda. Her iki yayla da İnegöl’ün kuzeyindeki köyler tarafından yaylak olarak kullanılmış ve Osman Gazi’nin alplerinden Turgut Alp bölgeyi fethettikten sonra Kayı Boyu’nun ilk yerleştiği yerler. Kamp yerimiz iri granit taş bloklarının önünde ve Tepel’den 50 dakika sonra kamp yerimize ulaşıyoruz.
Altıncı Gün: Artık yola çıkma zamanı, iri granit kayalar ve ardıç ağaçlarının arasından sırt hattını takip ediyoruz. İrili ufaklı granit kayaların arasında bir saat ilerledikten sonra Avtaşı’na ulaşıyoruz. Uludağ artık önümüzde. Avtaşı’ndan 10 dakikada Koca Boğazova’daki çeşmenin başına iniyoruz. Çeşmenin başından Çavuşdüzü, Küçükdüz, Eğrikar sırtlarından Uludağ’ın ana kütlesi üzerindeki Karagöl Yayla’ya ulaşıyoruz. Kamp yerimiz 1 saat uzaklıktaki Aynalı Göl. Erikli düz geçitinden dağın kuzeyindeki moren setleri üzerinden son kamp yerimiz Aynalı Göl’e ulaşıyoruz.
Yedinci Gün: İbrahim ağabey, 40 yıldır yaylaklar ve kışlası arasında sürüleriyle yolculuk ediyor. Kayı Aşireti koca bir imparatorluk olurken yaylaları emanet ettiği İbrahim ağabey artık yaylasında sürüleriyle tek başına. Hikâyesi, geniş ve uçsuz bucaksız otlaklarda başlamıştı. Yaylak ve kışlaklar arasında yıldızlar kadar çok boylar uzun yolculuklarına çıkmışlardı. Her yeni gün güneş batana kadar ilerlediler ve gökyüzünün altı evleriydi. Rüzgar gibi atlarıyla ilerlerlerken Pers, Urartu, Sümer, Hitit, Frigya, Bitinya, Roma, zamanın önünde diz çökmüştü. Osman (Otman, Atman) uçlarda rüzgar gibi eserken bozkırın önünde yükselen dağlar boyların yaktığı ateşlerle şenlendi. Kayı Boyu’nun dağları emanet ettiği İbrahim ağabey’i Aynalı Göl’de bırakıyoruz, bugün dağlarla bizde vedalaşıyoruz. Dağlar 700 yıl boyunca yürük boylarına sunduğu cömertliği, bizlerden de esirgemedi. Artık zirvedeyiz. Nazif ağabey, Korkut ağabey, Mithat, Bekir, İlhan, Taner ve ben. Son bir görevimiz kalmıştı. Söğüt’te babası Ertuğrul Bey ve annesi Halime Hanım’dan emanet aldığımız sevgilerini Osman Bey’e iletmek….