Şu 9 ay geçsin hele…

Yazı: Dilek Şen

İnsan olmanın en büyük handikabı bu yanılgıyla başlar. Kendi hayatı içinde kavrulup giden iki insan, hayatlarını birleştirmeye karar verip yetmiyormuş gibi üstüne bir de çocuk eklemek istediği anda, sarpa sarma hali vuku bulmaya çoktan başlamıştır bile…

Yanılgıyla başlarken kişi hayatına, kendi yaşadıklarını unutmuşçasına, çocuğuna benzer bir insanlık kaderi yaşatacağından habersiz davranır. İçinde yaşanan zamanı içselleştirebildikçe artan aidiyet  duygusunun neticesidir bu.

Dünyaya gözlerini açmadan ilk sualleri ile anne karnında karşılaşır insanoğlu; cinsiyeti nedir, adı ne olacak, boyu posu pek önemlidir. Sağlıkla doğsa da bir rahat yüzü görse kendisi. Adı konması halinde bunun anlamı nedir, nereden gelmektedir soruları devam ederken, kendi dünyasında kendi sorguları başlar bu kez.

Yürümek için uğraşır, adım atar, yere düşer, etrafındaki gürültülü insanları anlayamaz, onlara derdini bir türlü anlatamaz. Bir konuşsa rahatlayacaktır, konuşmaya başlar, sonra soru sormaya; insan olmanın dayanılmaz sorgulama mantığı işte daha o yaşlarda peydah olur. “O ne, bu ne, neden, niye, ama neden… vb.” Ardı ardına yüzlerce soru sormak sıradandır, bir öğrense rahat edecektir her şeyi. Büyür okul vakti gelir, herkes gibi o da okula gitse, renk renk kalemleri, defterleri olsa diye umut eder. Umut bu hep bir yerden beklemek, hep hayalini kurmak gerek. Okula başlar, okumayı sökse rahat edecektir. Lisede idealindeki (sadece kendi ideali olması değil, toplumsal statüsü ideal olan) bir okulu kazanma umuduyla ders çalışmaktadır. Kendinden çok umutludur, lisede her şey çok güzel olacak derken, sınav gelip geçer ve kendini üniversiteye hazırlanırken bulur. Bu sahneyi daha birkaç yıl önce yaşamış olmasına rağmen yine testmatik kıvamında ders çalışmakta ve hayallerindeki mesleğe ulaşmak için üniversiteyi kazanmak istemektedir.

Spiral

İşte tam bu aşamada sorular sorgular yine başlar; hangi üniversite, hangi bölüm, çok bilinen bir alan dışı tercihse “tüh”tür haline, bari bir öğretmen olsa… Sanki herkes öğretmen olabilir, ya da öğretmenlik kolay bir iş gibi. Ya da benzeri benzetmeler avukat, doktor, temel mühendislik alanlarından biri… Kız öğrenci için eczacılık en idealidir. Gencimiz bir umut çalışır üniversiteyi kazanmak için bu sefer olacak, bu son adımdır, artık kendi ayakları üzerinde duracağı zaman gelmiştir.

Hiçbir şey hayal edildiği gibi değildir ne yazık ki; okul biter iş aranır, er kişi için asker yolu görünür, askerden dönülse, iş bulunsa bir rahata erilecektir. Yeni mezun genç bunun için çok umutludur, işi olacak daha ne olsun derken iş bulunur, konu komşu doğduğu günkü merakla sorarlar: “Düğün ne zaman?” Kimsenin umru değildir gencin fikri, seçenekleri, bu devirde üç kuruşla nasıl geçinecekleri. Olmalıdır. Her sorun çözülmüş ve tam zamanı gelmiştir. Dış çevrenin içselleştirdiği bu karmaşa hali ile nikah masasına oturan gencin yüzündeki ifade “burası neresi, neler oluyor burada” şeklinde olsa da soruların sonu geldiği umuduyla gülümseyerek imzalar kendine uzatılan defteri. Bir de sesinin var gücüyle “evet” der, malum tüm soruları cevaplamıştır bu hayatta.

Bir iki yıla kalmadan yeni bir soru çıkar ki karşısına işte bütün soruların temel taşı; bebek ne zaman geliyor? Neden gelsin, nereye gelsin, bunca sorunun orta yerine neye cevap vermek için gelsin? diye düşünen sorgulanmış nesil, kendileri aşağıdaki cümleyi kurarken bulur;   “Şu 9 ay geçsin, bebeğimiz sağlıkla doğsun, hayat ne güzel olacak hayat!”

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu