Suya batmış bir “saray”

 

Yerebatan Sarnıcı, İstanbul 08.06.2006 - Engin Çakır
Yerebatan Sarnıcı, İstanbul 08.06.2006 – Engin Çakır

Yerebatan Sarayı, İstanbul’un eşsiz tarihî yarımadasının tam ortasında yer alıyor. M.S 542 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından Büyük Saray’ın “su” ihtiyacını karşılamak üzere yaptırılmış. Suyun içinden yükselen mermer sütunların arasındaki ihtişamından dolayı da halk tarafından Yerebatan “Sarayı” olarak anılıyor… 

İstanbul, tarihin bütün çağlarında güçlü devletlerce hep ele geçirilmek istendiği için Bizans imparatorları kentin birçok yerinde sarnıçlar yaptırarak kuşatma sırasında halkın su ihtiyacını karşılarlardı. Bu da şehrin altında devasa sarnıçların oluşmasını sağladı. Bugüne dek varlığını tüm ihtişamıyla koruyan Yerebatan ise bunların en göz kamaştıranı… Etkileyici atmosferiyle müze olmasının yanı sıra ulusal ve uluslararası birçok sanat etkinliğine ev sahipliği yapan sarnıçta, caz akşamlarından şiir gecelerine, modern dans gösterilerinden tiyatro oyunlarına kadar birçok organizasyon olabiliyor.

İstanbul’daki en büyük (uzunluğu 140 m, genişliği 70 m, yüksekliği 8 m.) kapalı sarnıç olan Yerebatan Sarnıcı’na, Ayasofya’nın batısındaki küçük binadan giriliyor. Yaklaşık olarak 80,000 metreküp su tutan sarnıcın üstü kapalı olduğu için tavanı tutan 12 sıra halinde 4’er metre aralıkla dizilmiş 336 sütun bulunuyor. Sütunların boyu ise 8 metre… Sarnıcın suyu 19 km uzaklıktaki Belgrat Ormanı’ndan Cebeciköy Kemeri ile getiriliyordu. Su seviyesi mevsimlere göre değişirdi. Doğu duvarındaki değişik seviyelerdeki borular ile dışarıya su verilirdi. Yabancı kaynaklarda sarnıcın isminin yanında geçen Basilika(Basilica)  ifadesi ise sarnıcın yakınında bulunan Ilius Basilikası’ndan geldiği rivayet ediliyor.

Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa başı Roma Çağı heykeltıraşlık sanatının şaheser örneklerinden birisi. Medusa’yla ilgili mitolojiye dayandırılan birçok efsane bu sarnıcı daha da gizemli kılıyor. Bir söylenceye göre Medusa yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgona’dan biridir. Bu üç kız kardeşten yalnızca yılanbaşlı Medusa ölümlüdür ve kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. O dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak amacıyla Gorgona kafalarının resim ve heykellerinin konulduğu, Medusa’nın da bu düşünceyle buraya yerleştirildiği zannediliyor. Bir başka rivayete göre ise Medusa siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücudu ile övünen bir kızdı. Uzun zamandan beri Zeus’un oğlu Perseus’u sevmekteydi. Bu arada Athene de Perseus’u seviyor ve Medusa’yı kıskanıyordu. Bunun için Athene, Medusa’nın saçlarını korkunç yılanlar biçimine soktu. Artık Medusa kime baksa, baktığı kimse taş kesiliyordu. Daha sonra onu bu biçimde gören Perseus heyecanla Medusa’nın büyülendiğini düşünerek başını kesti, başını eline alıp düşmanlarını taşa çevirerek birçok savaşlar kazandı. Medusa’nın eski Bizans’ta kılıç kabzalarına ve sütun kaidelerine ters ve yan olarak işlendiği söylenir.

Yerebatan Sarnıcı

“Bir Müslüman evinin avlusuna giriyor, karanlık ve rutubetli bir merdivenin son basamağına kadar iniyor ve kendimi İstanbul halkına göre nasıl bittiği bilinmeyen Bizans’ın büyük Basilika Sarnıcı’nın kubbeleri altında buluyorum. Karanlığın verdiği dehşeti daha da arttıran çivit renkli bir ışıkla yer yer aydınlanmış, yeşilimsi sular, kara kubbelerin altında kayboluyor, üzerinden sular sızan duvarları parlıyor ve her tarafta, budanmış bir ormandaki ağaç gövdeleri gibi gözün önüne dikilen bitmez tükenmez sütun sıralarını belli belirsiz ortaya çıkarıyor.” İtalyan romancı, öykü yazarı ve şair Edmando De Amicis

Hazırlayan: Engin Çakır
Başa dön tuşu