“Tatil başladı, haydi çalışmaya”
Size Türkiye’de bir kurumu tarif edeceğim ve hangi kurum olduğunu soracağım. Bakalım bilecek misiniz?
Soru:
İnsanların dört duvar içinde tutulduğu,
Belirli saatlerde avluya çıkma izni olan,
Müdür tarafından yönetilen,
İnsanların belirli ölçütlere göre sınıflandırıldığı,
Her gün yoklama yapılan,
Koridorlarında yetkililerin nöbet tuttuğu,
Ziyaretçilerin girişte imza attığı,
Katı kuralları olan,
Kural ihlallerinin disiplin suçu ile cezalandırıldığı,
Müfettişler tarafından sıkı denetimlere tabi olan,
Sorgulama hakkının kısıtlı olduğu,
Çıkışta insanlarda sevinç duygusu uyandıran,
Kurum hangisidir?
- A) Hapishane
- B) Okul
(Tabi ki çoktan seçmeli sınavlar ile yetişmiş bir toplum olarak, şıklar vermezsek ayıp olurdu)
Büyük başarılar genelde doğuştan gelen yeteneklere bağlanır. Ancak araştırmalar tam tersini söylüyor. Uzmanlara göre yeteneksiz doğulmaz, yeteneksiz olunur! Çünkü yetenekli olmak öğrenilebilir. Bir alanda açık ara önde olmanın yolu günlük olarak düzenli çalışmaktan geçiyor. Laszlo Polgar 1960’larda Macaristan’da yaşamış bir eğitim psikoloğu. Yeteneğin doğuştan değil, öğrenilebileceğini savunuyor. Bunu ispatlamak için çok ilginç bir yol seçiyor. Şöyle bir ilan yayımlıyor.
“Yetenek doğuştan gelmez, öğrenilir. Bunu ispatlamak için benimle evlenecek bir kadın arıyorum. Evleneceğiz ve çocuklarımıza küçük yaştan başlayarak satranç öğreteceğiz. Onları dünyanın en iyi satranç oyuncuları yapacağız. Buna hazırsanız, benimle evlenin.”
Klara adlı bir öğretmen, Polgar ile evlenmeyi kabul ediyor. Ve deney başlıyor.
İlk Çocuk
Polgar bu deney için satrancı seçiyor çünkü kendisinin satrançta bir uzmanlığı yok. Sadece orta derecede bir oyuncu. Klara ise hiç satranç bilmiyor. Laszlo eve binlerce satranç kitapları alıyor ve okumaya başlıyor. Eğitim bilgisi ile birleştirip öğretme yöntemleri geliştiriyor. Laszlo ve Klara’nın ilk çocukları bir kız oluyor.
Program Başlıyor
İlk çocukları Suzan iki yaşında satranca başlıyor. İyi bir eğitimci olan karı koca, Suzan için mükemmel ve yoğun bir program hazırlıyor. Suzan günde neredeyse 8 saat pratik yapıyor. Daha sonra ikinci ve üçüncü kızları doğuyor. Onlar da programa dâhil ediliyor.
Her biri günde en az 8 saat pratik yapıyor. Üç kız diğer derslere de çalışıyor ve farklı diller öğreniyor ama asıl konuları satranç.
Sonuç
İlk kızları Suzan, Dünya Satranç Konfederasyonu tarafından verilen ve en yüksek unvan olan “Grand Master” unvanını alan ilk kadın oluyor. Aynı zamanda erkekler satranç yarışmasına hak kazanan ilk kadın oluyor. İkinci kızları insanlık tarihinde hem kadın hem de erkekler arasında “Grand Master” unvanını alan en genç kişi oluyor. Üçüncü kızları Judit 15 yaşında “Grand Master” oluyor ve şu anda dünyanın en iyi kadın satranç oyuncusu. Polgar tezini ispatlıyor. Kendisinin satrançta bir uzmanlığı olmamasına rağmen, kızlarını yoğun çalışma ve pratikle mükemmelliğe ulaştırıyor.
Genlerin Etkisi
Aslında Polgar “Ben satranç bilmiyorum derken, genlerin bir etkisi yok” demek istiyor. Ama biliyoruz ki genlerin etkisi var. Ama bu sadece % 50. Kalan ömür boyu sürecek yoğun pratiğe ve çalışmaya bağlı. Sadece günde en az 8 saat pratik yapan insanlar gerçek şampiyon oluyor. Tiger Woods, 2 yaşında golfa başlıyor ve günde 12 saat pratik yapıyor. Bill Gates ve Steve Jobs dünyanın en iyi programcıları arasında ve günde 12 saat pratik yapıyor. Daha yeni Orhan Pamuk’un sevgilisi açıklama yaptı: Orhan Pamuk her gün saatlerce çalışıyor. Pamuk’un günde 12 saat yazı yazdığını biliyoruz. Olimpiyat buz pateni yarışmalarında, kendisine altın madalyayı kazandıran hareket için 19 yıl çalıştığını söylüyor, Shizuka Arakawa.
Herkesin mutlaka bir alanda kendisini mükemmelliğe ulaştıracak bir genetik yapısı var. Geriye kalan tek şey bunu keşfedip, yıllarca çalışmak… Kolay gelsin.