Teknolojinin yeniden doğuşu
Uzun savaşlar, haçlı seferleri, dini baskılar, salgın hastalıklar ve kıtlıklar ile yorulmuş Orta Çağ artık yaşlanmış, zayıflamış ve ölüme yaklaştıkça selefini arar olmuştu. Orta Çağ’ın karanlığını, yine karanlık bir mahzenden çakan bir kıvılcım alev alev aydınlattı. Her şeyin başlangıç noktası Gutenberg’in baskı makinesi oldu.
Gutenberg belki de farkında olmadan insanlık tarihinin gidişatını değiştirdiğinde sene 1440’tı. El yazımı ile günde 1-2 sayfa hızında ilerleyen kitap çoğaltma işi matbaa ile beraber günde 3600 sayfaya çıktı. Yangın durdurulamayacak bir hızda ilerliyordu. 1500’lü yılların başında 200 Avrupa şehrinde matbaa vardı ve basılmış kitap sayısı 200 milyonu bulmuştu. Rönesans döneminin insanlığa en büyük katkısı bu bilginin daha serbestçe dolaşımı oldu. Diğer önemli buluşlarla beraber günümüz dünyasının temelleri atılmaya başladı. Bu dönemde ortaya çıkıp önce Avrupa’nın sonra da insanlığın yönünü değiştiren ve günlük hayatımızın vazgeçilmezleri haline gelen bu diğer buluşları beraber inceleyelim.
Gözlük ile ilgili en eski tarihi kayıt, Dominik Keşişi Giordano Da Pisa’nın 1306 yılına ait vaaz kayıtlarındadır. 20 yıl öncesine atıfta bulunan bu konuşmada göz camı olarak geçen gözlükler, 5. yüzyıl Çin Hanedanlığı’ndan beri kullanılan lenslerin bir göz kusurunu düzeltmekle ilgili ilk kullanım örneğidir. Gözlükle ilgili en eski görsel kayıt ise 1352 yılında Tommaso da Modena’nın yaptığı Kardinal Hugh de Provence’i bir metni okurken resmettiği, portre çalışmasıdır. Bu dönemde yapılan lensler sadece uzağı görememe bozukluklarında iş gören dışbükey merceklerdi. 1604 yılında ilk defa Keppler hem iç bükey hem de dış bükey merceklerin hangi görme bozukluklarına ne şekilde iyi geldiği ile ilgili bir kitap yayınladı. Amerika’nın kurucu babalarından ünlü mucit Benjamin Franklin de dedelerimizin kullandığı çift odaklı gözlükleri icat ederek tek camda hem yakın hem de uzak gözlüklerini birleştirdi. Cam teknolojisinin de gelişmesi ile birlikte daha sağlam ve hafif camlarla bugün hepimizin hayatını kolaylaştıran araçlar haline geldiler.
1596 yılında ise bir başka önemli buluş günlük hayatımıza girmek üzereydi. İngiltere’de 1. Elizabeth’in vaftiz yeğeni, Sir John Harington, evdeki kokuya dayanamamış olacak ki kendini yıkayabilen bir tuvalet sistemi geliştirdi. Hatta bununla birlikte buluşunu detaylı bir şekilde bir kitapta da anlattı. Bir tane de vaftiz annesinin evine bu sistemden kurdu. Ancak çok gürültülü olduğu için vaftiz annesi Kraliçe Elizabet tarafından kullanılmadı. Aslında İngiliz halkı da bu buluşa çok ısınamadı. Ama Fransızlar “Angrez” adı ile onu benimsediler ve tuvaletlerimizin vazgeçilmezi haline gelen “Sifon”, Rönesans’ın önemsiz gözükse de yaşam süremizi oldukça yükselten gizli kahramanlarından biri oldu.
On birinci yüzyıl başlarında, bazı kiliselerde güneşin ve ayın konumlarını gösteren garip mekanizmalar baş göstermeye başladı. Bunlardan bazıları o kadar gelişmişti ki sadece güneş ve ay değil bazı önemli yıldız takımlarının da yerlerini gösterebiliyorlardı. Ama rönesansla birlikte, her alandaki dramatik değişim onların da kaderini belirleyecekti. Yıldızların, durumu, günlerin gösterilmesi yetmedi ve mekanik saat kavramı gelişti. Bilinen ilk saat kulesi Salisbury Katedraline yapılmıştı. Tam yapım tarihi bilinmese de 1300’lü yılların hemen başı olarak tahmin ediliyor. Çünkü 1306 tarihli evraklarda Salisbury Katedrali’ne saatleri gösteren bir mekanizma takıldığı ile ilgili kayıtlar mevcut. Mekanik saatlerin bundan sonraki macerası o dönemdeki pek çok diğer buluş gibi hızlı bir yayılımla Avrupa’nın bütün şehirlerine yayılmaya başladı. 1500’lü yılların başında Nurnberg’li saat ustası Peter Henlein “Nurnberg Yumurtası” olarak da bilinen, taşınabilir ilk saati yaptı. Yayla çalışan mekanik saatlerin de ilk örneklerinden olan bu saat de yaygınlaşarak, modern çağa geçişteki en önemli adımlarımızdan olan zaman kavramının günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmesini sağladı.
Günümüz bilim dünyasının vazgeçilmez üyelerinden bazıları, ileride sahte para üretmek yüzünden hapishanelere düşecek bir kalpazanın elinden çıkacaktı, üstelik 5 yaşındayken. 1500’lü yılların sonunda Hollandalı Sacharias Jansen, çocuk yaşında sokaklarda satıcılık yaparak geçiniyordu. Son dönemde iyice moda olmuş gözlükleri satıyordu ama elindeki gözlükler, ileri derecedeki bozuklukları düzeltmeye yetmiyordu. Babasının yardımı ile iki merceğin üst üste kullanılmasını sağlayacak gözlükler yapmaya başladı. İki lensin üst üste kullanılması ile görüntüyü 9 kata kadar büyütebiliyordu. Dünyanın ilk mikroskobu böylelikle hayat bulmuş oldu. Hayat şartları onu sahte bozuk para üreten bir kalpazan haline getirse de, buluşu tıp tarihini değiştiren en önemli cihazlardan biri olarak adını yaşattı.
Jansen’in bilim dünyasını değiştirme başarısı bununla da bitmedi. Çift lensli sistemini başka amaçlarla da kullanan Sacharias bunun uzaktaki cisimlere bakmak için de çok iyi bir yöntem olduğunu keşfetti. 1608 yılında festivallerde, panayırlarda teleskobunu satmaya çalışan adamın buluşu, dönemin en önemli bilim adamı olan Galileo Galilei’nin eline geçti. Cihazın tasarımında çok önemli değişiklikler yapan Galileo, bu cihazdan faydalanarak, Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğünü ispatladı. Kilise ile bilimin arasının açılmasına sebep oldu, modern bilimin atalarından biri ve gözleme dayalı astronominin de babası haline geldi.
Dokuzuncu yüzyılda Çinlilerin “Ölümsüzlük İksiri” bulma çalışmalarında karşılarına duman ve ateşin laneti çıktı. Bu kara toz, zaten birbirlerini öldürmek için fırsat kollayan insanların işini çok kolaylaştıracak baruttu. Başlarda havai fişeklerde kullanılan toz, yavaş yavaş silah formuna girmeye başladı. Önce Ortadoğu’ya oradan da Avrupa’ya yayıldı. İkisine de yayılmasının arkasındaki temel etmen ne ilginçtir ki Moğollar oldu. Avrupa ilk defa barutun kesif kokusunu 1241 yılında Mohi savaşında duydu ve korkarak savaş alanından çekildi. Bu yeni icat derhal ilgilerini çekti, 1248 yılında ilk toplarını savaşta kullanmaya başlamışlardı. Rönesans ile birlikte bu form daha da küçüldü ve taşınabilir bir tüfek icat oldu, o tarihten itibaren bozulan mertlik milyonlarca insanın canına maloldu ve olmaya da devam ediyor.
Buluşların çağı Rönesansta, bir buluş makinesine ayrıca değinmeden geçmek olmaz. 1452 yılında Medici ailesinin yönettiği Floransa Cumhuriyeti’nde dünyaya gelen, “Vincili Üstad Piero’nun oğlu Leonardo” ya da halk arasında bilinen adı aile Leonardo Da Vinci, Rönesans dönemini tek başına tanımlamaya yetecek çok yönlülüğe sahipti. Yaşadığı dönemde İtalya’nın en önemli mimarı, mühendisi, mucidi, matematikçisi, anatomisti, müzisyeni, heykeltıraşı ve ressamıydı. Çağının çok ilerisinde, günümüz bilim – teknolojisine yön verecek ve temel oluşturacak bir çok araştırma ve buluş yapmıştı.
Rulman: Çok önemli bir buluş gibi gözükmese de hareketli hemen hemen her sistem rulmana dayalıdır. Roma İmparatorluğu döneminde ilk bilyalı sistem fikirleri görülse de hayata geçirilebilir hale getiren Leonardo olmuştur.
Paraşüt: Uçma eylemi ile çok ilgilenen Leonardo’nun, piramit biçiminde tasarladığı paraşüt, temel olarak rüzgardan faydalanarak havada süzülmeyi hedefliyordu. 20. yüzyılda yapılan denemeler gösterdi ki Leonardo’nun tasarımı gerçekten işlevseldi.
Makineli Tüfek: Günümüz anlamındaki makineli tüfeklerden farklı olsa bile kısa sürede 11 misket ateşleyebilen makineli tüfek tasarımı da Leonardo’ya aitti. Daha çok kilise orgundan ilham alan tüfek sıralı olarak soğutma, doldurma ve ateşleme işlemlerine izin veriyordu.
Tank: Leonardo’nun tasarımları arasında en ilginçlerinden biri olan tank, 8 kişilik 36 silah içeren ve tamamen dişlilerle idare edilebilen kaplumbağa şeklinde bir araçtı. İçindeki adamları koruduğu gibi girdiği savaş alanını tarumar etme kapasitesine sahipti. Ne gariptir ki Leonardo’nun hiçbir savaş makinesi kendi zamanında hayata geçirilmedi.
Robot: Leonardo bugün bile peşinde koştuğumuz robot teknolojisini zaten hayata geçirmişti. Üstün insan anatomisi hakimiyeti ve dişli bilgisi sayesinde, kalkıp oturabilen ve çenesini oynatan bir robot tasarlamıştı. Tasarım o kadar iyiydi ki daha sonra hayata geçirildiğinde Leonardo’nun fikirleri NASA tarafında uzay araştırmalarında kullanılacak robot tasarımlarında da kullanıldı ve üstadın doğumundan tam 550 yıl sonra, fikirleri uzayın sonsuzluğuna açılmayı başardı.