Vahşi doğanın özgür sesi

 

Johnny Weissmuller
Johnny Weissmuller

Doğanın insan formundaki hali olarak kabul edilen, ormanının koruyucusu Tarzan’ın sesi 100 yıldır doğa ve insan arasındaki bağın simgesi… Kısa süre içinde tüm dünyada tanınan, herkes tarafından sevilen ve benimsenen Tarzan’ın varoluşu ise aslında bir tesadüfün eseri…

Amerikalı bir yazar, para kazanamadığı için bu işin kendine göre olmadığını düşündüğü ve mesleğini bırakmak üzere olduğu bir dönemde, her zaman aklının bir köşesinde kalan hikâyeyi bir arkadaşının verdiği cesaretle kağıda döktü. Kimsenin beğeneceğine ya da ilgileneceğine inanmıyor ve bu durumu umursamıyordu. Sadece mesleğine veda etmeden önce her zaman istediği bir karakteri yazmış olacaktı. Belki o güne kadar insanların beklentilerini karşılayan, satın alacakları hikâyeler üretememişti ama nesilden nesile aktarılacak, her alanda milyonlarca insana hitap edecek ve herkesi kendine bağlayacak bir karakter yaratmıştı. 100 yıl önce Edgar Rice Burroughs tarafından kaleme alınan Tarzan belki de dünyanın ihtiyaç duyduğu, ayrılmaz bir bütün olduğu halde, zaman ilerleyip teknoloji geliştikçe birbirinden biraz daha uzaklaşan doğa ve insan ikilisi arasında bir köprü olmuştu. Kendinden hiçbir umudu kalmamış bir yazarın yeniden doğuşunun da başlangıcı olan Tarzan, kimine göre gerçekti ve hâlâ bir yerlerde yaşıyordu. Kimine göre ise sadece bir hayal kahramanıydı ama keşke gerçek olsaydı.

Tarzan
Tarzan

Afrika’nın balta girmemiş, insanlar tarafından keşfedilmediği için henüz huzuru kaçmamış ormanlarında maymunlar tarafından evlat edilen ve yetiştirilen bir orman adamı, bu kadar kısa süre içinde milyonlarca kişi tarafından ilgi görünce elbet beyaz perdeye de uyarlanacaktı. 1914 yılında yazılan kitabından 4 yıl sonra sinemanın sessiz döneminde yerini alan Tarzan’a ilk kez Elmo Lincoln hayat verdi. Tarzan’ı atletik yapılı, maymun gibi atik hareket edebilen, balık gibi yüzebilen, aslanlarla silahsız dövüşebilecek kadar güçlü, sarmaşıklara atlayıp daldan dala geçen bir karakter olarak yazan Burroughs, hayallerindeki Tarzan’ı göremediği oyuncu seçiminden çok memnun olmamıştı. Çünkü ona göre Tarzan’ı aklındaki fiziksel tarife uygun, belki yüzücü özelliklerine sahip biri canlandırmalıydı. Ama bunun için birkaç yıl daha beklemesi gerekecekti. Popülerliği arttıkça daha çok filmi çekilen Tarzan’ı Lincoln dışında Gene Pollar, James Pierce, P.Demsey Tabler ve Frank Merril canlandırdı. 1927 yılında çizgi roman dünyasına da giren Tarzan, 1932 yılından sonra gerçek dünyadaki bedeniyle buluşmuş ve dünya yüzme şampiyonu olan Johnny Weissmuller beyaz perdenin en unutulmaz Tarzan’ı olmuştu.

Ormanlar kralına, kulaklardan silinmeyen o meşhur narasını kazandırmış, karakterin yıllarca kendi adıyla özdeşleşmesini sağlamıştı. 1948 yılından sonra Lex Barker, 50’li yıllarda Gordon Scott, 60’lı yıllarda Jock Mahoney ve Mike Henry de Tarzan’ı canlandıran ünlüler arasındaydı. 20’ye yakın Tarzan arasında Glen Morris, Miles O’Keeffe, Casper Van Dien ve Denny Miller da bulunuyordu. Ülkemizin de 1962 yılında bir Tarzan’ı oldu ve bu görevi milli atletimiz Tamer Balcı üstlendi. Orhan Atadeniz’in yönettiği film dönemin şartlarına göre oldukça başarılı bulunmuştu. Tarzan zaman geçtikçe, şimdilerde çok kullanılan tabirle tam bir fenomene dönüştü. Oyuncakları, kıyafetleri satılıyor; yemeklere, tatlılara adı veriliyordu. Hakkında deyimler bile üretiliyordu. Beyaz perde ve çizgi roman sayfalarındaki Tarzan’ın çevre bilincini güçlendiren felsefesi sayesinde, gerçek hayatta Tarzan’dan esinlenenler oldu. Bunlar arasında en bilinenleri tüm yaşamı boyunca kendini doğaya ve şehrinin ormanlarına adayan İstiklâl Madalyası sahibi Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi ve sevgilisinin ölümünden sonra hayata küserek doğaya sığınan Bursa Tarzanı Ali Atay’dı.

Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi
Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi
Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi
Manisa Tarzanı Ahmet Bedevi

 

Tarzan
Tarzan

Tarzan aslında bilinen ilk çevreciydi. Onun ormanına hiçbir canlı kötü niyetle giremez, onu bu ormandan ayıramaz, filleri dişleri için rahatsız edemez, ağaçlara zarar veremez, hayvanların kürk ya da derilerinden yararlanamaz doğanın huzurunu kaçıramazdı. Silahlı ve kalabalık kötü adamlara karşı sadece beden gücü, küçük bir bıçağı ve hayvan dostları vardı. Onun kendine has çığlığı ile ormandaki tüm canlılar bir anda yanına gelir ve ona yardım eder, düşmanları ise bu sesi duyunca korkup kaçardı. Yaramaz maymun dostu Çita (Cheetah), sonsuz aşkı Jane ve oğulları Korak onun çekirdek ailesiydi. Tarzan biricik Jane’i için medeniyete dönmeyi denese de Jane kısa sürede gerçek hayatın doğanın kucağında yaşayarak anlam kazanacağını farkına vardı ve ormanlarında onları bekleyen sonsuz mutluluğa kavuştular. Tarzan’ın doğduğu romanın sonunda ayrı dünyaları olan iki sevgili kendi dünyalarına dönüyorlardı ama hikâye çok beğenilip devamı istenince ikili oğulları ve torunlarıyla birlikte maceradan maceraya koşar oldular. Şimdilerde ise gösterim tarihi Kasım 2013 olarak belirlenen en teknolojik Tarzan beyaz perdede karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Alman yapımı Tarzan üç boyutlu bir animasyon olarak orijinalinden biraz daha farklı bir hikâye ile anlatılıyor. Yönetmenliğini Reinhard Kloos’un üstlendiği filmin Tarzan’ı Kellan Lutz Jane’i ise Spencer Locke. Çocukların örnek alacağı bir kahraman olan doğa dostu, orman hakları savunucusu Tarzan yıllar sonra yeniden ve farklı bir boyutla hayatımıza giriyor.

Bu efsane figürün göğsünü yumruklayarak çıkardığı o sesin, aslında doğanın yardım çağrısı olduğu, onunla büyüyen nesiller tarafından unutulmuş olsa gerek ki, dünya doğallığından gittikçe daha da uzaklaşıyor. Gelecek nesillerin Tarzan’ı unutmaması için belki de daha az aralıklarla çekilen daha çok Tarzan filmine ihtiyaç vardır. Belki de insanın içinde saklı kalan doğa sevgisini doya doya yaşayabilmesi, yeşilin ve tüm canlıların değerini hatırlayabilmesi için küçük yaşta maymunlar tarafından evlat edinilmesi gerekmediğinde, dünya yeniden yaşanılacak bir yer olacak.

Yazı: Ferhan Petek
Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu