Yarım asırlık zaman yolcusu

 

Uzay boşluğunda sürüklenen bir polis kulübesi… 12 farklı yüz ve onlarca yol arkadaşı… Rekorlar Kitabı’na giren ve 50 yılda birçok ilke imza atmış olan, dünyanın en uzun süreli bilim-kurgu hikâyesi… Onu bilen herkesin gerçek olmasını umduğu, zamanın sonsuzluğuna rakip, hayali bir kahraman Doktor Who…

Kime cazip gelmez ki “zamanda yolculuk” etme fikri? Kim böyle bir şansı olsun istemez? Geçmişe dönüp pişmanlıklarından kurtulma, bugün “keşke” dediği şeyleri telafi etme fırsatı karşısına çıksa, kim geri çevirir? Ya da gelecek zamana bir göz atma, başına gelecekler hakkında birkaç ipucu alıp sonra geri dönme imkânı bulsa insan, nasıl olur? Hem de bu yolculuğa güvenilir, eğlenceli, zeki ve cesur bir Zaman Lordu eşlik edecekse…

Aslında 50 yıl önce çocuklar için başlayan bir bilim-kurgu dizisiydi Doctor Who. Amacı çocuklara tarihi öğretmek, onların ilgisini çekebilmek için de bunu eğlenceli hale getirmek adına işin içine bir zaman yolculuğu katmaktı. Ancak geçen bunca yıldan, 12 doktordan ve onlarca yol arkadaşından sonra, var olduğu her sezon ile rekorlar kıran dizi; ilk doktorun ruhunu sonsuzluğa taşımayı görev haline getiren bir efsane oldu. Her biri birbirinden heyecanlı ve sürükleyici maceraların yanı sıra müzikleri, kostümleri ile de popüler kültürün önemli bir parçası hatta İngiltere’nin gururu haline geldi. Her yıl doğum günü şerefine büyük organizasyonlar düzenleniyor; “Doctor Who” karakterleri ve hikâyelerinin canlandırıldığı balolar yapılıyor.

Doctor Who; 1963 yılında yayınlanan ilk bölümündeki ilk doktor William Hartnel’den, bu yıl 12. doktor olduğu açıklanan Peter Capaldi’ye kadar ilklerle dolu bir yarım asırı geride bıraktı. 1963 – 1989 yılları arasındaki dönemde “klâsik seri”, 2005 ve sonrası için “modern seri” olarak anılan Doctor Who, hiçbir zaman yalnızca bir televizyon dizisi olarak kalamadı. Yarattığı hayal dünyasıyla sağladığı başarı, biraz izleyicilerin hayal gücüne, biraz da dünyanın her zaman ihtiyaç duyduğu bir kurtarıcıya, gerçek bir kahramana kavuşma isteğine bağlıydı.

Doctor Who’nun tüm yaratılış sürecinin işlendiği film olan “Doctor Who an Adventure in Space and Time”da vurgulandığı gibi ilk bölümü türlü teknik, maddi ve manevi zorluklarla çekilirken; ikinci bölümün yayınlanacağı bile belirsizdi. Senaristinden teknik görevlisine, kameramanından oyuncularına hiç kimsenin inanmadığı bir proje, ünlü yapımcı Sydney Newman’ın inadıyla bir anda hayata geçti ve Zaman Lordu’nun sonsuzluğa uzanan yolculuğu böylece başlamış oldu. Newman’a göre çocuklara hitap eden yeni bir bilim-kurgu dizisi yapılmalı ve bu dizi, bugüne kadar yapılmışlardan çok farklı olmalıydı.

Tek gözlü canavarlara ya da “teneke” robotlara bu projede yer yoktu. Her şeyden önce kendini iyiliğe adamış olan bir Zaman Lordu, ona sadakatle bağlı yol arkadaşları ile birlikte; özenle seçilmiş, geçmişlerinden zekâlarına, görüntülerinden karakterlerine kadar her detayı düşünülmüş düşmanlarıyla savaşacaktı. Ancak silahlarla değil, ince zekâsını dışa vuran konuşmaları ve “sonic” tornavidasını kullanarak. Çocuklara örnek olacak, onlara iyiyi ve doğruyu öğretme görevi yüklenmiş bir “doktor”un silahlarla işi olmamalıydı. Ona yazılan hikâyeye göre Doktor Who’nun zaman yolculuğu, diğer zaman lordlarıyla birlikte yaşadığı gezegeni Galifrey’in yok olmasıyla başladı. Gezegeninde zaman lordları ve baş düşmanı “Dalekler” arasında geçen “Son Büyük Zaman Savaşı”ndan sonra, iki ırk da sonsuza dek yok olmuştu ve tek kurtulan “Doktor” oldu. Adını “Time And Relative Dimension In Space” yani “Uzay ve Zamanda Göreceli Boyut” ifadesinden alan uzay gemisi “TARDIS” ile birlikte yola çıkarken, zaman lordlarını ve “Dalekler”i bir daha asla göremeyeceğini sanıyordu. Oysa macera yeni başlamıştı ve torunuyla çıktığı yolculukta onu bize göre henüz 50 yıl, ona göre ise sonsuz bir zaman yolculuğu bekliyordu.

“Doktor”un 50 yıldır hiçbir bölümde kullanmadığı, hala gizemini koruyan bir ismi vardı ama onun gezegeninde, herkes kendine var olma sebebine uygun bir isim seçme hakkına sahipti. Doktor, hem iyiliği ve şifayı çağrıştırdığı hem de modern serinin bazı sezonlarında sık sık değindiği gibi “havalı” olduğunu düşündüğü için bu ismi seçmişti. “Kim” olduğu önemli değildi. O; şifa dağıtan, ölüme onu kandırarak meydan okuyan, zaman yolcusu bir “Doktor”du. Çocuk, yetişkin herkesin umutlarını bağladığı, dizinin yayınlandığı stüdyoya “Doctor Who” adına mektuplar gönderilen, onu canlandıran oyunculara yolda rastlandığında uzay gemisini nereye bıraktığı sorulan bu efsane, yayınlandığı ilk sezonundan itibaren izlenme rekorları kırdı. Ancak yayınlanan ilk bölümü, gelecekte elde edeceği bu başarıya dair hiçbir belirti taşımıyordu. Çünkü ilk bölümü John F. Kennedy’ye suikast düzenlendiği gün yayınlanan hiçbir dizinin izlenme ihtimali yoktu. Öyle de oldu. Ama üzerinden zaman geçtiğinde dizinin tekrarını yayınlama kararı alındı.

Tardis’i yaratmak, etkileyici karakterler, hikâyeler üretmek; son derece zorlayıcı teknik imkânsızlıklarla bu diziyi çekmek yeterince zor olmuştu ve bu kadar emek en azından bir şansı daha hak ediyordu. Bu şans Doctor Who için dönüm noktası oldu. İlk doktorun, belki oyuncunun yaşının etkisiyle karaktere yüklediği otorite benimsenmiş; dizi, kısa süre içinde çocuk ve yetişkin herkesi ekrana bağlamıştı. O, çocukların gerçek olmasını ve bir gün yakından görmeyi diledikleri kahramandı. Sahip olduğu ve “Whovian” olarak anılan hayran kitlesi de, tarihte bir sözlükte adı geçen ilk hayran grubu olan Doctor Who, zaman içinde heyecanla beklenen bir televizyon dizisinden, dünyayı saran bir akıma dönüştü. Bugün de aynı sevgi ve ilgiyle devam eden akım; dizinin iyi ve kötü karakterlerinden oyuncaklar, kostümler üretilmesine sebep oldu. Dünyanın bazı yerlerinde “Tardis” ismiyle açılan mekânlar bile bulunuyor. “Guinness Rekorlar Kitabı”na da “Dünyanın En Uzun Süren Bilim-Kurgu Dizisi” olarak geçen Doctor Who, ilk doktorun torunu olan Susan Foreman’ın diziden ayrılmasından sonra, birçok farklı yol arkadaşıyla devam etti. Doktor “içi dışından büyük bir mucize” olarak tanımladığı Tardis’in dış tasarımı için 50’li yıllardan kalma bir polis kulübesi seçmişti. Çünkü hem kolayca “park” edilebiliyordu hem de dikkat çekici değildi.

İlk doktoru canlandıran aktörün, gerçek hayatta yaşıyla ilgili yaşadığı rahatsızlıklar diziyi bitme noktasına getirdi. Ama bu mümkün değildi çünkü artık Doctor Who, tüm dünyanın sıkı sıkıya bağlandığı bir umudun temsilcisiydi. Onu canlandıran oyuncunun sağlığına ya da varlığına bağlı bir karakter değildi. Tek bir çare vardı; Zaman Lordu’na bir özellik daha ekleyerek, ona ölümü kandırabileceği bir “rejenerasyon” yeteneği vermek. 1966 yılında Patrick Troughton, bayrağı ilk doktordan bu “dönüşüm” sayesinde teslim aldı. Böylece Doctor Who, 50 yıl içinde, varlığından 50. yıl özel bölümünde haberdar olduğumuz “Savaş Doktoru” da dâhil olmak üzere 13 kez değişti. Her değişim hem oyuncusu, hem karakter, hem yol arkadaşları hem de ona gönülden bağlı “Whovian”lar için biraz daha sancılı oldu.

Ekranda görülen her dönüşümün sonunda bir sonraki doktora alışmamak üzerine sözler verildi. Ancak Doctor Who felsefesine göre, bir insanın ya da bir uzaylının nasıl göründüğü, neye benzediği değil, içinde ne taşıdığı önemliydi. Bu felsefeyle her yeni doktor bir öncekinden daha çok sevildi. 10. Doktor David Tennant, en sevilen ve bu yüzden en uzun süre kalan doktorlardan biri oldu. Ondan sonra gelen Matt Smith işinin çok zor olacağını düşünüyordu. 2014 yılında yayınlanan özel bir bölümle, Matt Smith de Doctor Who’ya veda etti ve bu bölümde geçirdiği rejenerasyon sonrasında gördüğümüz yüz Peter Capaldi’ye aitti. Bu bilgi tüm Whovianlar’ın tek bir şeye odaklanmasını sağladı: Modern serinin yeni doktoruyla başlayacak olan yeni sezona.

Doctor Who, bir hayali 50 yıl boyunca aynı heyecanla, her geçen gün artan bir sevgiyle sürdürmeyi başardı. Maceralarında karşılaştığı tüm insanlara, uzaylılara yardım etti. Bazen ölümle burun buruna geldi, kendini hiçe sayıp düşmanlarına karşı koydu. Gizem dolu doktorun her sezonda başka bir sırrı ortaya çıktı. Karısı, kızı, Tardis’in ruhu, paralel evrendeki ikizi… Nesilden nesile aktarılan bir geleneğe dönüştü Doctor Who. Geçen 50 yılın sonunda gerçekçiliğinden ödün vermeyen takipçilerinin tek endişesi “Ya bir gün diziyi bitirirlerse?” oldu. Kendini doktorun büyülü dünyasına bırakmayı tercih edenlerin aklında ise cevabından korktuğu tek bir soru var: “Ya Doctor Who gerçek değilse?”

Yazı: Ferhan Petek 
TARDIS
TARDIS
Başa dön tuşu