Yaşam; kırmızı, kocaman bir meyve
Yaşam; büyük, bol sulu, dünyanın her yerinde taşı değişen ve hepimize kendini türlü çeşit tattıran güzel bir meyve. Yaşam dolu bir tabağınız olsun, tabağınızda taze, sağlıklı, kocaman bir dilim yaşam olsun istiyorsanız onu pazarlarda bulabilirsiniz.
Yazı: Emine Civanoğlu Fotoğraflar: Engin Çakır, Korcan Karaoysal
Yaşam bir kadın olsa, pazaryerleri de hayatın koluna takıp sallaya sallaya gezdirdiği kocaman bir sepet olurdu. Her mevsimin meyvelerini, sebzelerini dalından toplar bu sepete koyardı yaşam.
Bizim hiç gitmediğimiz tepelerine çıkardı şehirlerin ve bizim hiç bilmediğimiz otlarını toplardı. Büyük şehirlerde hayatın en güzel renklerini ve en taze tatlarını pazarlarda bulursunuz.
Pazaryerlerinde dolaşmak, bir Van Gogh tablosunun içine girip orada dolaşmak gibidir. Tekdüze market solgunluğuna alıştığımız, rengi solmuş meyvelerinin cansızlığına artık hiç şaşırmadığımız şehirlerin en renkli yanıdır pazaryerleri.
Dünyanın bütün ülkelerinde pazaryerlerinin kendine has bir curcunası vardır ve daha gün doğarken başlar bu hareketlilik. Limonlar, havuçlar tek tek dizilir sergilere ve işte o saatlerde başlar ressam ‘pazaryeri tablosu’nu çizmeye. Pazarın girişinde sizi pazarın sesleri ve kokusu karşılar. Semizotları satan genç kadının yüzündeki neşe de sattığı otlar kadar körpeciktir. Nefis bir kabak çiçeği dolmasını kendi ellerinizle pişirdiniz mi hiç?
Kabak çiçekleri sabahın en erken vaktinde toplanmış ve meraklısı için pazara getirilmiştir. Herkes sergisini en göz alıcı biçimde yerleştirir; uzun yılları pazaryerlerinde geçen bir ömür boyunca, artık pazarcıların hepsi de bu konuda işin ustası olmuştur. İsimler takarlar sebzelerine, meyvelerine. Pazara gelen karpuz da, erik de, kiraz da uzaklardan yollara düşüp gelmiştir.
Kıpkırmızı çilekler daha gözünü açar açmaz, koşa koşa pazarda almıştır soluğu. Herkesin hayatta en az birkaç kere mutlaka yemesi gereken kırmızı pancar, pazarın mucizesidir; sağlığınıza sağlık katar. Toprağın ve ağaçların meyvesini de bulursunuz pazarda, dantelin motifini gözü kapalı bile çıkaran hünerli kadın elinin meyvesini de bulursunuz.
Güzel ambalajlar yoktur pazaryerinde ama çok güzel insanlar vardır; sohbetleri de tezgâhtaki meyveleri gibi tatlıdır. Pazarcılar kendi aralarında gün boyu şakalar yaparlar, ayaküstü hikayeler yazarlar ve sizi de o kısacık anlarda bu eğlenceye ortak ederler. Pazarı gezerken pazarın seslerini bir şarkı dinler gibi dinlersiniz.
Çok sesli bir müzik vardır orada. Kimisi tezgahın kenarına vurup tempo tutar, kimisi ıslık çalar, kimisi de sattığı tencere tavayla eşlik eder bu pazaryeri müziğine. Burnunuza mis gibi şeftali kokusu gelir, bu koku aklınıza girer, oracıkta alıp yemek istersiniz. Eriğin, kirazın, dalından yeni düşmüş mürdüm eriğinin tadına bakmak serbesttir.
Taze kekikle, hardal otu ile orada tanışırsınız. Küçük bir bahçeden az önce toplanıp gelmiş bir demet maydanoz sizi bekler bütün gün. Şişe şişe dizilmiş zeytinyağları tam istediğiniz kıvamdadır…
Bu mevsimde bakla olur güzel, onu bir de başka bir tezgahtan aldığınız dereotuyla süsleyince nefis olur. Renk renk fularlar, çeşit çeşit ipliklerden örülmüş şallar vardır pazarın bir başka yanında.
Zaman geçtikçe unutulmuştur belki ama dünyanın kuruluşundan beri yaşamın kalbinin attığı yerdir pazar. Haftanın üç günü başka bir semtte hayat burada eğlenir, burada bekler ağzının tadını bilenleri.
Pazarı gezerken taze bir yufkanın kızarmış kokusunu duyarsınız, arasında peynir, biraz maydanoz… Pazarın lezzetini o yufkaya sarar doya doya yersiniz.