Yaşamı değiştiren kadınlara saygı duruşu

 

Dünyamızın, ülkemizin ve kentimizin güzelliklerini birlikte var ettik; emeğimiz, alın terimizle yolları, rayları; heykelleri, anıtları; ipekli dokumaları… Birlikte eğittik çocukları, genç fidanları… Birlikte sağalttık onulmaz yaraları… Yaşamın yarısı bizsek yarıdan fazlasıydı kadınlar. Yaşamın her alanı ve her anında, yanı başımızda…

Yazı: Güney Özkılınç

Kadınlar vardır, kendisi değişirken bir insana bir kente bir ülkeye dokunan kadınlar…

Oysa tarih hep erkeklerin başarı öyküleriyle doludur. Kadın, bir kez daha tarih yazıcıların kaleminde unutulur. Bursa erkeklerle eşit çalışma hakları için ilk kadın ayaklanmalarına da tanıktır. Öyle ki bu hak arayışları 18. yüzyılda yaşamış Bursalı halk şairi Kul Halil’in dizelerine de yansır:

“Yine neffir-i amm oldu uzun saçlılar

Arkası feraceli koynu taşlılar

Yüzleri yaşmaklı, yaprak başlılar

Vurun aslanlarım erlik sizdedir.

(…)
Hatt-ı şerif geldi Sultan Selim’den,

Hiç mi bilmez Bursalı’nın halinden

Hemen dua size Âşık Halil’den

Vurun Aslanlarım dayılık sizdedir.”

Yirminci yüzyılın ilk on yılında ise kadınların çalıştığı tütün ve dokuma işkollarında grevler yaygındı. Çalışma koşullarının kötülüğü ve ücret azlığı özellikle ipek fabrikalarının pek çok bölümünde çalışan genç kızların sağlıklarını kaybetmelerine yol açmaktaydı.

“Sus Payı” ve İlk Kadın Grevi

Refik Halit (Karay)’in 1909’da yayımlanan Hakk-ı Sükût (Sus Payı) adlı öyküsünde de Bursa’nın ipek fabrikalarındaki çalışma koşulları ve kadın işçilerin durumu çizilir. Aynı tarihlerde de ülkemizin ilk kadın grevi Bursa’da ipekte çalışan kadınlar tarafından gerçekleştirilir. Bursa; kadınların dokunduğu, değiştirdiği bir kent olarak tarihe geçer. Bize de sevgili Ceyhun İrgil ve Deniz Dalkılınç’la birlikte yaşamın kadın yönünü yazmak düşer. 2013 yılında yayımlanan “Bursa’nın Kadın Yüzü” adlı kitabımızda, adı Bursa’yla anılan ve okuyucuların ilk kez karşılaşacakları kadınların yaşam öykülerine ve özellikle bir belge niteliği taşıyan yayınlanmamış fotoğraflarına yer verdik. Bursalı kadınların yanı sıra Bursa’ya değer katan kadınları da anlattık. Bunlardan bazıları: Bursa Halkevi (Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu) mimarı Münevver Belen ve kız kardeşi Müzeyyen İlker, Bursa Evleri teziyle doçentlik unvanı alan Leman Tomsu, Bursa Kız Muallim Mektebi mezunu inanılmaz hafızasıyla önümüzü açan 100 yaşındaki Meşkure Yuca, Bursa Kız Muallim Mektebi Öğretmeni şair yazar Fakihe Odman, Bursa Cezaevi müdürünün kızı Şehnaz Akıncı, ilk kadın pilot Sabiha Gökçe, bir dönemin “Hâkim Anne”si Mürüvet Yener, Bursalı sopranolar Nevin Pere ve Müfide Özgü, son Yahudi Viktorya Ekrem, Bursalı Marika, ilk kadın Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Sinema sanatçıları, Şerif Sezer ve Nur Sürer, çalışmaları sınırlarımızı aşan modacı Ayşe ve Ece Ege kardeşler ile Azru Kaprol… Kısacası Bursa’da iz bırakmış 100’ün üzerinde kadının yaşam öyküsü ve fotoğrafları…

Bursa’nın ilk kadın Belediye Başkan Yardımcısı Zehra Budunç

1896 yılında Selanik’te doğdu. Eğitimci, Yunan işgali altında Bursa’da Ankara’ya bağlı gizli örgüt kuran yurtsever Türk kadını ve 8. Dönem Bursa milletvekilidir. Öğretmenlik yaptı, kardeşi Nâzike, Saide ve Leman Hanımlarla Bursa’da Bizim Mektep adıyla bir özel okul kurdu. Cumhuriyet Halk Partisi’ne katıldı. Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkının verildiği 1930’dan sonraki ilk seçimden itibaren, Bursa belediye meclisi üyeliğine seçildi. Kasım 1934’te belediye meclisinde yapılan oylama sonucu, Türkiye’de belediye başkan yardımcılığına seçilen ilk kadın oldu. Zehra Budunç, Bursa’da çağdaşlaşma etkinliklerinde ön sıralarda yer aldı. 1930’da İnkişaf İdman Yurdu Bandosunun, 1937’de Bursa Belediyesi Müzik Evi’nin kuruluşlarında emeği geçti. 1946 seçimlerinde CHP listesinden Bursa milletvekili seçilerek TBMM’ye katıldı. 25 Mayıs 1956’da yaşamını yitirdi.

Münevver Belen
Münevver Belen

İlk kadın mimarlarımızdan Münevver Belen

Münevver Belen(Gözeler), 1908 yılında İzmit Tepecik’te dünyaya gelir. Kırım göçmeni İzmit’te ticaretle uğraşan Yusuf Efendi ve Hatice Hanım’ın ilk çocuğudur. Yedi yaşında babasını kaybeden Münevver’in annesi Hatice Hanım, üç çocuğunu, ilkokul öğretmenliği yaparak büyütür. … Erenköy Kız Lisesini bitiren Münevver Belen ve arkadaşı Leman Tomsu, 1934 yılında Güzel Sanatlar Akademisinden mezun olan ülkemizin ilk kadın mimarları arasında yer alırlar. Kurslara giderek mükemmel olmasa da Almanca öğrenir. O yıllarda yayınlanan Mimar dergisini ve Alman mimari dergi ve kitaplarını da yakından takip eder. Münevver Belen, 1936 yılının son aylarında ve 1937 yılı boyunca Bursa’dadır. 1937 yılında Bursa Nafia Müdürlüğü’nde çalışır. Nafia Müdürlüğünde Mithat Gözeler ile tanışır. Bursa Halkevi 19 Şubat 1932 yılında şimdiki Mahfel’in bulunduğu yerdeki Türk Ocağı binasında açılır. Etkinliklerini bir süre burada sürdürür. Zaman içinde dokuz kol hâlinde örgütlenen Halkevi için binanın yetersiz kaldı­ğı görülür ve yeni bir bina yapma fikri oluşmaya başlar. Arkitekt Dergisi Halkevi binası ile ilgili proje yarışmasının başladığını 1937 yılı Mayıs-Haziran ayındaki 77-78. sayısında;Bursa Halkevi binasının projesi müsabakaya konulmuştur. Müddet ağustos nihayetine kadardır.” diye bildirir. Arkitekt Dergisi, 1938 Ocak sayısında: “Müsabakaya sekiz proje iştirak etmiş ve neticede jüri heyeti mimar Münevver Belen ile mimar Abidin Mortaş’ın projelerini birinci olarak seçmiştir.” ibaresi varken Bursa Halkevi yayın organı Uludağ Dergisi’nin Şubat 1942 sayısında yayınlanan “Bursa Halkevinin On Yıllık Tarihine Bir Bakış” adlı yazıda yarışmaya beş mimarın katıldığı belirtilerek şunlara yer verir: “Bunların planları Parti salonunda teşhir edilerek Parti merkezinden gönderilen jüri heyeti bunlardan ikisi üzerinde durulması ve bunların mezc ve telif edilmesi kabil görülerek tercih ve kabulüne karar verildi. Bu iki plan mimar Abidin Mortaş, mimar Bayan Münevver’in yaptığı planlardı.” Mimar Münevver Belen’in yaptığı proje üzerinden inşası iki kısma ayrılarak cephe ve batıdan oluşan birinci kısım ihale edilir. Temeli 19 Şubat 1939 tarihinde atılan ve ihale şartnamesine göre 13 Ağustos 1939 tarihinde bitirilerek teslim edilmiş olması gereken binanın birinci kısmı 15 Mayıs 1940 tarihinde biter. Halkevi bu yeni binasına ise ancak Temmuz 1940 tarihinde geçecektir. Münevver Belen, kızının belirttiğine göre 6 Şubat 1973’te İstanbul’da yaşamını yitirir.   

Behice Boran

Behice Boran

İşçilerin ablası, öğretmeni Behice Boran

(Bursa 1910 – Brüksel 1987) Sosyolog ve siyasetçi. Evlilik soyadı “Hatko”dur. İlköğrenimini Bursa’da, orta öğrenimini İstanbul’da Amerikan Kız Koleji’nde tamamladı. 1935’te yükseköğrenim yapmak üzere ABD’ye gitti, 1939’da Michigan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. Türkiye’ye döndü, bir süre lise öğretmenliği yaptıktan sonra aynı yıl Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne sosyoloji doçenti olarak atandı. 1941-1942’de Yurt ve Dünya, 1944’te Adımlar adlı dergileri çıkardı. Bu dergilerde sosyal tabakalaşma, gençlik, köylü ve işçi, toplum ve bilim, toplum ve sanat ilişkilerini işleyen yazılar yazdı. 1945’te Toplumsal Yapı Araştırmaları adlı doçentlik tezi kitap olarak yayımlandı. Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısını incelediği bu tezinde iktisadi öğelere ve sosyal tabakalaşmaya önem yükledi. 1946’da çevirmen Nevzat Hatko ile evlendi. 1948’de siyasal ve ekonomik görüşleri nedeniyle Pertev Nâili Boratav ve Niyazi Berkes’le birlikte üniversitedeki kadroları kaldırıldı. 1949’da İstanbul’a yerleşti, 1950’de Türk Barışseverler Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığına getirildi. Cemiyetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne çektiği Kore’ye asker gönderilmesine karşı çıkan telgrafı dolayısıyla bir grup arkadaşıyla birlikte tutuklandı. 15 ay hapis cezasına çarptırıldı. 1960’tan sonra Vatan gazetesinde, Yön dergisi yazarlarıyla polemiğe girişti. Osmanlı toplumunun değerlendirilmesi ve işçi sınıfına değgin değişik görüşler savundu. 1962’de Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) girdi. 1964’te partinin merkez yürütme kurulu üyesi oldu. 1965 seçimlerinde bu parti listesinden Urfa milletvekilli seçildi. 1968’de TİP genel başkanlığı görevine seçildi. Ancak “12 Mart Muhtırası”ndan sonra Anayasa Mahkemesi’nde dava açılınca, on beş parti yöneticisi ile birlikte tutuklandı, 15 yıl hapse mahkûm edildi. 1974’te çıkartılan afla serbest kaldı ve bir yıl sonra elli kişilik kurucular kurulu ile birlikte TİP’i yeniden kurdu, bir kez daha partinin genel başkanlığına seçildi. “12 Eylül” müdahalesi sonucunda, TİP öteki partilerle beraber kapatıldı. Parti yöneticileri hakkında açılan dava ile ilgili olarak bir süre gözaltına alındı, sonra yurt dışına çıktı. 1981’de yapılan “yurda dön” çağrısına uymayınca vatandaşlıktan çıkartıldı. Yurt dışında, Sovyetler Birliği yanlısı TİP ile Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP), Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) adıyla birleşmelerinde etken oldu. Brüksel’de öldü. Cenazesi önce Ankara’ya getirildi, Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde düzenlenen törenden sonra İstanbul’a götürülerek orada defnedildi.

Leman Cevad Tomsu
Leman Cevad Tomsu

Uludağ Senatoryumu Mimarı Leman Cevad Tomsu

Türkiye’nin ilk kadın mimarlarındandır. Kayseri’ye bağlı Tavlus’un köyünden Mustafa Cevad Bey’in kızı olan Leman Cevad 1913 yılında İstanbul’da doğdu. Kafesçioğulları namıyla köklü bir aileden olup Tavlus’un köy meydanının adı olan Tomsu soyadını almıştır. Leman Cevad, İlk ve ortaöğrenimini Erenköy Kız Lisesinde tamamladı. Leman Hanım, 1930 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’ne yazıldı. Beş yıllık öğrenim süresince çalışkanlığı ve mimariye olan yatkınlığı ile arkadaşları arasında ön plana çıkan Leman Tomsu, 1935 yılında yüksek mimarlık diploması alarak mezun oldu. İstanbul Belediyesi İmar Müdürlüğünde şehircilik uzmanı Martin Wagner in yanında çalışmaya başladı. Leman Tomsu, 1941 yılında daha sonra aynı zamanda kitap olarak da yayınlanan “Bursa Evleri” konulu teziyle doçent unvanını aldı. İstanbul Teknik Üniversitesinde görevli bulunduğu sırada, 1950 yılında İsviçre, Almanya, İsveç, Fransa ve İtalya’nın bazı şehirlerinde savaş sonrası gelişmiş mimarlık ve şehirleşme sorunları üzerine etütler yaptı. 1958 yılında İngiltere’de iskân hukuku üzerine incelemelerde bulundu. Meskenler adlı bir kitabı da yayınlanmış olan Leman Tomsu, projeleriyle 5 birincilik, 1 ikincilik, 2 üçüncülük ve 6 mansiyon kazanmıştır. Köy Enstitüsü Proje Yarışmaları’nın ikisinde Emin Onat’la birincilik ödülü aldı. Önemli proje ve yarışmalarda jüri üyelikleri de yapan Prof. Dr. Leman Tomsu 1975 yılında emekliye ayrılmış ve 29 Nisan 1988’de yaşamını yitirmiştir. Anıtkabir’in de mimarı olan Türk Mimar Emin Onat’la ortak eserleri: Bursa Vali Konağı (1945-1946), Bursa Uludağ Sanatoryumu (1946), Çifteler, Kepirtepe Köy Enstitüleri (1941-1942)

Müzeyyen Senar
Müzeyyen Senar

“Cumhuriyetin Divası” Müzeyyen Senar

Türk sanat müziğinin ünlü sesi Müzeyyen Senar, 1919 yılında Bursa’da dünyaya geldi. Müzik eğitimine Anadolu Musiki Cemiyetinde, kemençe üstadı Kemal Niyazi Seyhun Bey ve Udi Hayriye Hanım gözetiminde başladı. Hayranlık uyandıran bir sese sahip olan bu yetenekli kız çocuğunun ünü yayıldıkça, hafız Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Lem’i Atlı, Mustafa Nafiz Irmak gibi devrin önemli üstatları da ona dersler verdiler, zamanın sevilen şarkılarının yanı sıra, kendi bestelerini de öğretip söylemesine yardımcı oldular.

Müzeyyen Senar’ın yeteneği, Cumhuriyet’in kurucusu ve Türk sanat müziğinin büyük hayranı Atatürk’ün de ilgisini çekti ve sanatçı birçok kez onun huzurunda, özel meclislerinde şarkı okudu. Müzeyyen Senar, 1938 yılında Ankara Radyosu’nun ilk yayınlarına katıldı ve 1941 yılına dek radyo aracılığıyla dinleyicileri ile buluşmayı sürdürdü. Türkiye’nin ünlü gazinolarında yaptığı başarılı sahne programları ve plak çalışmalarıyla Türk müziğine yeni bir soluk getiren Müzeyyen Senar, son sahne konserlerini 1983 yılında İstanbul Bebek Gazinosu’nda verdi. Bu tarihten sonra yalnızca ender anlarda, müzikli özel toplantılarda şarkı söyledi. İlerlemiş yaşına karşın Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfınca düzenlenen festivallere ve çeşitli radyo – televizyon programlarına konuk sanatçı olarak katılmakta olan Senar’a, 1998’de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından “Devlet Sanatçısı” sanı verildi.

Nevin Pere
Nevin Pere

Bursalı Soprano Nevin Pere (Güriş)

Devlet Operasının genç ve güzel sopranosu Nevin Pere, 1935 yılında Bursa’da dünyaya geldi. Bursa’da öğrenim hayatına başladığı seneler müziğe karşı büyük bir istek duydu… Bursa Necatibey Kız Enstitüsü’nde başladığı orta öğrenimini İzmir Kız Enstitüsü’nü bitirdi. Nevin Pere, 1950 yılında daha on beş yaşındayken bir yarışmaya katıldı. O zamanların ünlü mecmuası “Radyo Alemi”nin alaturka dalında açtığı yarışmada “Çeşmi Siyah”ı okuyarak birinci seçildi. Yarışmanın jürisinde Safiye Ayla ile Necdet Yazar vardır…

Yarışmada birinci olduğu için kendisine altın saat hediye edilir. Bu sevinçli olaydan iki gün sonra henüz on beş yaşında evlenir. Pere’nin bu ilk evliliği on bir ay sürer. Nevin Pere, boşandığı ilk eşiyle daha sonra yeniden evlenir. Pere’nin ikinci evliliği de iki yıl sürer.

Nevin Pere, kararını vermiştir: Meslek olarak Opera’yı seçecektir. Bu kararı vermesinde ikinci bir neden daha vardı. 1956 yılında deniz yolu ile Avrupa’ya turistik bir geziye çıkmıştır. Bindiği gemi, Napoli’de demirli bulunduğu sırada, güzel bir yaz gecesi, Nevin Pere, güvertede toplananların ısrarı üzerine Napoliten birkaç parça söylemiştir. Roma Konservatuvarı müdürü, o sırada genç kızın sesini duymuş, Pere’nin konservatuvara girip sesini geliştirmesini tavsiye etmiştir. Nevin Pere, bu tavsiyeye uyar ve İstanbul Konservatuvarına girer. O sıralarda Şehir Korosunda da şarkı söylemeye başlamıştır. 1958-59 sezonunda Ankara Devlet Operası sınavına giren Pere, sınavı kazanır. Ankara Devlet Operasına solist soprano olarak atanır. İstanbul’dan sonra Ankara’da, sanatını ve sesini gösterebileceği bir çevreye kavuşmuştu artık. Bir opera sanatçısı için Ankara Devlet Operası, ideal bir yerdi. Yirmili yaşlarda ve iki çocuk annesi genç bir dul olan Pere, Ankara Devlet Konservatuvarı Şan Bölümü’ne girdikten kısa bir süre sonra ilk başrolünü “Manon Lescaut” adlı eserde oynar. Pere, Viyana’da şan resitalleri ve Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde konserler verir. Bulgaristan’da kazandığı başarı dolayısıyla “Altın Sanat Defteri”ni imzalayan ilk Türk sanatçısı olur. 1958-59 sezonunda Ankara Operasında De Falla’nın Ateş Dansı balesine gidenler, koreografiden çok, içli ve nefis bir İspanyol şarkısını sevdiler ve onu doyasıya alkışladılar. Bu sesin sahibini tanımıyorlar, adını ilk defa program dergisinde okuyorlardı. Sesin sahibi Nevin Pere idi…

Nur Sürer
Nur Sürer

Nur Sürer

1954 Bursa doğumlu. Arnavutluk’tan Orhangazi’ye (Bursa) göç eden bir ailenin kızı. Sinema sanatçısı. Bursa Balabanbey İlkokulu’nu ardından Çelebi Mehmet Lisesi’nin orta bölümünü bitirdi. Lise eğitimini Bursa Kız Lisesi’nde tamamladı. İsviçre’de çalışan babasının yanında beş yıl kaldıktan sonra 1976’da Türkiye’ye döndü. Bir süre manken ve fotomodel olarak çalıştı. 1979’da Erden Kıral’ın yönettiği Bereketli Topraklar Üstünde adlı filmle sinemaya geçti. İlk evliliğini 1981 yılında Bülent Kayabaş ile yaptı. Daha sonra 16 Haziran Hareketi adlı silahlı sol örgütün lideri olduğu gerekçesiyle müebbet hapse mahkûm edilen Sarp Kuray ile evlendi. Kadın Cinayetleri başta olmak üzere hem kadın sorunu hem de diğer toplumsal sorunlara karşı duyarlı tavrıyla tanınan sanatçı, 1982’de Sinan Çetin’in yönettiği Bir Günün Hikâyesi adlı filmdeki rolüyle Antalya Film Festivalinde “Altın Portakal En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü aldı. 1989’da Uçurtmayı Vurmasınlar filmindeki başarılı kompozisyonu nedeniyle bir kez daha “Altın Portakal”a layık bulundu. Bunların yanında Dul Bir Kadın, Derman, Ayna ve Yılanların Öcü adlı filmlerde oynayarak ününü pekiştirdi. Türk sinemasının aranılan kadın oyuncuları arasına girdi. 38. Antalya Film Festivali’nde, En Başarılı Yardımcı Kadın Oyuncu ödülüne değer bulundu (2001). Bugüne değin kırktan fazla filmde ve televizyon dizilerinde oynadı. İlk uluslararası çalışması 1984 yılındaki Ayna adlı film oldu. Bu filmi 1991 yılında “En İyi Yabancı Film” dalında Oskar kazanan Umuda Yolculuk (1990)’u, Dunkle Schatten der Angst (1993) ve Yara (1998) izledi. 2007’de İstanbul’da gerçekleşen 1 Mayıs kutlamalarına katılan sanatçı, polis tarafından gözaltına alındıktan bir gün sonra serbest bırakıldı.

Ayşe ve Ece Ege
Ayşe ve Ece Ege

Ayşe Ve Ece Ege kardeşler

Bursa’da doğan Ayşe ve Ece Ege’nin babası işadamı, annesi ev kadınıydı. Ayşe Ege, Boğaziçi Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Bölümü’nü bitirdi. Ece Ege ise ortaokul ve lisede kendi kendine mücevher dizaynı yaparken daha sonra Jemoloji eğitimi almaya karar verdi. Ancak, gitmek istediği okul Amerika’da olduğu için ailesi bu okula gitmesine pek sıcak bakmadı. Liseden sonra Paris’te moda eğitimi aldı. Ece Ege, Paris’te okulu bitirince “moda müessesesi yaratma” hayalini hayata geçirmek için Türkiye’ye dönmedi. Bir arkadaşıyla yalnızca gömlek tasarımları içeren bir koleksiyon hazırlayarak ilk işine başladı. Bu iki arkadaş, ilk koleksiyonlarıyla büyük bir başarıya ulaştılar. Bundan sonra Ayşe Ege’nin de ikiliye katılmasıyla Dice Kayek markası ortaya çıktı. İlk koleksiyonlarını 1992’de hazırlayan Ayşe ve Ece Ege, 1994’te Paris’te kurdukları tasarım şirketinde Dice Kayek markasını dünya moda literatürüne soktular. İki kardeş için dönüm noktası ise Paris’teki ünlü PAP Fuarı oldu. Hiç kimsenin duymadığı bir marka oldukları için koleksiyonlarını fuar alanının en ücra köşesinde sergilemek zorunda kalan Ayşe ve Ece Ege’yi dünyanın en büyük mağaza zincirleri ve en prestijli butikleri o fuarda keşfetti. Ardından defileler başladı ve Dice Kayek dünyanın sayılı markalarından biri hâline geldi.

2003’te Bobigny Tiyatrosu’nda Gertrude Stein’ın bir oyununun kostümlerini yaptılar. Aynı yıl Fransa’da moda alanında Femme en Or (Altın Kadın) ödülüne layık görüldüler. Türkiye’de, Türk markalarının yurt dışında tanınmasını hedefleyen DTM’nin projesi Turquality programına kabul edildiler. 2004’te Prime filmi için Uma Thurman’ın kostümlerini hazırladılar. Japonya’nın en büyük trading firmalarından biri olan Mitsui and Co ile danışmanlık ve dağıtım anlaşması yaptılar. Aralık 2010’da Fransa meclis binasında düzenlenen törenle Fransa Avrupa Akdeniz Derneği’nin, En Başarılı Kadın (France Euro Méditerranée) ödülünü alan kardeşlerden Ece, “Şimdi gözlerimi kapattığım zaman güzel şeyler yaptım, yararlı oldum, başkalarına örnek oldum, birilerine bir şeyler öğrettim, o da bunun sayesinde bir şey oldu, demek çok büyük bir mutluluk ve huzur veriyor insana. Yiyip içip ondan sonra öbür tarafa gitmek için yeryüzünde bulunmuyoruz.” sözleriyle başarılarından duydukları mutluluklarını dile getiriyor. Ayşe ve Ege Ece kardeşler çalışmalarını Paris’te sürdürmektedirler.

Arzu Kaprol
Arzu Kaprol

Arzu Kaprol

1972 yılında Bursa’da doğdu. 1992’de Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Moda Konfeksiyon Bölümü’nü bitirdikten sonra 1994’te Paris American Academyde Perfectionnement programını tamamladı. Aldığı birçok ödül ve özellikle prestijli Beymen Ödülü ile moda dünyasında adını duyuran Kaprol, kendi ismini taşıyan markasını tanıttı. Çeşitli bankalar ve Formula 1 gibi kurum ve özel organizasyonlar için teknoloji ve uygulama projeleri gerçekleştirdi. 1995’te kendi tasarım stüdyosu Artolia’yı açtı. 1998’de ise kendi koleksiyonunu ilk defa olarak bir uluslararası fuarda, CPD Düsseldorf Moda Fuarı’nda sergiledi. Arzu Kaprol, kendi adını taşıyan markasının yanı sıra 2002 yılından beri Ay Marka Mağazacılık bünyesinde Network ve Que’nun Kadın koleksiyonlarının tasarımcılığını yapmaktadır.

Yaşamı değiştiren kadınlara saygı duruşu
Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu