Yaşamın içinden bir “ses”
Her ilkbaharda şahit olduğuz ve olmaya devam edeceğiniz, ancak hayatın hızından pek fark etmediğimiz bir doğa olayından, doğanın sesinden bahsetmek istiyorum. Elbette ki sesin ne olduğu konusunda yanılmış olabiliriz ama bir ses geldiği aşikar…
Susanna Tamaro, yaşamla ilgili şunları söylüyor: “Ne çok sağır insan, ne çok kör insan yaşıyor çevremizde. Ne çok insan yaşamak yerine rol yapıyor? Bunun en çok kendilerine dokunduğunu göre göre neden böyle yapıyorlar? Çünkü belki de yaşamın doluluğu kabul etme, bunun kaynağı olan esrarı kabul etmekten geçiyordur. Korku bilgisizlikten doğar: Yön duygusu konusundaki bilgisizlik seçilecek yön konusunda da bilgisizlik yaratır.
Yontucular, alçıları bir topuzla vurarak kırarlar. Uyuyan insanların karşısında da aynı şeyi yapmak, elleri çırpmak ve bağırmak gerekir: ‘Uyanın. Yaşam burada, şu anda ve senin. Kaçırma da yakala.’” *
Birden bir ses duyarsınız. Sonra bir ses daha duyarsınız. Bir ses daha. Dikkat edince çam ağaçlarından geldiği fark edersiniz. Bakarsınız. Ağacın dalında bir kuş vardır. Önce, sesleri kuşun çıkardığını sanırsınız. Ses farklı bir sestir. Beyniniz size yardımcı olmaya çalışır. Hafızanızdaki ses dosyalarını açar. Bir papağanın çekirdek yerken çıkardığı sese benzetirsiniz duyduğunuz sesi. Çok da anlam veremezsiniz. Çam ağacında papağanın ne işi olabilir. Hem sizin çam ağacının dalında gördüğünüz bir papağan değil, küçük bir sığırcık kuşudur. Kuşu ürkütmemek için, yavaşça yürürsünüz. Sesi duymaya devam edersiniz. Sesin küçük sığırcık kuşundan gelmediğine artık ikna olursunuz. Kuş aynı daldadır. Ancak sesler hep farklı farklı yerlerden gelmektedir. “Çıt, çıt,” sesleri bir sağdan, bir soldan, bir üstten gelmeye devam eder. Kimi zaman da birkaç yerden aynı zamanda gelir. Uzun uzun bakarsınız. Bir anlam vermeye çalışırsınız. Nereden geliyor bu sesler diye. Gözünün önündeki mucizeyi görmek istemez ya insan, aynen öyle göremezsiniz. Sonra bir şey fark edersiniz. Bir çam kozalağı. Yarı yeşil, hamlığını üzerinde atmaya çalışır. Uzun süren kıştan sonra bahara merhaba demek için, üstünden geçen turnalara, leyleklere merhaba demek için “çıt, çıt” diye ses çıkarmaya başlar. Bahar gelince doğa uyanıyor, her şey bir başka renkleniyor. İnsanların içindeki enerji olumluya dönüyor. Bahar yağmurları bereketiyle tüm toprak anayı yıkıyor, rüzgârlar saçlarını tarıyor, güneş tenini güzelleştiriyor. Ben de size çok da fark etmediğimiz çam kozalaklarının sesini duyurmak istedim. Baharın hepimize bereketiyle bolluk getirmesi dileğiyle…
* Susanna Tamaro. Sevgili Mathilda, İnsanın Yürümesini Dört Gözle Beklerken. Gendaş Yayınları, İstanbul 1999, 17. Baskı, s.151.