Zamana tutunan sesler

 

Radyo, Engin Çakır
Radyo, Engin Çakır

Geniş bir hayal gücünün mucizesi radyolar… İlk icadından bu yana görüntüsü ve kullanım şekilleri değişse de zamana meydan okuyan, teknolojinin elinden tutarak günümüze kadar getirdiği bir kültür… O halde “sıradaki metin, geçen yıllara rağmen radyo dinlemekten vazgeçmeyen tüm radyo sevenler için gelsin…”

Kısalı uzunlu dalgalar, cızırtılı frekanslar, her saat başı verilen “ajans” anonsları, yurttan sesler koroları, dillere dolanan tanıtım “jingle”ları, dinleyerek “izlenebilen” radyo tiyatroları, sıradaki parçayı tüm sevenlere armağan eden sıcakkanlı “DJ”ler, mahalleden Hale, Lale, Jale ve bütün mahalleye gönderilen şarkılar… Hayatımıza radyolarla birlikte giren tüm bu kavramlar, zamana uyup artık farklı şekillerde karşımıza çıksa da, radyo kültürünün oluşumundan ve gelişiminden akılda kalanlar…

Heinrich Hertz
Heinrich Hertz

Şimdi her şeyi internet üzerinden yaptığımız gibi radyo dinleme konusunda da yine internete bağlanıyoruz. O eski radyolar yok artık. Birçoğu ardında bıraktığı yılların ya da bir aile büyüğünden kalmış olması hatırına tavan aralarında saklanıyor. Bir kısmı antika dükkânlarının baş köşesinde duruyor. Sanki yanına gitseniz, düğmesini çevirseniz yapıldığı yıllardan kalan haberleri dinleyebilecek, o eski şarkıları duyabilecekmişsiniz gibi bir his veriyor duruşları. Hani şu açtıktan sonra ses duymak için lambasının ısınması beklenen radyolar… Duyulan ilk cızırtı ile birlikte frekans ayarı düğmesi çevrilmeye başlanır; ses netleşinceye kadar düğmenin idare ettiği renkli çubuk, radyonun ön panelinde yazan şehir ya da frekans isimleri üzerinde gezinirdi. Bazen çocuk aklına has bir masumiyetle radyodan gelen seslerin sahiplerini bulmak, o küçücük kutuda insanların nasıl durabildiğini anlamak için kurcalandı, parçalara ayrıldı; bazen aşk acısı çekenlerin can dostu oldu radyolar…

Marconi
Marconi

Her yaştan insanın televizyonun icadına kadar en büyük eğlencesiydi. Kadınların meşhur “arkası yarın” kuşakları bu radyolardan dinlenirdi. Seslendirme sanatına altın çağını yaşatan radyoların meşhur arkası yarınlarında her bölüm en heyecanlı yerinde biter, bir sonraki gün kaldığı yerden aynı heyecanla devam ederdi. Her türlü teknolojik gelişime rağmen, zaman zaman o eski tadı vermemesinden şikayet edilse de; radyo dinlemek her zaman “moda” oldu ve öyle kaldı. Radyolar, birçok filmde konu edilen bir mesleğe ilham kaynağı olmasının yanı sıra sadece duydukları seslerle bambaşka dünyalar yaratabilen ve radyo ile bu yeteneklerini daha da çok geliştiren hayalperestlerin de vazgeçilmezi oldu. Evde, işyerinde, sokakta, yolda, okulda… Radyoların her yerde ve herhangi bir iş yaparken insana eşlik edebiliyor olma özelliği, tercih edilirliğini de arttırdı. Çoğalan radyo kanalları ile başlayan rekabet sonucu geliştirilen programlar ve içeriklerle daha da zenginleşti. Yıllar önce haberleşmeyi sağlamak amacıyla yola çıkılan bir çalışma insanların vazgeçilmez bir eğlencesi haline geldi. Za

Nicola Tesla
Nicola Tesla

Radyonun mucidinin kim olduğu konusu hala tartışmaları da beraberinde getiriyor. Böyle bir icadın çok fazla talibi olmakla birlikte temeli telsizin ve telgrafın icadına dayanıyor. Elektromanyetik dalgaların uzayda ışık hızı ile yayılabileceğini teorik olarak ilk ortaya atan J.C. Maxwell’in ardından bu konuda ilk deneyi 1886 – 1888 yılları arasında Alman fizikçi H.Hertz yaptı. Hertz, 75 megahertzlik yüksek frekans elde etmeyi başardığı iki levhaya yakın bir yerde, bir metal halkanın iki ucunun birbirine yaklaştığı dar hava boşluğunda, karanlıktaki kıvılcım atlamalarını görerek, elektrik enerjisinin elektromanyetik dalgalarla uzaydan yayınlanabileceği keşfetmiş oldu. İtalyan fizikçi Marconi ise 1890 yılında O. Lodge tarafından başlatılan çalışmalarını mors cihazına çevirerek ilk kez 1896 yılında telsiz yayını yapmayı başardı. İlk yayın bir mil mesafede gerçekleşirken 1901 yılında yapılan yayında bu uzaklık 200 mile ulaştı. Marconi’nin bu başarısı çok sayıda insan tarafından duyuldu. Attığı bu büyük ticari adımla geniş bir kitle tarafından “radyoyu icat eden adam” kabul edildi. Ancak birçok insana göre bu fikir aslında kablosuz telgrafın babası olarak anılan Nikola Tesla’ya aitti. Kablosuz iletişimi, yani radyo dalgalarının patentini alabilmek için başvuruda da bulunan Tesla’nın, 1895 ve 1899 yılları arasında, birbirine uzak noktalardan kablosuz olarak sinyal alıp verebildiğini de iddia ettiği ama bunu kanıtlayacak bağımsız bir kurumun şahitliği olmadığı için konunun askıda kaldığı biliniyor.

Radyo, Engin Çakır
Engin Çakır

Radyonun ülkemize gelişi ise 1927 yılında oldu. İstanbul’da kurulan radyo stüdyosunda 1933 yılında bir futbol karşılaşması canlı olarak verildi. 1936 yılından itibaren ise radyo devlet eliyle yürütülmeye başlanarak zamanla tüm Türkiye’de yaygınlaştı. İnsanlar kısa süre içinde, hayatlarına giren bu sihirli kutuyu benimsediler. Sessiz olunurdu büyükler ajansları dinlerken, çocuklara yönelik, TRT FM’de ucunda küçük hediyelerin olduğu bilgi yarışmaları yapılırdı. 90’lı yıllarda ortaya çıkan özel radyo furyası ile “istek parça” çılgınlığı da başladı. Ardı ardına çıkan şarkılar arasında dilekler tutulur; sürekli şarkıyı bölen DJ’lere kızılırdı. Çünkü bir yandan şimdi adı bile anılmayan kasetlere kayıtlar yapılırdı ve araya giren konuşmalar kaydı bozardı. Ne de olsa o kaset tamamen romantik parçalardan oluşacak, belki başına ya da sonuna kaydı yapanın sesi eklenecek ve sevgiliye hediye edilecekti. Yüzü hiç görülmediği halde çok sevilen, aileden biri gibi görülen radyo programcıları sayesinde kendini yalnız hissetmezdi insanlar. Her yaşa, her kesime hitap eden programlar ayrıydı. Hayatımıza radyolar aracılığıyla, yıllar sonra televizyonlarda hatta sinema perdesinde bile karşımıza çıkan birçok kişi girdi. Ses sanatçılarının albümleri çıkınca soluğu dönemin en çok dinlenen radyo programında alır; tanıtımını bu şekilde yapmayı tercih ederdi. Bu alışkanlığın çok yaygın ve eskisi kadar etkili olmasa da hala devam ettiği söylenebilir. Canlı yayına çıkmak için defalarca program arasında verilen telefon numaraları çevrilir; onlarca denemeden sonra meşgul olan telefonlar nihayet çalmaya başlar ve canlı yayına bağlanılırdı. Hatta şarkı istemek, sevdiklerimize tanıdıklara selam göndermek için radyonun yine canlı yayında verilen açık adreslerine mektuplar yazılırdı. Bunun için çiçekli böcekli, olabildiğince renkli zarflar seçilerek, okuyacak olan kişinin dikkatini çekmek hedeflenirdi.

Radyo

Şimdi, eskiden ulaşılamaz görülen ünlü insanlarla sanal alemde sohbet eder hale geldiğimiz gibi, internet üzerinden canlı yayınlara ulaşıp bir tweet atarak istediğimiz mesajı istediğimiz bir radyo programına anında iletebiliyoruz. Teknoloji kimine göre bu işin samimiyetini biraz yitirmesine sebep olsa da, radyolara kolay ulaşılabiliyor olmak çok eskilerden gelen bir adetin sona ermesini engelledi. Murathan Mungan’ın da dediği gibi: “Radyo, televizyon gibi bakışmaya engel değildi. Radyo dinlerken çoğu kez göz göze gelir, bakışırdı insanlar; yalnızca radyodan değil, birbirlerinin gözlerinden de dinlerlerdi söylenenleri…”

Yazı: Ferhan Petek

Radyo

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu