Zamanı okuyan adam – Ahmet Hamdi Tanpınar
61 senelik yaşamına zaman ile iç içe geçmiş onlarca mısrayı sığdırmış bir üstattı Ahmet Hamdi Tanpınar. Edebiyatla bağları tüm yaşamını şekillendirdi. Türk romanına, öyküsüne ve şiirine derin izler bıraktı. “Ne içindeydi zamanın, ne de büsbütün dışında…” “Bu hülya adamının” geçmişe ve geleceğe o kadar çok mektubu vardı ki, zaman bile onu nereye koyacağını bilemedi!
Tanpınar için şiir, hayatının en büyük ihtirasıydı fakat asıl yeteneği şiir estetiğine göre yazdığı diğer eserlerinde görüldü. İlk şiiri 1920’de yayımlandı. Geniş okuyucu kitlesi ise onu lise kitaplarına ve antolojilere giren “Bursa’da Zaman” şiiri ile tanıdı. Bu şiirin Bursa ile bağları da büyük oldu. Çünkü buram buram Bursa vardı şiirde. Tarihi ve doğal güzellikleriyle sere serpe bir Bursa okuyorduk şiirde.
Gençlik yıllarında Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in önce öğrencisi sonra da dostu olmuştu, Batı edebiyatından Paul Valéry ile Marcel Proust’u kendisine üstat olarak seçmişti. Edebiyatta güzellik ve mükemmeliyete ön planda yer veren bu yazarlara göre edebiyat, tıpkı resim ve musiki gibi “güzel sanat”tı. Onlardan farkı, boya ve ses yerine, insanı ve hayatı anlatmada bu iki vasıtadan çok daha zengin olan “dili” kullanmasıydı.
Tanpınar altmış kadar şiirinden ancak otuz yedisi ile, tek şiir kitabını ölümüne yakın çıkardı: Şiirler (1961; Bütün Şiirleri adıyla genişletilmiş olarak 1976). Şiirlerinde bir imaj ve müzik kaygısı taşıyordu, hikâye ve romanlarında da, başta “zaman” teması olmak üzere, psikolojik anları, bilinçaltını aradığı ve yansıttığı görüldü. Onun için zaman birçok şeyden “öte” bir kavramdı.
A.Hamdi Tanpınar 23 Haziran 1901’de İstanbul’da doğdu. Siirt rüşdiyelerinde, Vefa, Kerkük ve Antalya sultanilerinde öğrenim gördü. Baytar mektebini bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden 1923 yılında mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara liseleriyle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı, aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi (1932 – 1939). 1939 yılında İstanbul Üniversitesi’ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı. Maraş Milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulundu. Bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptıktan ve Güzel Sanatlar Akademisinde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne yeniden döndü. Hayatı boyunca sağlığından şikâyetçi olan Tanpınar, 23 Ocak 1962 günü geçirdiği kalp krizi ile Haseki Hastanesi’ne kaldırıldı. Ertesi sabah, ikinci bir krizle hayata veda etti. Namazı Süleymaniye Camii’nde kılınan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın cenazesi Rumeli Hisarı Kabristanı’nda, hocası ve dostu Yahya Kemal’in yanı başına defnedildi. Mezartaşı üzerinde çok bilinen şiirinin iki mısrası yazıldı: “Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında”.
ESERLERİ
Romanlar / Huzur (1949), Saatleri Ayarlama Enstitüsü (1962), Sahnenin Dışındakiler (1973), Mahur Beste (1975), Aydaki Kadın (1986), Ayna (1950)
Şiirler / Şiirler (1961) Zamanı okuyan adam – Ahmet Hamdi Tanpınar Zamanı okuyan adam – Ahmet Hamdi Tanpınar
Denemeler / Beş Şehir (1946), Yahya Kemal (1962), Edebiyat Üzerine Makaleler (1969) (ölümünden sonra derlenmiştir), Yaşadığım Gibi (1970) (ölümünden sonra derlenmiştir)
İnceleme / XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (1949, 1966, 1967)
Hikâyeler / Abdullah Efendinin Rüyaları (1943), Yaz Yağmuru (1955), Hikâyeler (yazarın ölümünden sonra derlenmiş olan bu kitap, iki kitabındaki hikâyelerin yanı sıra daha önce kitaplaşmamış hikâyeleri de içerir)
Hazırlayan: Engin Çakır
Ne içindeyim zamanın
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
Bursa’da Zaman
Bursa’da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakıyan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar…
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüya da n arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilâhisi.
Bir zafer müjdesi burda her isim:
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
Muradiye, sabrın acı meyvası,
Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahçeler,
Şanlı hikâyesi binlerce erin
Sesi nabzım olmuş hengâmelerin
Nakleder yâdını gelen geçene.
Bu hayalde uyur Bursa her gece,
Her şafak onunla uyanır, güler
Gümüş aydınlıkta serviler, güller
Serin hülyasıyla çeşmelerinin.
Başındayım sanki bir mucizenin,
Su sesi ve kanat şakırtısından
Billûr bir âvize Bursa’da zaman.
Yeşil türbesini gezdik dün akşam,
Duyduk bir musiki gibi zamandan
Çinilere sinmiş Kur’an sesini.
Fetih günlerinin saf neşesini
Aydınlanmış buldum tebessümünle.
İsterdim bu eski yerde seninle
Başbaşa uyumak son uykumuzu,
Bu hayal içinde… Ve ufkumuzu
Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
Havayı dolduran uhrevî âhenk.
Bir ilâh uykusu olur elbette
Ölüm bu tılsımlı ebediyette,
Belki de rüyâsı büyük cetlerin,
Beyaz bahçesinde su seslerinin.