129
zihninize kazınmalı. Ertesi gün onu
bir çay bahçesinde karşı masada
otururken bulmalı, yıllar önce görmüş
olabileceğinizden şüphelenmelisiniz.
Veya kaldırımın kenarında durup, az
önce yanından geçtiğiniz, boncuklu
takılar satan şu ihtiyar adamı bir
süre seyretmelisiniz. Hava çoktan
kararmıştır. Yine de endişe etmeyin.
Zaten o da henüz Heykel’de olduğuna
ve bir şeyler satabilme umudunu
taşıdığına göre henüz akşamdır ve
eve gitmek için çok geç değildir. Hala
çalışmakta olan taksi dolmuşların
ışıklı tabelaları
hayatın devam ettiğini
gösterir. Gecenin erken
saatlerinde Setbaşı ışıklı,
gürültülüdür. Köprüye doğru iyice
daralan kaldırımda insanlar birbirlerinin
ayaklarına basarak yürür. Kısacası,
şehir size saati tam olarak söylemez,
sadece sezdirir. Eğer ille öğrenmek
istiyorsanız kolunuzu ceketinizin
yeninden hızla çıkarıp sert bir edayla
saatinize bakıp öğrenebilirsiniz elbette.
Fakat saatin ne kadar geç olduğunu
görüp üzüleceğinize şüphe yoktur.
Genç adam da yürürken zamanı,
saati unuttuğu nispette bu şehri ve
insanları sevdiğini, onun bir parçası
olabildiğini hissediyordu. Biliyordu ki
hem insanları hem de şehirleri sevmek
için saati unutmak, ona uzun zaman hiç
bakmamak gerekiyordu.