32
Sahnedeki Zeki Müren
Dünya onun için ışıltılı, spotlar altında
terlenen, bol alkışlı bir sahneydi.
Bu yüzden hem sahnede hem gün
ışığında sürekli rolünü oynuyordu.
Gerçek Zeki Müren hangisiydi,
bilinmiyordu. Ama o hep “kendisi”
oldu, şarkı söylerken de film çevirirken
de. Epilasyonlu, korseli, cımbızlı ve
rujlu Zeki Müren dünyasını Altın Plak
ile ve bitmek tükenmek bilmeyen
alkışlarla dolu Zeki Müren dünyası ile
birleştirebilmesi bile başlı başına bir
olaydı. O kendisini seyredenler için
bir “Zeki Müren” yaratmıştı. Seyirci
de sadakat ile boyun eğmişti buna. O
ünlendikçe dünya etrafında dönüyor ve
değişiyordu. Zeki Müren çelişkili ruh
hallerinin de karşılığıydı; yalnızdı, neşeli
ve coşkulu, bazen de kederli... Hiç
kimseye benzemiyordu. Spot ışıkların
altında, neonlarla çevrili bir dünyada
aykırılıklar da onda temsil ediliyordu,
saygı da... Geçmişe de geleceğe de
selam ediyordu. Zamana da ayak
uyduruyordu.
İlkleri ve ilkeleri, inişleri çıkışları, özel
yaşamı ve ruhunda kopan fırtınalarıyla
sahiden de “müstesna” bir kişilikti.
Ülkenin her köşesinde cinselliği ile
ilgili pek çok şey kulaklara fısıldansa
da ortak bir sözbirliği edilmişçesine
bu yanı gündeme getirilmiyordu.
Kim bilir, bize sunduğu saygısını
böyle ödüyorduk belki de. Hayatınıza
erkekler girdi mi sorusuna “evet,
platonik olarak tabi ki. Ben bütün
güzellikleri severim. Kuşun da, kadının
da erkeğin de...” diye yanıt verebilen
Zeki Müren, milyonların sevgisini
kazanmıştı. Zarifliği, zarafeti ve
saygınlığı onu yücelttikçe yüceltiyordu
ama o alçakgönüllü ile oracıktaydı.
Her zaman yenilikler peşindeydi.
Kendisini dinlemeye gelenlere daha
yakın olmak ama hakim durumunu da
koruyabilmek için, seyirciler arasına
uzanan “T” şeklindeki sahne yapısını
düşünüp yaratmıştı. Sahnedeyken
kadınların sutyen ve külot, erkeklerin
ise gül yağmuruna tuttuğu ilk ve tek
sanatçıydı.
Yalnız bir “yaşam”
Nükteli konuşan, gerektiğinde argoyu
da kullanan, lafını hiç esirgemeyen,
tabir yerinde ise “bülbül gibi şakıyan”,
arabeskten klasik musikiye kadar
her tür müziği okuyan, bazen vefalı,
bazen kıskanç, bazen nazik, bazen
narin, çoğu zaman da “baskın” olan,
hem papyon takıp hem etek giyen,
hem tıraş olup hem ruj süren, hem
salıncaktan hem podyumdan inen
ama kalabalıkların arasında kendini
“yalnız” hisseden bir Zeki Müren vardı.
“Kimsesizlerin kimsesiziyim, yalnızım”
diye boşuna dememişti ya...
dosya