32
1648’de Şam yolculuğu esnasında
İznik'e uğrayan Evliya Çelebi şöyle
der: "Burada insanı hayretler içerisinde
bırakan bukalemun (çok renkli) nakışlı
öyle çiniler işlenir ki, tarifinden dil
acizdir." İznik’i İznik yapan yegane şeyi
anlatırken dil gerçekten de acizdir...
Büyük Selçukluların ve Anadolu
Selçuklularının çiniyi mimari
süslemelerde sıkca kullanmış olduğunu
sanıyorum ki anlatmaya gerek yok.
Çünkü bugüne miras bıraktıkları tüm
eserlerde çinilerin izlerini görmek
mümkün... Selçuklu seramikleri ve
çinileri 11-13. yüzyıllar arasında;
kobalt mavi, mangan, mor ve turkuaz
renkler ağırlıklıydı. Eserlerde av
sahneleri, hayvan ve insan figürleri,
bitkisel motiflerle görsel bir zenginlik
üretilmişti. Mimarinin gelişimiyle
çini sanatı, Anadolu’da Selçuklular
döneminde sarayları, hamamları
zengin renk ve motifleriyle de duvarları
süslemişti. Anadolu Selçuklu Devleti'nin
dağılmasından sonra bayrağı devralan
Osmanlı Devleti de çini sanatı için yeni
bir dönem demekti.
Çiniciliğin İznik’teki tarihsel sürecinde
ise, Bizans dönemi altı çizilmesi
gereken bir dönemdi. 9-15. yüzyıllar
arasında; tek renk, renkli akıtma, astar
boyama ve astar kazıma (sigrafito) gibi
teknikler uygulandı. Kırmızı hamurlu,
beyaz kil astarlı, zeytin yeşili ve sarı sırlı
seramiklerdi. Erken dönem Osmanlı
İznik çinileri (Beylikler dönemi) ise 14.
yüzyıl ortasından 15. yüzyıl sonuna
kadar, kırmızı hamurla şekillendirilen
kaplar üzerlerine beyaz killi bir astar
kaplandıktan sonra kobalt mavisi,
turkuaz, mor ya da kahve tonlarındaki
renklerle stilize çicekler ve geometrik
motiflerle bezendi.
İznik Osmanlı İmparatorluğu’nun gelişip
büyümesiyle beraber en önemli çini
tarihi değer