49
Günde sadece iki saat uyuyan;
cisimlere, insanlara ve tüm
dünyaya “deli” gözüyle bakarak,
“Bir deliyle aramdaki tek fark,
benim deli olmamamdır”
diyecek kadar özgüven sahibi;
bıyıkları için “dehamın antenleri”
diyecek kadar uçuk bir dahi…
“Koridoru yürüdüm kapıyı çaldım.
Kral dairesinin kapısı vardı ve
kapıyı Dali açtı. Anadan doğma
çıplaktı...” sözlerinin sahibi Dali’yi
tanıma şansını yakalamış birisi. Onu
çıplak karşılaması Dali için olağan,
misafiri için olağanüstü bir durumdu.
Çünkü medya önünde ya da normal
yaşamında hiç kimseyi umursamayan
ve eserlerinde bunu tüm “çıplaklığıyla”
yansıtan bir isimdi Dali. ''Bu dünyada
bir insanın başına gelebilecek en
güzel şey benim başıma geldi. Hem
İspanyol’um hem Salvador Dali.''
diyecek kadar kendisine güvenen
bir kimlikti. Birçok demecinden bu
kolayca anlaşılabiliyordu. Hatta 16
yaşında defterine yazdığı bir yazı “ben”
egosunu açıkça ortaya koyuyordu: “Bir
dahi olacağım ve herkes bana hayran
kalacak.”
Ölmeden önce kendi mezarını
tasarlaması, içi doldurulmuş bir
kuzuyu yatak odasının başköşesine
yerleştirmesi, imzalarını karısının
ismiyle atması, karısının ölümünden
sonra kendini yakmaya çalışması onu
“deli” diye çağırmalarının sadece birkaç
sebebiydi. Ne denli deli olduğunu hiçbir
zaman kimse kestiremedi. 60 yılında
Figueres’e bir müze kurmaya karar
verdiğinde, Dali’nin saçmaladığına
inanılmıştı. Müze 74 yılında Gala
Salvador Dali Tiyatro Müzesi ismi ile
açıldı ve şu an İspanya’nın en çok
gezilen 3’üncü müzesi. Bu müze onun
tasarladığı en büyük eseri oldu. Bu
sürrealist müzede; Dali’nin tasarladığı
ve boyama, çizim, yontma, kuyum,
hologram, stereoskopi, fotoğrafçılık ve
benzeri tekniklerle yapılmış 4 binden
fazla eseri bulunuyor. Dali’nin hayal
gücünün somutlaştığı bu yer, adeta
bir ibadethane görünümünde. Zaten
mezarını sonsuza kadar kalmak istediği
müzede cam kubbenin tam altına
yapmış.
Dali için ölen kardeşi ve çok sevdiği
eşi büyük anlam ifade ediyordu.
Salvador ismini o doğmadan önce ölen
abisinden alan Dali, "Kendimi ifade
ederken her zaman kullandığım tüm
eksantrizm ve tutarsız teşhirciliğim,
hayatımın kalıcı trajedisinden başka
bir şey değildir. Kendi kendime
ölü kardeş değil, yaşayan kardeş
olduğumu ispatlamak zorundayım. Bu
nedenle kendimi ölümsüz kılıyorum."
diyerek çok şeyi açıklıyordu aslında.
Dali’nin en büyük ilhamı ise büyük aşk
yaşadığı karısı Gala. Onun Gala’ya olan
tutkusu Figueres’e 40 km uzaklıktaki
bir ortaçağ kalesinde tüm açıklığı ile
bugün bile görülebilir. Dali, Púbol
Kalesi’ni özel olarak dekore ederek
Gala’ya armağan etmişti.
1904’te doğan ressam en çok
gerçeküstü eserlerindeki tuhaf ve
çarpıcı imgeleriyle ünlendi. Ressamlığın
yanı sıra heykel, fotoğraf ve sinemayla
da ilgilendi. Kişiliği her alanda
çok yönlüydü. Görsel anlamda bir
semboldü adeta. Bıyığıyla, saçıyla,
kıyafetiyle her yönüyle bir sembol...
Başka bir deyişle kendisi de bir
eserdi Dali’nin. Görsel gücü o denli
güçlüydü ki insanları etkilemesi çok
zor olmuyordu. Çılgınlığı da işin cabası
oluyordu. Bir gün konferansa giderken
ayağını sıkan bir ayakkabı giyen Dali’ye
soruyorlardı neden böyle bir ayakkabı
giydiniz diye. Dali ise şu cevabı
veriyordu: “Ayağım sıkarsa kafamı daha
iyi toparlıyorum. Bir yerde bir sıkıntı
olmalı ki diğer yerler rahatlasın.”
Sevgi dolu, tırnak içinde bir “deli”
1...,41,42,43,44,45,46,47,48,49,50 52,53,54,55,56,57,58,59,60,61,...140