25
Dilimizdeki “kar”
“Kar ne kadar çok yağsa yaza kalmaz”
tabi. Vakti gelmişken, biraz “ondan”
bahsedelim. “Kar gibi” devam edelim
söze ki temiz ve beyaz sayfalar olsun.
Tek ihtiyacımız onu yakından tanımak
değil elbette. Tabir yerindeyse “kar
susuzluk kandırmaz…” Mühim olan
onun hakkında birkaç satır yazı
yazarken “karda yürüyüp, izimizi belli
etmemek…” Satırları “kar beyaz”
kılarken etrafta ne bir “kar çiçeği”
olsun, ne de bir “kar baykuşu…” Sahi
ya “kar” denince akla ilk gelenlerden
bir tanesidir “kardelenler…” Doğanın
direncini ve yaşamı simgeler
“kardelenler” tıpkı “kar dikenleri” gibi…
Etrafta “kar fırtınaları” kopsa dahi
direnirler yaşamak için. Sanki pekmez
ile karların karışımından yapılan “kar
helvası” ile beslenmiştir “kardelenler…”
O kadar güçlü ayakta durur ki o “kar
dikenleri” üzerine “kar ispinozları” ya da
“kar kuşları” konsa yine de eğilmezler.
Kar o kadar önemlidir ki; yazın su
olup doğaya can verirken, bir yandan
“kar kuyu”larında saklanıp yazın içme
suyu olurlar insanlara. “Kartopu” ya da
“kardan adam” olup eğlence olurlar
bazen. Çatılara birikip “karyükü” olurlar
binalara… İnsan o kadar kendinden
geçer ki karla dolu bir manzara izlerken
kar sapanı (kayakta fren hareketi) ile
durduramazlar kendilerini.