81
Tarihi her efsanenin olduğu gibi
Aspendos’un da bir hikâyesi var
bilinen… Rivayetlere göre, Aspendos
kralının bir zamanlar çok güzel bir kızı
varmış ve herkes onunla evlenmek için
can atarmış... Fakat kral kimde karar
kılacağını bilemediği için bir yarışma
yapmaya karar vermiş ve demiş ki,
“Kim halkımız ve şehrimiz adına en
yararlı ve güzel şeyi yaparsa, kızımı
ona vereceğim.” Bunun üzerine birçok
proje ortaya çıkmış ama bu projelerden
iki tanesi diğerlerinden çok daha güzel
ve anlamlıymış. Bu iki eseri de iki ikiz
kardeş ortaya koymuş…
Bir tanesi şehre kilometrelerce uzaktan,
müthiş bir geometrik hesaplamanın
sonucu olarak ortaya çıkarılıp inşa
edilmiş kasabaya su getiren su
kemerleri; diğeri ise akustiği ve eşsiz
mimarisi ile dikkat çeken tiyatroymuş.
Dünyanın o zamanki ve günümüzün
akustik olarak en iyi tiyatrosu olan bu
tiyatroyu ve yine mimari açıdan bir
deha ürünü olan su kemerlerini gören
kral yine kararsız kalmış. İlk olarak
şehre kazandırdığı fayda nedeniyle su
kemerlerini yapan mimara kızını vermek
istemiş fakat daha sonra tiyatroya
gezme kararı vermiş. Tiyatronun üst
kısmında gezerken kulağına bir ses
ilişmiş. Ses “kralın kızını ben almalıyım,
onu bana vermeli” diyormuş…
Bunu duyan ve tiyatrodaki akustiğe
hayran kalan kral, kızını tiyatronun
mimarı Zeno’ya vermekte karar kılmış.
Fakat her iki yapıyı da çok beğendiği
için adaleti sağlamak adına kızını
ortadan ikiye bölmeye karar vermiş.
Ancak su kemerini yapan mimar,
kıza olan sevgisinden dolayı aradan
çekilmiş ve güzel kral kızıyla Zeno
evlenmiş, düğünleri de tiyatroda
gerçekleşmiş…
Aspendos eski çağlarda politik bir
güç olarak da önemli roller almış tarih
sahnesinde. Kolonileşme döneminden
sonra bir süre Likya egemenliği altında
kaldıktan sonra, M.Ö. 546’da Pers
hâkimiyeti altına girmiş. Ama tıpkı
Truva’nın hikâyesi gibi bir aldatmaca
ile şehir Perslerin elinden çıkmış ve
Attika-Delos Deniz Birliği’ne katılmış…
M.Ö. 467’de devlet adamı ve askeri
komutan Cimon, Pers kara kuvvetlerini
yenebilmek için, en iyi savaşçılarına
daha önce ele geçirdiği tutsakların
giysilerini giydirip kıyıya göndererek
Persleri kandırmış. Askerleri düşman
tarafından salınmış yurttaşlar
zanneden Persler, kutlama şenlikleri
düzenlemişler. Bundan yararlanan
Cimon, 200 gemiden oluşan filosu ile
karaya çıkartma yapmış ve Persleri
yok etmiş… Fakat M.Ö. 411’de Persler
şehri tekrar ele geçirmişler ve üs olarak
kullanmışlar.
Aspendos’un hikâyeleri bir film şeridi
gibi adeta... Tarih sürecinde çeşitli
medeniyetlerle birçok hikâyesi var
şehrin. Peleponnes Savaşlarında
şehrin kaybettiği saygınlığın bir kısmını
yeniden kazanma çabası içindeki
Atina komutanı da başka bir hikâyenin
başlangıcı olmuş. M.Ö. 389’da şehrin
teslim olmasını garanti altına alabilmek
için Aspendos kıyısına demir atmış
ordusuyla. Yeni bir savaş istemeyen
Aspendos halkı ise aralarında para
toplamış ve topladıkları parayı Atina
komutanına vererek herhangi bir zarara
meydan vermeden geri çekilmesi için
yalvarmışlar. Komutan parayı aldığı
halde, adamları ile bütün tarlalardaki
ekinleri çiğneyerek Aspendosluları
zarara uğratmış... Öfkelenen
Aspendoslular ise büyük riskler alarak
komutanı çadırında bıçaklayarak
öldürmüşler...
Diğer bir tarih sayfası ise cihan
imparatoru Büyük İskender ile yazılmış.
Büyük İskender Perge’yi ele geçirdikten
sonra M.Ö. 333’te Aspendos’a
girdiğinde, daha önce Pers kralına
haraç olarak çok sayıda at veren ve
vergi ödeyen halk, İskender’in de
bunları istememesini rica etmek için
kendisine elçi göndermiş. Anlaşmaya
varıldıktan sonra İskender teslim olan
şehirde bir garnizon bırakarak Side’ye
hareket etmiş... Sillyon üzerinden
geri dönerken Aspendosluların kendi
elçilerinin teklif ettiği anlaşmayı
onaylamadıklarını ve kendilerini
müdafaaya hazırlandıklarını öğrenen
İskender, hemen şehre doğru
ilerlemiş. İskender’in bölükleriyle
geri döndüğünü görünce Acropolis’e
çekilen Aspendoslular yeniden
barış sağlayabilmek için tekrar elçi
göndermişler. Ancak bu kez oldukça
ağır koşulları kabul etmek zorunda
kalmışlar. Bu anlaşmaya göre, bir