124
güncel kitap
Gök kubbemizin her zaman parlayan
ve hep çok sevilen, şiirleri gönülden
gönüle dolup dilden dile dolaşan
Yunus Emre, OD’un ana kahramanı.
İskender Palanın ilim ve kültür adamı
olmasının yanında, yazar kişiliğinin
imbiğinden geçirilerek aşkın tahtına
bir kez daha oturtuluyor. 13. yüzyılın
her bakımdan kavruk ve yanıp yıkılan
ortamına Yunus Emre’nin gelişi tarihi
atmosfer içerisinde hakiki anlamına
kavuşturuluyor. Yıkıntılar ve yangınlar
içinden bir gönül ve bir insanlık anıtının
inşa edilişi cümle cümle anlatıyor ve
elbette kalbe dokuna dokuna yol alıyor.
Romanın her sayfasında Yunusun
hamlıktan saflığa geçişi okunuyor.
Roman, Molla Kasım ile başlıyor. Yunus
Emre’nin şiirlerinde karşılaştığımız
Molla Kasım, Yunus’la birlikte kendisini
de zamanın terazisinde tartıyor.
“OD”, 13. yüzyılın karmaşasında
Anadolu’yu sabır, aşk ve inanç
mayasıyla kuranların da hikâyesi bir
bakıma. Gönül erleri, aşkla yoğrulurken
Anadolu’yu da yoğuruyorlar. Hacı
Bektaş Veli, Mevlânâ, Yunus Emre,
Barak Baba, Temür Alp Ata, Satı
Nine, Tapduk Emre… Dahası, Hasan
Sabbah’ın adamları, Moğollar, Haçlılar,
Dervişler, Abdallar… İnsan insana,
zaman zamana, ses sese, aşk aşka,
kılıç kılıca karşı. Bazen ayrı, bazen bir.
Anadolu varlığı elmas bir mücevher
haline gelinceye değin süren çalkantı,
döne dolana Yunus’u var ediyor.
Romanda Yunus Emre’nin Yunus Emre
olmasında Hacı Bektaş ve Mevlânâ’nın
yankılarını da buluyoruz. Yunus
Emre’nin Sitare, diğer ismiyle Elif’e
duyduğu aşk da önemli bir yer tutuyor
romanda. Yunus, Sitare’sini erken
yaşta yitirir. Ebedi aşk, ilahi aşkın eşiği
Sitare’nin gözleri, elleri ve sesindedir.
Oradan şiire gidecektir Yunus Emre.
Dağlar ile taşlar ile çağırmanın sırrına
erecektir. Yunus, romanda çok sevdiği
oğlunu da kaybeder. Yazar, Yunus’un
acısıyla zamanın ve coğrafyanın acısını
birleştiriyor “OD”da.
Haçlı istilacıları, Moğol askerleri,
hırsızlar, uğursuzlar, Alamut fedaileri
Anadolu’yu bir mezar soyguncusu
gibi deşer dururken, alttan alta
gönlün ve aşkın saati büyük insanlık
düşüncesine doğru çalışmakta,
zemberekler gerilmekte, güneş büyük
doğuşuna hazırlanmaktadır. Anadolu
bozkırlaşırken mana erlerinin sayısı
artmaktadır. Zulüm ve acı kol gezerken
aşk ve şiir yeşermektedir. İskender
Pala, Yunus adında garip bir kişinin
hikâyesini anlatırken, o garip, yalın
ve sıradan hikâyenin, geleceğin
kuruluşunda oynadığı kritik rolü de
işaretlemiş oluyor. Yunus ile birlikte
sadece bir büyük şiir gelmez, büyük bir
insanlık fikri de gelir. “Ben gelmedim
kavga için…” diyen şair, sadece kendi
gönlünü kurmaz, gelecekteki insanlığın
da gönlünü kurabilecek şiirler yazar.
“Aşk” var
Yunus Emre’den Bir Yazı;
Biliyorum, “Biz bu ilden gider olduk, kalanlara selam olsun,” demişti…
Yine biliyorum, “Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun.” demişti…
Ve Sevgili’ye gittiği o geceden sonra adının dilden dile,
Aşkının gönülden gönüle dolaştığını da biliyorum…
Şimdilerde ona kimisi Âşık Yunus, Miskin Yunus…
Derviş Yunus… Varsın onu da desinler.
Ve Türk yurtlarında, onu en çok “Bizim Yunus” diye çağırırlar.
Biliyorum…
Ten fânidir, can ölmez
Çün, gitti geri gelmez
Ölür ise ten ölür
Canlar ölesi değil
Od, bir “aşk” kitabı. Fakat
aşkı kendine has bir şekilde
konu ediyor. Yunus Emre’yi
anlatıyor. Gerçek aşkı tarif
eden Yunus’un, yanıp tutuşan
bir ozanın, hikayesini aktarıyor.
Yalınlığı ile etkileyici anlatımıyla
sürükleyici bir roman Od.