75
Lizbon
şaraplarıyla Lizbon, yorulmuş ruhunuzu
sakinleştirebilmek, iyileştirebilmek ve
kendine getirebilmek için en doğru
adres.
İber Yarımadası’nın Atlas Okyanusu’na
bakan yüzünde, Tagus Nehri’nin
okyanusla buluştuğu kıyıda, 1255’ten
bu yana başkent olan bu yedi tepeli
şehrin adı Portekizce “Lisboa” yazılıyor,
“Lişbuua” olarak okunuyor. Portekizce
İspanyolcaya benzeyen bir dil olarak
bilinse de İspanyolcadaki ‘yazıldığı
gibi okunma’ hali Portekizce için pek
geçerli değil. İnsanlar konuşurken ş’ler,
ç’ler, j’ler, g’ler havalarda uçuşuyor.
Yani İspanyolca da biliyor olsanız,
yazılı metinler dışında tahmin ya
da akıl yürütme ihtimaliniz pek yok.
Yine de özellikle yarımadanın diğer
sakinleri olan İspanyollara kıyasla
burada insanların çok arkadaş canlısı
ve yardımsever olmaları sayesinde, dil
bilmemek çok da önemli bir soruna
dönüşmüyor.
Türk Hava Yolları’nın haftanın birkaç
günü gerçekleştirdiği karşılıklı tarifeli
uçuşları ile İstanbul’dan Lizbon’a
uçuş yaklaşık 4 buçuk saat sürüyor.
Lufthansa’nın aktarmalı uçuşları
dışında alternatif arayışına girmeye ve
Portekiz Hava Yolları’nı araştırmaya
gerek yok çünkü Star Alliance
üyesi olan THY ile TAP Portugal
Hava Yolları’nın uçuşları ortak. Tabi
belirtmeye gerek var mı bilmiyorum
ama Avrupa Birliği üye ülkesi olan
Portekiz için Schengen vizenizin de
olması gerekiyor. Konaklama için her
bütçeye uygun alternatifler mevcut.
Tercih sizin ancak benim önerim şehrin
yenilenmiş modern bölgesi olan Tagus
Nehri kıyısındaki Expo bölgesi yerine
Bairro Alto, Chiado ya da Alfama
gibi tarihi dokunun korunduğu eski
şehirdeki hostel ya da küçük otellerden
biri olacaktır. Bu sayede hem daha
ekonomik bir seçim yapmış olacaksınız
hem de nostaljik tramvay hattının
uzağına düşmeyeceksiniz. Lizbon’u
Lizbon yapan ve yazının devamında
ballandıra ballandıra anlatacağım
şeyler de yürüme mesafenizde
bulunuyor olacak böylece.
Yazının başında yedi tepeli olduğundan
bahsetmiştim ve bunun sizde kuvvetli
bir İstanbul çağrışımı yaptığının da
farkındayım. Sadece yedi tepe üzerinde
kurulmuş olması değil, Boğaziçi’ni
andıran Tagus Nehri ve üzerindeki
köprüler, dar sokaklarını kat eden
tramvaylar, sokak aralarında aniden
beliren deniz ve ‘boğaz’ manzarası,
bizdekini andıran araç plakaları, eski
şehrin karmaşası, kırmızı ışıklara
aldırmayan sürücüleri, kestane kebap
satan seyyar satıcıları ve çatılarda
üst üste yığılmış antenleri ile Lizbon
gerçekten de İstanbul’un küçük kardeşi
gibi. Kendinizi zaman zaman ufukta
Süleymaniye silueti ararken bulursanız
şaşırmayın.