55
“HİÇ ŞİİR YAZMAMIŞ OLSA DA bir
heykeltraş aynı zamanda bir şairdir
bence, resim yapmamış bir müzisyen
de zannediyorum ki henüz eline fırça
almamış bir ressam. Sanat dairesine
adım atmış olanların birbirleriyle
doğaları gereği akraba olduklarına
inanıyorum. Onların, hayatı anlama ve
yorumlama biçimleri, o daire içerisinde
yer almanyanlara göre zannediyorum
ki çok daha birbirine benzer. Sözgelimi
bir tiyatro oyunu yazarının Kabataş
sırtlarından Kızkulesi’ne baktığında
gördüğü, bir romancının o anda
gördükleriyle nitelik olarak diğer
insanlara göre, daha çok benzeşir.
Fotoğrafa geçiş sürecim üzerine
konuşmadan once yukarıda
bahsettiklerimi yazmayı zorunlu
gördüm. Çünkü benim için fotoğrafa
başlayış hiç olmadı ancak geçiş söz
konusuydu.Üniversitenin ilk yıllarında
küçük bir tiyatro grubu için bir oyun
yazmak durumundaydım ve ikinci
perdenin ortalarına geldiğimde,
yazdığım tüm sahnelerin, odanın
içerinde keskin görüntülerle belirip
belirip yıkıldığını fark ettim. Bir süre
sonra oyunu tamamlamam, aslında
sadece her detayını kolaylıkla
görebildiğim görüntülere bakıp, onları
kağıda aktarmam demekti. Sonra bu
"görüntüler"in fotoğrafını çekebilir miyim
diye sorduğum an, benim fotoğraf
serüvenimin başladığı andı. Her ne
kadar, fotoğraf dairesine "kurgusal"
fotoğrafı hayal ederek dahil oldumsa
da, kendimi sokak çekerken buldum.
İçinde insan olmayan fotoğrafla
ilgilenmiyorum. Dahası içinde insan