65
Zira İngilizce ile anlaşabileceğiniz kişi
sayısı çok az ve alfabeleri de latin
harflerini barındırmadığından en akıllıca
çözüm bu. Ama neyse ki hem tarihsel
bağlar, akrabalık ve komşuluk ilişkileri
hem de Türkçe’nin Gürcistan’da
yabancı dil olarak okutuluyor olması
dolayısıyla üç aşağı beş yukarı herkes
Türkçe’ye biraz aşina, iyi seviyede
konuşanların sayısı da azımsanacak
gibi değil. Lazca bilenler ise biraz
daha şanslı çünkü Gürcüce ile ve
hatta bölgede konuşulan bir başka
dil olan Megrelce ile Lazca arasında
Kafkas dilleri ailesinin aynı kolunda
kardeş diller olmaları dolayısıyla
büyük benzerlikler var ve neredeyse
başka hiçbir lisana ihtiyaç duymadan
anlaşabilmeniz mümkün. Eğer günü
birlik bir Batum ziyareti ise aklınızdaki,
taksici ile sizi gezdirecek ve bütün
günü sizinle birlikte geçirecek şekilde
pazarlık yapmanızı da öneririm. Bu
sayede rehberlik hizmetini de aradan
çıkarmış olacaksınız. Taksi şöförünüzü
seçerken aracın modelini değil şöförün
modelini bir başka kriter olarak
almanızda fayda var. Çünkü Batum’da
yaşamış ve yaşı 50’yi devirmiş biri, hele
biraz da tarih ve sosyolojiye meraklı
biri ise, size şehiri anlatırken farkında
olmadan herhangi başka birisinin
başaramayacağı kadar çok detayla
anlatacaktır; tecrübeyle sabit.
Gürcü ve Türk taraflarının paylaştığı,
sınır kapısının bulunduğu Sarp
Köyü’nden Batum şehir merkezine
eğlenceli ve kısa bir yolculuk sizi
bekliyor. Yolun solunda Batum’un en
güzel plajlarını izlerken sağ taraftaki
yeşil aynı yeşil olsa da dağların bizim
kıyılardakinden farklı olarak giderek
sizden ve sahilden uzaklaştığını fark
edeceksiniz. Bir süre sonra da büyük
bir nehrin üzerinden geçeceksiniz.
Evet, Çoruh nehrinin denize döküldüğü
geniş ve bereketli ova üzerindesiniz.
İşte bu sebeple Doğu Karadeniz’de
yağışlı bir gün olsa da coğrafi yapı
gereği yağmur bulutlarının takılacağı
dağlar daha geride olduğundan
Batum’da güneşli bir hava olma
ihtimali var. Ki zaten yine bu sebeple
mikroklima özelliği ile diğer Karadeniz
şehirlerinden ayrılan ve Akdeniz
iklimini yaşayan bir şehirdesiniz. Bu
yazdıklarımdan çıkarılacak sonuç ise
uygun mevsimdeyseniz her an denize
girebileceğiniz ihtimalini düşünerek
bavul hazırlamanız gerekliliği.
Batum’a doğru seyir halindeyken
sizi şaşırtacak şeylerden biri de yol
boyunca sağlı sollu yerleşmiş olan,
Karadeniz’de değil de tropikal iklimi
olan bir yerdeymişsiniz hissi veren
devasa Okaliptus ağaçları olacak.
Sovyet Rusya döneminde -Gürcü asıllı
olan- Stalin bu ağaçları su çekme
özellikleri nedeniyle Avustralya’dan
getirtmiş ve Çoruh’un suları ile yer yer
bataklığa dönüşen havzayı kurutmayı
başarmış. Türküdeki “Ben giderim
Batum’a da Batum’un batağına” diyen
aşık olmasa da sonraki kuşaklar bu
dertten böylece kurtulmuş olmuş.
“Okaliptus olunca koala da olur mu
acaba?” diye düşünenlere yanıtım
maalesef hayır. Ama yol boyunca
yine Karadeniz sahilinde bizim tarafta
otlatılacak bir mera olmadığı için yazın
yayla seyahatleri dışında ahırlara
kapatılan ineklerin resmi geçidine şahit
olacaksınız. Evet iriler ama korkmayın
uysal hayvanlar. Biraz ileride yol
üstünde çok güzel bir şelale, önünde
bir aziz heykeli ve kalabalık bir insan
topluluğu göreceksiniz ve bu mekanın
bizim Telli Baba türbelerinin bir başka
muadili olduğunu da şöförünüzden
öğreneceksiniz. Sarp’tan Batum’a olan
kısa yolculuğunuzda sol tarafınızda
kalacak olan geniş arazi ve harabeye
dönmüş olan gözetleme kulelerini
görünce eski havaalanı olabileceğini
düşüneceğiniz alan ise aslında Rus
ordusunun eski tatbikat sahası ve
bugünlerde yine ineklerin işgali altında.
Tabi bir de sınırın öte yanında kalan
yayları da hesaba katınca bizim inekler
için üzülmemek gerçekten elde değil.
Batum’a varmadan geçeceğiniz Gonio
kasabasında ise Apsaros Kalesi var
ve tarihi 2500 yılı bulan bu kalenin dış
surları neredeyse kusursuz bir şekilde
ayakta. Kalede İsa’nın 12 havarisinden
olan Aziz Matthias’ın anıt mezarı ve
kivi, mandalina, mısır, lahana ve üzüm
ekili bağ bahçeler mevcut. Hazır yeri
gelmişken belirtmekte fayda var;
Gürcistan Hristiyanlığı kabul eden ilk
devlet, yani krallık ve sanırım adı geçen
Aziz Matthias’ın da bu işte bir parmağı
var.
Bu arada Batum’da daha uzun süre
kalıp ekonomik bir deniz tatili yapmak
isteyenler için özellikle Karadeniz’in
en uzun plajının olduğu Gonia
bölgesinde çok sayıda küçük pansiyon
ve motelin hizmet verdiğinin de altını
çizelim. Tercihinizi mevsimlerden
yaz için kullandıysanız bu bölgede
ve şehir merkezinde Antalya’dan
farksız, hatta daha da belirgin bir
yazlık mekandaymışsınız hissine
kapılacaksınız. Bir kısmı neredeyse
pala bıyıklı olan orta yaş üstü
geleneksel siyah kıyafetleri içindeki
Gürcü kadınlar dışındaki Batumlular ve
tabi özellikle gençler caddelerde, kıyıda
ve neredeyse her yerde deniz kıyafetleri
ve mayoları ile dolaşmaktalar.
Batum’u diğer Karadeniz şehirlerinden
ayıran önemli özelliklerinden biri
de pek tabi dar alanlara sığmaya
çalışan değil geniş bir ovada çok iyi
planlanmış bir şehir olması. Öyle ki
Nazım Hikmet’in Batum’u bir satranç
tahtasına benzettiği rivayet edilir.
Gerçekten de Rus şehir planlamasının
–aslında bir örneğini Kars’ta da
görebileceğiniz- önemli özelliği olan
geniş bulvarlar, caddeler ve düzenli
yerleştirilmiş sokaklarıyla Türkiye gibi
çoğunluğu karmaşadan ibaret şekilde
planlanmış şehirlerde yaşayan bizler
için ibretlik bir durum söz konusu. Bu
yüzden de 5-6 sene önce çok fakir bir
devletin fakir bir şehri görünümünde
olan Batum batı sermayesi ile tanışınca
yenilenen yolları ve restore edilen
binalarıyla bugün her gideni şaşırtacak
ve kendinizi sınırın sadece 20 km
uzağında olmanıza rağmen herhangi
bir Orta Avrupa kentinde hissettirecek
kadar güzelleşmiş durumda. Sovyet
Rusya döneminde iken ülkenin en
güney ucunda yer alması dolayısıyla