76
gibi giyinmek” deyiminin
de ilham kaynağı oldular.
Kendilerine has görüşleri
dışında, kendilerine has
giyim tarzları da vardı. “Barış
ve sevgi” sloganlarıyla
yaşadıkları gibi, bu sloganla
giyiniyor, kıyafetlerinde ya
da aksesuarlarında, evrensel
barış simgesini taşıyorlardı.
Aslında bu durum biraz da
reddettikleri, karşı durdukları
kavramlara, istemeden de olsa
ters düştüklerinin işaretiydi.
Kapitalizm ve getirdiği her
yaptırıma itiraz ederken, bir
akımı tüm dünyaya yaymak
için verdikleri mücadele
onları “popüler” yapmıştı ve
bu popülarite ister istemez,
reddettikleri kavramlara hizmet
etmelerine neden oluyordu.
Savundukları, inandıkları,
uğruna kendilerinden
vazgeçmeyi göze aldıkları her
şeye kendi bakış açılarına göre
verdikleri tepkiler; filmlere,
kitaplara hatta şarkılara ilham
veriyordu. Savaşa ve nefrete
karşı küçük bir grubun tepkisi
olarak başlayan hareket, tüm
dünyayı ve tüm inanışları
etkisi altına alan, dünya
çapında bir “moda” haline
geldi. Oysa onların çiçek
çocuklukları, görüntülerindeki
keskin özellikleriyle değil;
düşünceleri, fikirleri, inançları
ve herkese, her şeye karşı
koşulsuz şartsız duydukları
sevgilerindeydi. Hayattan
ve içindeki her şeyden, her
andan zevk almayı bilen;
savaşmak yerine sevişmeyi,
tüm kavgaların sona erdiği bir
dünyada barış içinde yaşamayı
tercih eden insanlardı Hippiler.
Tek istedikleri, tıpkı onları
dünyaca ünlü “Hair” filmi ve
müzikalinin ilhamı o şarkıdaki
gibi “güneşin içeri girmesi”ydi.
Yalanlardan, hırstan, nefretten,
öfkeden hatta paradan ve
dünyaya zarar veren her
kötülükten arınmış; içindeki
herkesin sevgi ve barış içinde
özgür olarak yaşayabildikleri
bir dünya düşlüyorlardı.
“Tuhaf” ve “farklı” görünüşleri,
kabul ettikleri; herkesin
aslında ihtiyacı olduğunu bir
gün anlamasını umdukları
görüşlerinin etkisiydi. “68
Kuşağı”, “Çiçek Çocuklar”,
“Asiler”, “Hippiler”... Birçok
isimleri vardı. Hatta onlara
“uyuşturucu müptelaları”
anlamına gelen “freaks”
diyenler de oluyordu. Kimin ne
dediği, onlara nasıl seslendiği,
haklarında ne düşündüğü
hiçbirinin umurunda değildi.
Çünkü onların asıl umursadığı
şey, insanlığın kurtuluşu ve
dünyadaki gölgelerin çekilerek,
üzerlerine yollarını aydınlatacak
güneşin doğmasıydı.
Kadının, erkeğin, çocukların,
hayvanların, dünyayı paylaşan
her tür canlının yaşam hakkına
sahip çıkıyor; cinsel tercihler
de dahil olmak üzere her türlü
özgürlüğü savunuyorlardı.
Karşı oldukları sistemlerin
içinde bulunan, yaptıkları
eylemlere karşı verilen nefret
dolu tepkileri bile sevgiyle
karşılıyorlardı.
Belki savundukları komün
hayatları yaşamak için
renkli minibüslerine atlayıp,
kendilerini yollara vuran,
onlara doğrultulan silahların
namlularına çiçek sıkıştıran o
dağınık saçlı asi gençler artık
yok. Ama onlardan miras kalan
saf sevgi ve uğruna yollara
düştükleri özgürlük hissi;
kendilerinden sonraki nesillerin
sevgi ve barış umutlarını
besliyor. Çiçek çocukların
dönemi üzerinden yıllar geçti
ama “60 ruhu”, kendinden
sonraki tüm zamanlarda
yaşamaya; özgürlük şarkıları,
sevgi ve barış için evrende
yankılanmaya devam ediyor.
kinds of freedom including those
of sexual preferences. They even
approached hateful reactions
with the system with love.
It may be that the young,
rebellious people with long
messy hair who jumped on
their colorful minivans to live
communal lives, who placed
flowers inside gun barrels are
no more. But the pure love and
the sense of freedom that they
handed down still feed the hopes
of love and peace for future
generations. Years have passed
since the time of the flower
children, but the “spirit of the
60s” continues to live and songs
of freedom continue to echo
across the universe in peace and
love.
geçmiş zaman kipinde
the past tense