78
köşe
“Git evine
reçel yap” kadın!
Kadınların üretkenliklerini, dirençlerini,
güçlerini ve var etmeye çalıştığı değeri
dile getirirken; dünyaya gelmenin
bir hayata bedel olduğunu, henüz
yaşamadan yaşanan bir hayata çalım
atmak olduğunu vurgular. İçinde
varlığını hissettiği anda yeni bir
hayatın, anlamı değişir varlığındaki
bütün ayrıntıların. Kadınlığının doruk
noktasına varmış olmanın hazzı, biraz
da yaratıcılığa ortak olmanın farzıyla
şekillenir edası.
Emekçidir kadın, evinde, sokağında,
işinde, ülkesinde; dünyanın dört
köşesinde medeniyetin kurucusu,
hayatın başlangıç noktasıdır. Yoktan
var edebilendir, karşı cinsine destek
verdiği omzunda dünyaları taşıyan,
yükü çoğaldıkça başı dik durandır.
Kimi zaman patrondur, kimi zaman
çalışan, yöneticidir bazen, yönetilen
bazı zaman, sevilen, seven, teyze,
hala, abladır ama en çok annedir
kadın; hayata hayat katan. Sabahın ilk
ışığıyla çıktığı evinden iş dünyasının
karmaşasına empati yeteneği ile
yeni anlamlar kazandıran, yönetim
tarzlarını baştan yazan, elinin değdiği
ışıltısından belli olan kadın, günün
yorgunluğuyla dönse bile başını yastığa
dayayıp ayaklarını uzatan değil evi
yuva yapandır. Tencereyi kaynatandır
evinde, ailesini bir arada tutan, hiç
yorulmamışçasına herkesin derdine
ortak olup aynı zamanda aynada
kendini görebilendir.
Buraya kadar yazdıklarım kadınlığın
varoluşundan kaynaklanan doğasının
getirisi, bir bedene iki yürek sığdırabilen
hemcinslerimin yaşamdaki duruşlarıdır.
İşte bu kadınlardan bazıları 8 Mart 1857
günü Amerika’nın New York Eyaleti’nde
emeklerinin sömürülmesine baş
kaldırarak erkeklerle benzer haklara
sahip olmak için eylem yaptıkları
dokuma fabrikasında polis şiddeti ile
bastırılıp çıkan yangında hayatlarını
kaybettiler. Bugün karanfillerle kutlanan
bu ve buna benzer acılarla kazanılan
kadın haklarıdır.
Önceleri iş dünyasında yer
edinemediler, öncelikli olamadılar,
alt meslek gruplarında görev almaları
uygun görüldü erkek egemen dünya
tarafından, sömürülmek istendi
emekleri, bedenleri. Ama başını
dik tutmasını bildi kadın, emeğini,
üreticiliğini hiç eksiltmeden var olma
savaşı verdi düzene karşı. Evinde reçel
yapması önerildiğinde yaptığı reçeli
satarak katma değer üretti kadın…
Bu kadınlardan bazıları ensest
akrabalarının, törenin kurbanı oldular.
Avusturya’da babası Josef Fritzl
tarafından 24 yıl saklı tutulan, canından
7 can çıkaran Elisabeth, Bitlis’te
amcasının oğlu tarafından tecavüze
uğrayan ve öz kardeşleri tarafından
2 kez kurşuna dizilen 17 yaşındaki
Güldünya gibi. 17 aylık bir bebekken
defalarca tecavüze uğrayan N Bebek
ve hunharca katledilen 19 yaşındaki
üniversite öğrencisi Sema kadınlıklarını
yaşayabildiler mi?
Dünyaya yaşam getirmek için gelmişti
kadın, cana can vermek için. Çocuklar
var etmek, annelik yapmak ve
toplumda eşiyle yan yana yürüyerek
hayat arkadaşı, can yoldaşı olmak için
gelmiş, yarınları yaratacak olandı kadın.
Onun çocukları bu dünyayı yönetecek,
medeniyetleri oluşturacak, sevgiyi,
dostluğu ve barışı yaşatacaktır. Nasıl
bir annenin öğrettiği kadarsa dünya
yeni doğana toplumlarda kadını kadar
gelişmiş, kadını kadar asil ve kadını
kadar üretkendir.
Baharın en güzel tonlarını göreceğiniz
bu günlerde kadınlarınızı baş tacı
etmeyi ve onların yetiştireceği nesillerin
kuracağı yarınlara inanmış olanların,
emanetine sahip çıkmayı unutmayın…
Dilek Şen
“Bir kadın dünyaya
hayat getirmek için
canını tehlikeye
atar” der A.S. Nell.