Dergi Bursa Nisan 2011 - page 70

68
İlkel kabilelerin inançlarında güneş
ya da ateş nasıl ki kutsal ise su da
öyleydi tüm tarih boyunca. Enerjisi
hiç bitmeyen, mucizevi güçlere
sahip olan su; bir tanrıydı onlar için.
Suyun kutsallığı bütün dinlerde farklı
biçimlerde yaşanıyor. Müslümanlar
için içildiğinde şifa olacağına inanılan
Zemzem suyu vardır, Hristiyanlar için
yeni doğan bebeklerini yıkadıkları
kutsal Vaftiz suyu... Budistler ise Ganj
Nehri’nin kutsal sularında yıkanarak
günahlarından arındıklarına inanırlar.
Bir doğu ülkesini ziyaretimde,
dükkanların vitrinlerinde içi su
dolu bardaklar dikkatimi çekti.
Sebebini sorduğumda, bu sayede
kötü enerjilerden korunduklarına
inandıklarını söylediler. Su yaşamla
öylesine özdeşleşmiş ki... Uzayda
yaşam arayan bilim adamları bile o
gezegende ilk önce su olup olmadığını
araştırıyorlar. Çünkü ancak o varsa
yaşam olabilir ya da oluşabilir. Sürekli
hareket halindedir. Buharlaşır, yağmur
olur, kar olur, yeryüzüne geri döner,
nehir olur denizlere akar. Hiç durmadan
çeşitli biçimlerde mucizeler yaratır
yaşam kaynağımız.
Fiziksel kuralları hiçe sayan mistik bir
elementtir su. Dr. Masaru Emoto’nun
bu konudaki deneyi bazı kesimlerce
inandırıcı bulunmadı. Fakat yine
de kafalarda soru işareti yarattı ve
bir çoğumuza farklı bir bakış açısı
kazandırdı. Dr. Emoto; suyun cansız
bir madde değil, duyguları algılayan
kristallerden oluştuğunu kanıtladı. “Su
çevresindeki pozitif ve negatif enerjilere
göre tepki verir” diyen Emoto, yaptığı
deneyde sevgi sözleri, minnettarlık gibi
mesajlar iletilen su kristalinde; berraklık
ve güzellik belirtileri gözlemledi. Tam
tersi bir şekilde nefret ve kötü düşünce
mesajlarının iletildiği su kristalinde ise,
bulanık bir biçim oluştu. Bedenimizin
yüzde altmışının sudan oluştuğunu,
dünyamızın ise dörtte üçünün suyla
kaplı olduğunu düşününce bu deney
çok daha fazla anlam kazanıyor.
Duygularımızın ve düşüncelerimizin
aynı etkide olacağını düşünürsek,
negatif düşüncelerin bedenimizi nasıl
etkilediğini tahmin etmek çok da zor
değil aslında...
Peki ya biz her damlasıyla bize hayat
veren, yaşamımızın temel taşı olan
suya nasıl davranıyoruz? Nehirlerimizi
atıklarımızla kirletiyoruz. Denizlerimizi
kimyasal maddeler salıyoruz. Tüm su
birikintilerini çöpe boğup onların ruhunu
yok ediyoruz. Su altında yaşayan
masum milyonlarca canlıya ihanet
ediyoruz. Su hareket halinde olmalı ki
enerjisinden faydalanalım. Musluktan
akan suya güvenimiz kalmadığı için
onu şişelere, bidonlara, tanklara
hapsediyoruz. Bizi rahatsiz etmesin
diye akarsu yataklarını değiştirip
onu beton kanalların içinde akmaya
mahkum ediyoruz. Kendi kendimizi
hapsediyoruz aslında. Çok dostça
davrandığımız söylenemez.
Doğaya zarar vermenin karşılığını
alıyoruz yavaş yavaş. Doğal
afetlerin korkunç sonuçlarıyla ve
suyun yıkıcı hatta öldürücü gücüyle
tanışıyoruz. Dost olmak için çok geç
değil. Bedenimizi de ruhumuzu da
arındıran bu maddeyi korumalıyız
sadece, ilk yapmamız gereken ise
ona saygı duymak. Rahatlatıcı ve
iyileştirici gücünden olabildiğince
faydalanmalıyız.
Hangimiz hoşlanmayız yağmur
sesinden, uçsuz bucaksız mavilikleri
izlemekten? Yağmur çiselerken
avuçlarımızı açıp yüzümüzü gökyüzüne
çevirmekten? Sudan hayaller görmek
istiyorum şimdi. Yıllar sonrasını
hayal ediyorum ve suya hep saygı
duyuyorum.
havadan sudan
Nazan Aşkalli
Suya yazılan yazı
Sadece minicik bir
damladır can bulup
varolmamızın sebebi.
Henüz ana rahmindeyken,
savunmasız ama güvende
tanışırız onunla... Bitkilerin,
hayvanların, doğadaki hiçbir
canlının yaşaması mümkün
değildir onsuz...
1...,60,61,62,63,64,65,66,67,68,69 71,72,73,74,75,76,77,78,79,80,...126
Powered by FlippingBook