60
Geceden
bahsediyorum
fotoğrafa yazı
Celil Sezer
Ak sakallı kocalarının yanından usulca
kalkıp salonda yeri hiç değişmeyen
seccadede teheccüd namazlarını
kılan mübarek anneannelerden,
sabaha yetiştirmesi gereken ekmekleri
hazırlamak için hızla fırına doğru
yürüyen üşümüş fırıncılardan, ellerinin,
sıkıca tuttukları balkon demirlerinden
bir anlık kayması ile düşme korkusunu
iliklerinde hisseden hırsızlardan,
sabahki toplantıya yetişmek için
Ankara-İstanbul otoyolunu haşin
farlarıyla delerek geçerken Bolu
tünelinin uzunluğundan sıkılan
uykusuz şoförlerden, benim “battery
grip”i getirmek için Balıkesir’den yola
çıkan kargo kamyonunun karısının
sıcaklığını özlemiş sürücüsünden,
okulda görüp hoşlandığı kızla sabah
yapacağı konuşmanın metnini
çalışırken yorgunluktan bitap düşmüş
heyecanlı lise öğrencilerinden, sevdiği
kızı düşünmekten uyuyamayanlardan,
aşık olduğu adamı düşleyerek
uyuyakalanlardan, geceyarısı ilham
perilerinin istilasına maruz kalıp
annesinin göz kalemiyle ilk bulduğu
kağıda, az önce aklına gelen şiiri
yazmaya uğraşırken aklındakileri
unutan şiir heveslisi şaşkın gençlerden,
çöpçülerden artakalanlardan işe
yarayan bir şey var mı diye çöplüklerde
gezinen kedilerden, köpeklerden,
gasp etmek için Kumbaracı yokuşunun
sonunda birileri geçsin diye bekleyen
sokak çocuklarından, uyku tutmadığı
için karısını alıp İstiklal’de tur
atmaya gelmiş ve karısının kapalı
mağazanın vitrininde gördüğü
abiyeyi çok beğendiğini duyunca
“açılsın, sabah alırız “ diyen yalancı
kocalardan, sabahki sınava çalışan
uykusuz üniversite öğrencilerinden,
dudaklarında birbirlerinin terinin tadıyla
azgınca sevişirken sigara molası veren
aşıklardan, orgazm olduktan sonra
kıçını dönüp yatan kocalarına nefretle,
gözlerini hiç kırpmadan bakan yeni
evli kadınlardan, yalnız kadınlardan;
kimsenin gelmesini beklemeksizin
birinin gelmesini isteyerek tavana
diktikleri gözlerinden bir erkek
hoyratlığının sarıp sarmalayan özlemi
akan yalnız kadınlardan, gece fotoğrafı
çekmek için Galata Köprüsü’ne
gidince, balık tutan insanları görüp
“keşke makina yerine olta alsaydım”
diye hayıflanan bereli şipşakçılardan,
kapıda bekleyen servise yetişmek
için hızla evden çıkarken, koridordan,
yatakta uyuyan küçük kızına, sadece
babaların gönlünde saklı bir anlamla
sevgi dolu bir bakış fırlatan İETT
çalışanlarından, iş toplantısı için gittiği
uzak bir şehirden eve döndüğünde,
uyuyan karısına, çözülmüş kravatıyla,
Ginkgolu çayın bir buhur gibi tüten kokusu masamdaki fincanımdan yüzüme
vuruyor. Gözümün karasını bir siyah esir almış ya hani, bilirsin sen. Erken yatmış,
gecenin göbeğinde uyanıp, gözlerini kitabının satırlarında yormuş ve aslında çok
yorulmuş bir çocuğun gecesinden bahsediyorum sana. Geceden bahsediyorum,
onu tanıyor musun?