Dergi Bursa Nisan 2011 - page 74

72
uğur böceği
Ahmet Şerif İzgören
Bizim ufaklık basket oynuyor, bir
doktor imzası istemişler. Sabah derse
yetişecek, ODTÜ’nün sağlık merkezine
gittik. Sıramızı aldık, saat 8.40, girdik
bir odaya. Doktor da can arkadaşımın
arkadaşı, beni de tanıyor, iki kişiyle
çay, kahve sohbet ediyor. Durumu
söyledim bir imza lazım dedim.
“Bekleyin geliyorum” dedi.
Biz geçtik banka oturduk, öyle
bekliyoruz.
10 dakika sonra çıktı, birkaç bekleyen
daha var.
“Biliyorsunuz mesai 9.00’da başlıyor”
dedi.
Biz dışarıda kızımla ve diğer hastalarla
9.00’a kadar bekledik. O sırada diğer
doktor geldi. Girdik, imza toplam on
beş saniye sürdü.
Kızım hiçbir şey anlamadı.
– Baba bu kadar kısa bir imza için niye
bu kadar bekledik, dersi de kaçırdık.
Ufaklık şimdilik şaşırıyor, şaşırmayı
bıraktığı gün sistem onu da yemiş
olacak zaten.
Bu bahsettiğim olaydaki doktor pırıl
pırıl, sağlam karakterli bir adam,
çok da iyi bir doktor. Ama sistem
kazanmış durumda. Benim “bu ülke
için ne yaparım?” diye düşünen,
okulu bitirirken heyecanlı, canavar
arkadaşlarımın hepsi şimdi mesaide
borsa, iddia sonuçları takip ediyorlar.
Memurlar iş yavaşlatacakmış, daha
neyi yavaşlatacaksınız?
Kendini acayip ciddiye alıp işini ciddiye
almayan insanlar topluluğu olduk.
Keşke ciddiye aldığımız şey kendimiz
değil, işimiz olsa.
Dikkat edin, gram yetkisi olan adamda
bir surat, bir hava. İşin kalitesi “o”.
İnsanlar işini, acil durum maskelerinin
nasıl takıldığını anlatan hostes suratıyla
yapıyorlar.
Annem ve rahmetli babam tüm düzenli
ödemelerini bankaya verirlerdi. Bir gün
Karşıyaka’dayım. Baktım hazırlanıyorlar.
“Nereye kumkumalar?” dedim.
“Telekom’un parasını yatıracağız”
dediler.
“Banka telefon faturasını da ödüyor”
diyecektim ki babam sert bir sesle:
“Telekomu bankaya ödetmem ben”
dedi.
Öyle bir prensipli söyledi ki ben de
nedenini sorgulayamadım. Telekom
da o zamanlar devlet kuruluşu, henüz
satılmamış.
Aradan yıllar geçti, babayı kaybettik.
Bir gün baktım, annem yine kahvaltı
sonrası hazırlanıyor.
– Nereye kumkuma?
– Telekom faturası yatırmaya.
– Anne, niye vermiyorsunuz bankaya,
sırf bu fatura için yıllarca kuyruğa
girdiniz.
– Oğlum Bostanlı Telekom’da iki
ödeme gişesi var, biz hep aynı gişeye
gideriz, orada bıyıklı, güler yüzlü bir
memur çocuk var. Ne zaman gitsek bizi
güler yüzle karşılar, hâlimizi hatırımızı
sorar. Paranın üstünü verirken de bize,
“Allah bereket versin amca, teyze”
der. Yıllarca biz babanla, o “Allah
bereket versin” sözünü duymak için ve
o evladımızı görmek için kuyrukta sıra
bekledik.
Anladınız mı? İşini adam gibi yapmak,
evine helal lokma götürmek ne demek?
Bizde herkes işini ne kadar iyi yaptığını
anlatır durur. Kendi başarılı değilse
bu sefer evladı süper bir şeydir, onun
başarılarını dinlersin: “Evladım diye
demiyorum ama...”
Bak, işini iyi yapıyorsan hiç anlatma.
Zaten herkes işini ne kadar iyi yaptığını
görür.
Kuşlar, kapılar, çocuklar, herkes işini
ne denli iyi yaptığını fark eder.
“İş kalitesi”
* “Süpermen Türk Olsaydı, Pelerinini Annesi Bağlardı” (Elma Yayınevi, 2010), , A.Şerif İzgören
1...,64,65,66,67,68,69,70,71,72,73 75,76,77,78,79,80,81,82,83,84,...126
Powered by FlippingBook