Dergi Bursa Ekim-Kasım 2011 - page 95

93
KİMİ ZAMAN çılgınca bir vicdan
muhasebesine girersiniz, kimi zaman
meyhanelerde anılarını satanlarla
başbaşa kalırsınız. Garsonu kandıran
adama hayran kalırken karşınızdaki
adamın kendisinden haberi bile
olmayan bir kadına duyduğu aşkın
önünde saygıyla eğiliverirsiniz. Sokakta
yürürken zehirlenmiş bir köpeğe
rastlarsınız, kurtarmaya çabalarsınız.
Derken Afrika’ya gidersiniz. Onca yol,
onca olay içinde bir havuz başında
hayal kurduğunuzu ayrımsarsınız.
Bisikletle gezersiniz sokaklarda.
Kamyona binersiniz. Gidersiniz. Sürekli.
Gidersiniz. Yalnızlığınıza doğru.
Mimoza’da bulursunuz kendinizi. Her
masada oturan kaybedenleri tanırsınız.
Kaybetmekten mutludur onlar. Aşağı
tırmanırlar zira. Aşağısı zirvedir onlar
için. Varoluşu sorgularlar bilgece, ucuz
biralarını yudumlarken birahanede.
Kadınlardan konuşurlar, aşktan.
Toplumsal çürümeden kaçamayan
kentlilerden birisi olursunuz. Kasabayı
özlersiniz. Kasaba hayatını. Kargaları
avlayan adam vicdan azabını dindirmek
için kargalara benzemeye çalışırken siz
de açarsanız kanatlarınızı.
Hesap tabağına para çizen adam
meyhaneciyi gerçekten kandırmış mıdır
yoksa meyhaneci sanata duyduğu
saygıdan mı kanmış gibi görünmüştür,
diye sorarsınız kendinize o sahneyi
unutamadan. Kaybeden, resmi çizen
midir yoksa resmi gerçek para olarak
gören mi? Ya da tüm bunları yazan mı?
Cemil Kavukçu kenti, kasabayı,
doğayı ve türlü insanlık hallerini
anlatırken yerelden evrensele uzanır.
Kalabalıkların içindeki görünmeyen
trajediyi cımbızla çeker alır ve
mikroskopun altına koyar daha iyi
görelim, anlayalım diye. Gözümüze
sokmaz ama. Sadece anlatır, ortaya
bırakır, isteyen alır, değerlendirir,
istemeyen o hayatları tanımış olur.
Yaşama sevinci duyarsınız, coşar,
zıplamak istersiniz sonra aniden
çakılırsınız. Hüzün vardır çünkü
düşünen insanın doğasında. İnsan
yalnızlığı vahşidir. Hiçbir zaman
peşini bırakmaz kişinin. Isırmaya,
parçalamaya her an hazırdır.
Kavukçu için her karakter, her insan
gibi tektir. Ortak yönleri olsa da
benzemezlikleridir anlatılması gereken.
Karakterleri yaşayan kişiler haline
getirmenin en önemli yolu onların
kişiliklerini metne dökerek aktarmak
değil davranışlarıyla, tepkileriyle,
sözleriyle sezdirmektir. Cemil Kavukçu
bir sezdirme ustasıdır. Böyle yaşar
onun karakterleri her okuyanın
zihninde. Onun karakterleri karşıdan
okunan değil, yanında yaşanan
karakterlerdir.
Diğer yandan mekan, okurun zihninde
yaratılacak bütünlüğün en önemli
parçalarındandır. Okurun tutumunu
etkiler. Okurun hayalgücünü belirli
bir yönde harekete geçirir. Okuru
o yönde bir beklenti içine sokar.
Karakterlerin üç boyutlu yaşaması için
işlevsel olarak anlatılmış bir mekana
ihtiyaç vardır. Cemil Kavukçu’nun
parkları, sokakları, evleri, meyhaneleri,
gemileri gözümüzün önündedir hep.
Bu mekanlar ve içerdiği her şey,
kahramanların kişisel özelliklerini
tamamlamada önemlidir. Hatta
kimi durumlarda yaşadıkları çevre,
kahramanları hatırlamada kullanılır.
Bu kahramanlar yaşadıkları çevreyle
özdeşleşmiştir. Biri olmazsa diğeri de
olmaz. Hatta yazarlar bile mekanlarla
birlikte anılabilir. İşte Cemil Kavukçu da
böyle bir yazardır.
Anlatım kimliği, diğer deyişle üslubu
en belirgin dünya yazarlarındandır.
Dilindeki kıvraklık, abartısız
anlatısındaki ayrıntı aktarma
ve diyaloglarındaki yöresel ve
kişisel farkları hissettirme başarısı
büyüleyicidir. Metinleri daha ilk
satırından kendi imzasını taşır.
Tüm anlatım tekniklerini ihtiyacı olduğu
düzeyde anlatısına katarken kullandığı
metaforların işaret ettikleri giderek her
okur için tanıdık olmaya başlar. Zira
herkesin yazarıdır söz konusu olan. Bizi
yazar. Hissettiklerimizi. Yalnızlığımızı.
Onun için sayfalar doldurmak kolaydır.
Önemli olan bunu iliklerine kadar
yaşamaktır, yaşatmaktır. Yaşamın her
anındaki yalnızlığımızı. Yalnızlığımızın
vahşiliğini.
Yusuf Eradam’ın “Yazmak Üzerine”
adlı metninin son bölümü bana hep
bir yazar olarak Cemil Kavukçu’yu
çağrıştırır nedense:
…..
Elde kalan boş bir saman kağıdını
doldurmak kolaydır.
Zor olan, dolu bir saman kağıdını
gecenin bir deli vakti yaşamaktır.
Yaşanan, ancak böyle ölümsüzleşir.
Zaman, ancak böyle yakılır.
Ölüm, ancak böyle yaşanır.
Yazmak, bu yüzden...
1...,85,86,87,88,89,90,91,92,93,94 96,97,98,99,100,101,102,103,104,105,...132
Powered by FlippingBook