90
kitabi
Emine Civanoğlu
“Baban sofrada bir akşam sana, kah
bağıra çağıra kah büyük olmanın
verdiği olgunlukla sakin, sınıfta
sorulara, söz isteyip cevap verirsen,
doğru ya da yanlış, her cümlen için
para vermeyi teklif ediyor. “Susacak
kadar büyüdüğüne göre, kendi
geçimini sağlayacak yaştasın demek”
diyor. Susuşunda kendisine ya da
hayata karşı takındığın bir tavır var
diye düşünüyor. Susmanın bir tavır
olabileceğini öğreniyorsun böylece.
Senin işin, bir öğrenci olduğuna
göre, derse katılmak. Teklifini kabul
ediyorsun. Güllerle süslenmiş bir
defterin ilk sayfasına hesaplar tutmaya
başlıyorsun. Hiç yalan söylemiyorsun
ama konuştuğunda attığın çizikleri
sayarak, konuşmadığının parasını
almıyorsun. Böyle böyle başlıyorsun
sözlerinin hesabını tutmaya.”
Öyle bir yerine nokta koyuyor ki
bir çocuğun sevinçlerinin, kendi
virgüllerinden peş peşe ekleyip öyle
uzun bir hüzün işliyor ki bir genç kızın
dantel gibi düşlerine, öyle bir sarı zarf
bırakıyor ki bir adamın ciğerine; Atilla
İlhan’ın şiirlerinde içimize yerleşen
ve ne yaparsak yapalım ucuna hüzün
takılı bir ilikli iğne gibi göğsümüzle
boğazımız atasında bir yerde hep
öylece duran duygunun çıngıraklısını
salıyor üstümüze. İnsanın içi bu kadar
ezilir mi bir kitabı okurken. Bu kadar
sahi gelir mi okudukları. Bıraksan
okumasan olmaz, devam etsen bir
türlü. Ezilmiş Leylaklar Kitabı 2003’te
yayımlandı. Kitapta on dört öykü var.
On dört başka hüzün. On dört derin
yara. On dört yangın.
Kitabı okurken neden öyle derinden
sarsılacaksınız biliyor musunuz, Onur
Caymaz’ın sizin hayatınızı hangi
pencereden böyle bütün gerçekliğiyle
izlediğini anlayamayacaksınız da
ondan. Şüphe etmeyeceksiniz sizi
gördüğünden ama nasıl gördüğüne
bir yanıt bulamayacaksınız. Anlattıkları
size tanıdık geleceğinden, bir yerlerde
benzer hikayeler duyduğunuzdan,
her akşam haberlerde benzer şeyler
gördüğünüzden değil, büsbütün
sizi anlattığından sarsılacaksınız.
Bunu böyle inanılmaz bir şiddette
başarabilmesini, Onur Caymaz’ın dille
olan doğal ilişkisine bağlıyor edebiyatın
ustaları; dili şiirsel bir akışkanlıkla
kullanabildiği için bizi böyle derinden
etkileyebildiğini söylüyorlar. Bunu nasıl
yapabildiğinden bize ne ki; yapıyor.
Adam Öykü’de yayımlanan öyküleriyle
de yapardı ama Ezilmiş Leylaklar
Kitabı’nda hiçbirimize acımamış Onur
Caymaz.
“Biz belki ölürsün diye korkuyor, gece
koridordan geçip üstünü örtmeye
gelirken, yüzüne vuran eski ay ışığında
ölüp ölmediğini anlamak için sana
bakıyorduk. Havai fişekler patlamadan
önce ciuvvvv diye ince bir ses çıkarıyor
yükseliyor ve hemen sonra patlıyordu.
Binlerce ışık seli dağılıyordu havaya,
dönerek patlayanı, yeşil ışık çıkaranı,
birdenbire dağılıp patlayanı, bir sürü
çeşidi vardı ve hepsi çok görkemliydi.
Allah bin türlü belasını versindi
hepsinin.”
Zamanı geri alamamak bence hayatın
en trajik yanı. Aklımız yetmemiş,
fikrimiz yetmemiş, paramız yetmemiş,
cesaretimiz yetmemiş, şansımız
yetmemiş ve ilk gençlik yıllarımızda
bir hata yapmışızdır ve hatta o
kadar basiretimiz bağlanmıştır ki
yapamamışızdır bile. Öyle bir dert
gelmiştir ki başımıza o gencecik
yaşımızda, gücümüz yetmemiştir, hiç
savaşamamışızdır bile. Kapıyı çarpıp
çıkmasak, o çığlığı atmasak, o an
orada durmasak, o fısıltıları duymasak
bambaşka bir hayatımız olacakken
olamamıştır. Zamanı geri alabilsek
değiştireceğimiz ne çok şey vardır.
İşte o değiştiremeyeceklerimizin, bir
daha hiç göremeyeceklerimizin, asla
bilemeyeceklerimizin öyküleri bunlar.
Veda Vapurları’nı sadece okumak
yetmez, 2008 yılında Sesli Öyküler
projesinde Toprak Sergen’in
seslendirdiği o halini de dinlemek
lazım. O zaman daha bir yumuşuyor
kabuğu yaranın.Bugünün bir duyarlılığı
olmadığını, 70’lerde o damarın
kesildiğini ve kuruduğu, o zaman
insanı insan yapan sızıların artık
insanın derisinden içeriye sızamadığını
konuşup duruyoruz ya, işte Onur
Caymaz bu kitabında 70’lerin şimdi bu
zamandan bakınca bile yakın görünen,
acıtan, aklımızda ince ince kesikler
açan duyarlılığını geri getiriyor.
Bu hüzün öyle çok ki hepimize yeter
Onur Caymaz / Ezilmiş leylaklar kitabı
Ne çok yalnızız değil mi? Etrafımız ne çok karışık. Ne çok aldatılıyoruz. Ne
çok terk ediliyoruz. Ne çok ağlıyoruz bazen dışımıza bazen içimize. Ne çok
korkuyoruz bizi hiç sevmemesinden. Ne çok susuyoruz ve yutuyoruz en
sindirilemeyecek durumları bile. Ezilmiş Leylaklar Kitabı, bütün bu korkulardan,
yalnızlıklardan, gözyaşlarından örülü yaşamların öykülerini anlatıyor bize.