62
fotoğrafa yazı
Sağ yanağıma konan bir öpücüğü
hayal meyal hatırlıyorum. Uykuya
tekrar dalmadan önce o bulanık
bilinç sahasında son hatırladığım bir
kapı sesi. Sanırım biri beni öpüp gitti
bu sabah. Aradan kaç saat geçmiş
bilmiyorum; kendiliğimden uyandım.
Sıkıcı bir Pazar sabahından insanı
kurtaran güneşli bir gün sırıtıyor
pencereden. Kendime bir kahve
yaptım, pikaba bir Cohen plağını
koydum: Famous Blue Raincoat.
Duş alıp hazırlandım. Pencerenin
kenarına ilişip yüzen gemileri seyrettim
bir süre. Neden sonra, vapura binmek
istedi canım? Hatta o an vapura
binmek için çıldırasıya bir arzu
duydum. Evden hızla çıktım. Kapımın
önündeki istasyona gittim ve hazır
bir taksi gibi sürekli beni beklediğini
düşündüğüm tramvaya atladım: Gün
ışığı yan cepheden geliyor. Ellerim
buz tutmuş, hava soğuk aslında; ama
güneşin orada olduğuna kanıp, ben
de sokaklara dökülmüş onca insan
gibi, havanın aslında çok da soğuk
olmadığına inanıp kandırıyorum
kendimi. Sıcak diyorum hava, aslında
sıcak.
Tramvaylar, diğer tüm toplu taşıma
araçları gibi bana halkın pek
savunmasız olduğu yerlermiş gibi gelir.
Neden bilmiyorum ama sanki insanlar
bir tramvayda giderken, bir belediye
otobüsünde veya bir vapurda seyahat
ederkenki gibi, sadece kendi içlerine
dönerler. Etrafı kolaçan eden bakışlar,
Pazar pazar
İstanbul’da
Celil Sezer